Göz göre göre mi, göstere göstere mi?

Nasıl oluyor da ardı ardına düşüyor uçaklarımız?
Peş peşe, sapır sapır…
Hepsi birbirinden kıymetli pilotlarımız ölüyor birer ikişer.
Bir başka deyişle şehit oluyorlar…
“Göz göre göre” öldüklerinin üzerini örtmek için mi şehitlik mertebesiyle boyanıyor gözler yoksa?
Her önlem alınmış, her kurala uyulmuş, her şart oluşturulmuş durumda vatan savunması için can ortaya konulmuşsa ve o can seve seve verilmişse olunmaz mı şehit?
Hele de akıllarda uzaklardan basılan hain düğmelerin karanlık söylentileri dolaşıyorsa…
Geçmişe dönüp baktığımızda nasıl ki tohumda kuyruğumuzdan yakalanmışsak, yazılımda da göbeğimizden yakalandığımızın görüntüsü çıkıyor.
Bir TIK’a bakıyor o zaman hayatlar da.
Ve bu kaza(!)lar böyle göz göre göre olunca; (doğrusu ya) ölen pilotlar şehit mi olmuş oluyor yoksa kurban mı kafalar karışıyor.
Lakin şehitlik haklarının tümünden yararlanmaları gerektiği konusunda herkes net…
****
Tarih 5 Mart 2015, yani daha dün, Konya’da F-4E 2020 uçağının düşmesi sonucu şehit oldu iki Mustafa. Hava Pilot Kurmay Yüzbaşı Mustafa Tanış ve Mustafa Delikanlı…
Şehit pilot Tanış’ın babası “Saray yaptıracağına uçan tabutları değiştirsin!” diyerek isyan etti cenazede. Basın mensuplarına dönerek, “Bunları yazın, uçan tabutlarla gittiler” dedi…
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da adeta bir itiraf ya da günah çıkartır gibi, “Bu F-4 uçaklarına olan Türk halkındaki güven ortadan kalkmıştır. Bundan sonra bu uçaklar, kullanılırken iki sefer düşünmek gerekli diye düşünüyorum. Bununla ilgili Kuvvet Komutanlarımız ve Genelkurmay Başkanımız gereğini yapacaktır” dedi…Ne yapacaklarını endişe ve merakla beklemedeyiz.
Endişeliyiz çünkü gereği yapılana kadar o uçaklar yine kullanımda olacak.
Endişeliyiz çünkü hiçbirisine güvenmiyoruz.
Endişeliyiz çünkü daha önceki düşüşlerden örnek alınıp hiçbir düzenlemeye gidilmedi.
Hangi düşüşler mi?
Mesela;
Malatya’da 24 Şubat 2015 Salı günü meydana gelen olayda, saat 18.07’de 7. Ana Jet Üssünden planlı gece uçuş eğitimi için kalkan iki adet RF-4E Keşif Uçağı Akçadağ ilçesinin İkinciler Köyü kırsalında düşmüştü. Uçakların 7. Ana Jet Üssündeki radar sisteminden saat 19.05’de irtibatı kesildiği açıklanmıştı. İki F-4 uçağının düşmesi sonucunda uçakların pilotları Hava Pilot Kurmay Binbaşı Salih Sezer (38) ve Hava Pilot Üsteğmen Yasin Atalay (26), Hava Pilot Üsteğmen Osman Onur Özkaya (32), Hava Pilot Üsteğmen Zeynel Özgür Özbahçeci (29) şehit olmuştu.
İki yıl önceye gidelim;13 Mayıs 2013’de, GENELKURMAY Başkanlığı, Osmaniye’deki Amanoslar’da F-16 savaş uçağı ile bağlantının kesildiğini açıklamıştı. Uçak pilotunun “Atlıyorum” mesajı verdiği belirtimiş, daha sonra Pilot Yüzbaşı Hamza Gümüşsoyu’nun şehit olduğu bildirmişti.
30 Eylül 2013; Sivas’ta askeri uçak düşmüş: iki pilot sağ kurtulmuştu.
Bir haberde de, son olarak Malatya ve Konya’da düşen F-4 uçaklarının İsrail’de 2002 yılında modernize edildiği, bu tarihten sonra son kazalarla beraber on iki adet F-4’ün düştüğünün ortaya çıktığı yazıyor.
****
Kaybettiğimiz pilotların yaşlarına dikkat ettiniz değil mi; yirmili yaşların ortasından otuzlu yaşların sonlarına uzanan bir aralıkta hepsi…
Onlar pilot olmak için ağır eğitimlerden geçmiş, üzerlerine her şekilde yatırım yapılmış, her şekilde değer kazanmış ve her şekilde değer yaratmış insanlar. Böyle şaibeli şekilde ölmeleri değil, normal yoldan hasta dahi olmamalarına özen gösterilmesi gereken insanlar.
Neden mi?
Pilot olabilmek için geçilen yolları araştırdım internet üzerinden. Daha önce de biliyordum ama bir kez daha gördüm ki Hava Harp Okulu’na kabul edilebilmek bile başlı başına bir başarı.
Seçim aşamasında Askeri Lise kaynaklı aday öğrenciler Uçuş Sağlık Muayenesi, Psikomotor ve Kişilik Testi, Öğrenci Seçme Uçuş Eğitimi ve İntibak Eğitiminden geçirilmekte iken, Sivil Lise kaynaklı aday öğrenciler Ön Sağlık Muayenesi, Bedeni Yetenek Sınavı, Psikomotor ve Kişilik Testi, Mülakat ve Grup Mülakatı, Karar Komisyonu Mülakatı, Uçuş Sağlık Muayenesi, Öğrenci Seçme Uçuş Eğitimi ile İntibak Eğitiminden geçirilmekteler. Okulda okumaya hak kazananlar dört yıl boyunca Havacılık (Uçak) Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği ile Endüstri Mühendisliği bölümü olmak üzere toplam dört bölümde eğitim almaktalar.
Öğrencilere askerlik ve havacılığın gerektirdiği temel bilgi ve eğitimlerinin yanı sıra Uçak, Elektronik, Bilgisayar ve Endüstri Mühendisliği bölümlerinden birinde mühendislik öğretimi de verilmekte. Hava Harp Okulu’nda askerliğe, havacılığa ve beden eğitimine ilişkin dersler, temel fen bilimleri ile sosyal bilimlere yönelik derslerin yanı sıra çeşitli mühendislik bölümlerinin temel dersleri de tüm bölümlerde ortak olarak okutulmakta.
Hava Harp Okulu’nun konuyla ilgili sayfasında yazdığına göre;
Bu öğrenciler Hava Harp Okulundan Teğmen rütbesi ile mühendis olarak mezun olurlar ve “Teğmen” rütbesi ile orduya katılırlar. Mezuniyet öncesi yeniden sağlık muayenesine alınan öğrenciler muayeneyi kazanmaları ve istekli olmaları durumunda mezuniyetten sonra Çiğli/İzmir’ de bulunan Uçuş Eğitimi Merkezi’nde uçuş eğitimine tabi tutulurlar.
Bu eğitimi başarı ile tamamlayanlar Hava Kuvvetlerinin çeşitli birliklerinde “Pilot” olarak görev yaparlar. Sağlık muayenesini başaramayanlar ise Hava Harp Okulu’ndan mezun oldukları bölümde dikkate alınarak Hava Kuvvetlerinin “Uçak Bakım, Muhabere, İkmal, Levazım, Hava Trafik” gibi çeşitli sınıflarında görev alırlar.
Ben yazarken yoruldum, ya siz de okurken?
Tam onca meşakkatli yol geçilmiş, tam hizmet için hazır hale gelinmiş, tam uçmanın ve vatana hizmet etmenin yolu açılmış.
Sonra;
Sonrasında ne olduğunu anlamadıkları korkunç bir patlama ya da ani bir düşüş…
Ne oldu?
Heyecanlı bir hevesle okumaya henüz daha yeni başlamışken, bir çırpıda elinden alınıp kapağı hoyratça kapatılıveren ve bir daha da hiç geri verilmeyecek olan yüzlerce sayfalık bir kitabı elinden alanın elinden almaya dahi fırsat bulamadan, ne şaşırmaya ne de isyan etmeye ses çıkartamadan, bir anda her tarafı kaplayan bir hiçlik duygusu…
Ölenin öldüğünden haberi olmazmış…
Ya kalanın?
Kahreden bu yitişlerde aile ve yakınlar cenahını yazmaya can dayanır mı şimdi?
Bu acının tarifi olur mu?
Her kelime kifayetsiz, her teselli boş…Onlar ki hem gurur duyarlar pilotlarıyla, hem her uçuşla kanatlanır yürekleri.
Hem her uçak sesiyle gözlerini göğe çevirir, hem sağ salim inmeleri için sessizce yakarırlar yaradana.
Her uçuş öncesi söz isterler belki sevdiklerinden; “Döneceksin diye söz ver”.
Gönülden verilir “Söz!”, gerisi takdiri ilahi…
Her kaza haberinde bir başka yanar onların içleri.
Kendi canları değilse de şimdi giden, ya bir dahaki seferde kim dönemeyecek geri?
****
Pilotluğun fıtratında var diyecekseniz bu ölümlere, bence demeyin…
Hatta artık siz o lafı hiç etmeyin…
Bakın iyi yetişmiş gençlerimizin ya beyinleri göçüyor bu topraklardan ya da bedenleri düşüyor bu topraklara…
Bizim vazifemiz onları sağ salim ve kendi vatanlarına yararlı olmalarını sağlayarak layık oldukları gibi yaşatmak değil midir?
Böyle giderse kendini bilime ve gelişmelere kapatan Osmanlı’nın teknik adam yetiştirememesinden dolayı, Kurtuluş Savaşı esnasında tren kullanacak makinist bulamayıp da gayrı müslim makinistleri silah zoruyla tren kullanmaya zorladığımız günlere döneceğiz.
O dönemlerde yetişmiyormuş teknik adam, şimdi ise elde tutulamıyor.
Hangisi daha kötü varın siz düşünün?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.