91. Yılında Öğretim Birliği Yasası ve ÇEK ödülleri

Çağdaş Eğitim Kooperatifi ÇEK’in geleneksel “Eğitim Ödülü” bu yıl da sahiplerini buldu. Ödüller ulusalda Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye, yerelde ise eğitimci Lemanser Sükan’a verildi.
İlk kez 2006 yılında verilmeye başlanan ‘Eğitime Katkı Ödülleri’nin ilk sahipleri ulusalda ÇYDD Başkanı Prof.DR. Türkan Saylan, yerelde ise o tarihte Uludağ Üniversitesi Rektörü olan Prof.Dr. Mustafa Yurtkuran idi.
Çağdaş Eğitim Kooperatifi 3 Mart Eğitim Kurumları Konferans Salonu’nda düzenlenen ödül töreni, 3 Mart öğrencilerinden İdil Nazlı Alıcı ile Emek Bilge Aydın’ın piyano, Melisa Tezgezer’in de keman resitali ile başladı.
ÇEK Başkanı Ali Arabacı, törende yaptığı konuşmada, İslam coğrafyasında bir toplumu ortaçağın karanlık dogmalarından ve feodal yapısından kurtarıp aydınlığa yönelten Devrim Yasalarına sahip çıkmanın, yurtseverler için vicdani bir sorumluluk olduğunu bildirdi. Öğretim Birliği Yasası ile elde edilen hakların ve aydınlanma değerlerinin korunmasının yaşamsal önemine değinen Arabacı, Einstein’ın, “Dünya, kötü kişiler ve kararlardan dolayı değil, olanları durup seyreden ve olanlara ses çıkarmayanlar yüzünden yaşıyor kaosları” sözünü anımsatarak, “Atatürk, ‘İnkılâplarımızın hedefi öz ve biçimde çağdaşlıktır’ derken, İslamcılık ya da Avrupalılık değil, çağdaşlığı hedef almıştı. Hedefi, çağdaş bir Türk toplumu ve kültürü yaratmaktı, çağın içinde kalmaktı. Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin de mücadelesi bu amaca yöneliktir.” dedi.
Konuşmanın ardından Foça Yarıaçık Cezaevi’nde olan Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün ödülünü alan ÇEK Başkanı Ali Arabacı, Pekünlü Hoca’yı cezaevinde ziyaret ederek ödülünü vereceğini açıkladı.
Daha sonra Prof. Dr. Pekünlü’nün törene gönderdiği mesaj okundu. Pekünlü mesajında, Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin çağdaş eğitime verdiği önem ve desteğin övgüye değer olduğunu belirtmiş ve “Çağdaş ve laik eğitime yöneltilen saldırıların yoğunlaştığı günümüzde, Kooperatifinizin işlevi daha da önem kazanıyor. ‘ÇEK Eğitim Ödülü’nü almaktan gurur duyuyor, Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri ile Kooperatifiniz çalışanlarına en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.” demişti.
Yerelde ÇEK’in Eğitim Ödülü’nü alan Lemanser Sükan da, böyle bir ödüle layık görülmesinden dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Sükan, ulusal eğitimin batmakta olduğu bugünlerde ÇEK’i, oksijen tüpüne benzetti.
“Herkes içindeki Atatürk’ü çıkartmalı”
Ödül töreninin ardından “91. Yılında Öğretim Birliği ve Devrim Yasaları” konulu panele geçildi. Moderatörlüğünü Prof.Dr. Yusuf Oğuzoğlu’nun yaptığı panelin konuşmacıları Prof.Dr. Seçil Karal Akgün ve Prof. Dr. Ergün Aybars idi.
Konuşmacılar panelde Eğitim Kurumlarını Birleştirme Yasası ve eğitim sisteminin bugünlere gelişi üzerinde durdu.
Türk Tarih Kurumu Başkanlığı da yapan Ord.Prof. Enver Ziya Karal’ın kızı olan Prof.Dr. Seçil Karal Akgün; “3 Mart’ı görünce artık ümitsiz hissetmiyorum” diyerek başladı sözlerine.
Daha sonra Devrim tarihinin derinliklerine inerek Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonra eğitim savaşı başlatmasına, bu savaşta da 3 Mart’ın önemli bir tarih olduğunun altını çizdi. 3 Mart ulusal ve laik temellerin oturtulduğu tarihti.
Ders dinler gibi dinledik ve unuttuklarımızı hatırlayarak bilgilerimizi tazeledik bu sunumda.
Neler anlatmadı ki Seçil Hoca konuşması boyunca. Kısa kısa cümlelerle aktarmak isterim ben de sizlere.
Öğrenim Birliği Yasası da devrimci birliğin çıkarttığı yasadır. Karma eğitimi getirmiştir. Osmanlı’da çoklu eğitim karmaşası vardı. Medreseler, Sibyan Mektepleri….
Medreseler bilimden çıkartılıp dine dayalı hale getirildi. Türkler okur-yazar olamadan Arapça harflerle eğitim yapmakta zorlandı.
İslamiyette din adamı yoktur. Hristiyanlıkta vardır. Hristiyanlar doğumda ve ölümde kutsanırlar.
Hristiyanlıkta aydınlık çoğaldıkça kilisenin gücü azaldı.
Bunu gören Osmanlı’daki Ulema yerini korumak için Türk toplumunu bilinçli olarak geri bırakıyor.
Matbaa belli kurallarla geliyor.
Saat yasaklanıyor. Ulemanın baskısıyla İmparatorluk’un geri kaldığı fark edilince yenileşmeye gidiliyor.
19. Yüzyıl sonlarında Kız Rüştiyeleri açılıyor.
1921’de ilk kongre Kuvayi Milliye hareketi içinde laik eğitimin ilk müjdeleri veriliyor.
İzmir’de toplanan İktisat Kongresi önemli.
O kongrede sadece ekonomi tartışılmıyor, eğitim de tartışılıyor.
Misak-ı Millî’ye Misak-ı İktisadî ekleniyor.
Misak-ı Maarif ile Öğrenim Birliği Yasası’nın çekirdeği oluşuyor.
Hayata hazırlama eğitimi olarak belirleniyor.
Sınırsız, Kültürel ve Ekonomik bağımsızlığı hedefliyor.
 
3 Mart Türk devriminin açık gücü oluyor
Karma eğitimi önceleri sevmiyor halk. Atatürk’ü çok sevdikleri için kolay geçiliyor bu sisteme.
Atatürk 1932 yılında Türk Dil Tarih Kurumu’nu bağımsız olarak kuruyor ve mal varlığının bir bölümünü bu kuruma veriyor.
Atatürk dönemimin ardından İnönü döneminde sıkıntılar başlıyor.
Bu sıkıntılarda 2. Dünya Savaşı etkili oluyor.
Siyasi gidişat çok partililiğe geçmeye zorluyor. Diğer partiler eğitim konusunda farklı davranmaya başlıyorlar.
Din dersleri eğitime giriyor. Profil değişmeye başlıyor.
1980’deki darbe ile 82 Anayasası’nda öğrenim birliği kaldırılıyor. Eğitim siyasete alet edilmeye başlıyor.
Bütün bu yolun sonunda eğitim sistemi geldi 4+4+4’e dayandı.
Bir dönem 8 yıla çıkan sistemden, sistemin İmam Hatip liselerine zarar verdiği için vazgeçildi.
Öğrenim Birliği yasası amacına ulaşamadı.
Bu sonuçtan hepimiz sorumluyuz.
Bilelim ki bir Atatürk daha çıkmayacak. Herkes içindeki Atatürk’ü çıkartmalı. Sesimizi çıkartmaktan korkmayalım. Yolumuzu karartmak mümkün değil. Gericiler yarasa gibidirler, aydınlıktan korkarlar.
Tekrar doğarak dünyaya (doğuya) örnek bir ülke olacağız.
****
“Ben size dogmalar değil akıl ve bilim bırakıyorum”
İkinci konuşmacı olan Prof. Dr. Ergün Aybars konuşmasına, “Kötümser bir insan değilim. Güvenim ve umudum var. Bu kurumu tanıyınca ne kadar haklı olduğumu gördüm” diyerek başladı.
Atatürk’ün “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir” sözüyle devam etti.
Aybars’ın konuşmasından aklımızda kalan cümlelerle devam edelim;
Bu bir Aydınlanma Savaşıydı ve Türk Aydınlanma Devri tüm geri kalmış ülkelerde etkili olmuştu. Fakat emperyalist sistem tarafından engellendi.
Dinsel dogma karşısında aydınlanma, aklın ve bilimin yeni bir dünya görüşü oluşturmasıydı.
Avrupa Tarihi’nden örneklerle merkezine insanı oturtan Humanizm’in öne çıkışı, aydınlanma ile birlikte elinden otoritesi alınan İngiltere Kralı, ardından Fransız Devrimi…
ABD’de İhtilâl Bildirgesi yayınlayan humanistler…
Bu devrimle birlikte dinin yerini kilise alarak insan odaklı devlet devrimi olması.
Devrimin Rusya’nın derinliklerine kadar girmesi, Rusya’nın aydınlanması.
Osmanlı’da ise devrim islam’a çarpıyor.
Aydınlanma devrimleri beraberinde sanayi devrimini getiriyor.
1. Dünya Savaşı’na gelindiğinde çeliği silaha çeviren güçler var. Bunlar kendi aralarında savaşa giriyorlar. O dönemlerde dünyanın dörtte üçü sömürge idi.
Parçalanan Osmanlı İmparatorluğu’nda herkes çaresiz ve kimse ses çıkartmıyordu.
Bunun üzerine Amerikan Mandası giriyor işin içine.
Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal “Emperyalizme karşı savaş vereceğiz” derken mandaya karşı çıkıyor.
Bu nedenlerle enkaza dönüşmüş Osmanlı, bu nedenlerle çökmüş.
Kurtuluş Savaşı’nda cephelerde kaybettiğimizden 10 kat fazlasını ise hastalıktan kaybetmişiz biz. Kolera, tifo, belsoğukluğu….
“Ben size dogmalar değil, akıl ve bilim bırakıyorum, o yüzden Cumhuriyet yıkılmaz” diyor Atatürk milletine.
Cumhuriyet Tarihi’nde, bizim yaşadığımız çağda, yani 1994’de ise kadınları tehlikeli bir değişim bekliyor.
İstiklal Savaşındaki hainlerin torunları şimdi konuşarak aynı ihaneti sürdürüyorlar.
“Keşke o zamanlar Yunanlılar’a jurnalcilik yapanlar açıklansaydı, açıklanmadı.” diyor Aybars.
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır”
İstiklâl Mahkemeleri’ne geliyor söz. Aybars; “O mahkemeler Cumhuriyet düşmanlarını tasfiye etmek için kuruldu. 1924 yılında İstanbul’da İstiklâl Mahkemesi fesh edildi” diyor .
“Demokrasi, kendisini yok etme hakkı veren aptallara el verme sistemi değildir.” diyor.
Ki biz yıllardır bunu yapıyoruz diye de ekliyor.
Ve devam ediyor,
Nerden nereye geldiğimizi anlayalım. Gücümüzün farkına varalım.
Silahlı kuvvetleri güçsüzleştirdik, yine de TSK halk arasında en güvenilen kurum.
1923 senesinde şimdi anlaşılan anlamıyla bir demokrasi çıkamazdı.
Hilafetin dünya yüzünde bir değeri yok. Kimse hilafeti takmıyor.
Bunu bildikleri için Araplar buna önem vermiyorlar. Türkiye’de ise hilafet farklı algılatıyor.
Dünyadan örneklemelerle konuşmasının sonuna geliyor.
İsrail’in ilk kadın başbakanı olan Golda Meir kadınları eve kapatacak bir yasaya şiddetle karşı çıkıyor mesela. Ters köşe yapıp, “Erkekler evde kalsın, kadınlar dışarıya çıksın” diyor. Yasa geri çekiliyor.
ABD’nin Arkansas eyaletinde Darwin’in evrim teorisini sınıfta anlatan bir öğretmen için muhafazakâr okul velileri şikâyetçi oluyorlar. İş mahkemeye intikal ediyor, gönüllü avukat önce davayı kaybediyor. Sonra bir üst mahkemeye başvurarak davanın tekrar görülmesini sağlıyor.
Sonuç;
Darwinizm bilimdir okullarda okutulur, yaradılış dinî konudur, yeri kilisedir…
Bizim de her işimizi Allah’a havale ettiğimize dikkat çekip; “Bilin ki artık Allah bu işlere karışmıyor. Başınızın çaresine bakın diyor.” diyor.
Resmi tarihin her şeyi yazmadığını, geçmişin her türlü kaynaktan araştırılması gerektipğini söylüyor.
“Siz yine de umutsuz olmayın. Türk Devrimi geri gitmeyecek, evrimleşecek” diyerek yüreklere su serpiyor.
Yakın tarih içinde yaptığımız bu kısa yolculuk sonrasında unuttuklarımızı hatırlamış, bilmediklerimizi öğrenmiş olarak ayrılıyoruz salondan.
****
Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin 3 Mart etkinliği, Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi Osmangazi Salonu’ndaki Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Gençlik Senfoni Orkestrası’nın konseriyle sonlanıyor.
Şef Dağhan Doğu yönetimindeki Orkestra, Mendelssohn, Mozart ve Beethoven’ın parçalarını seslendiriyor Piyanist Özgür Ünaldı da Orkestra’ya solist olarak eşlik ediyor.
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.