63 yıllık bir masaldan şarkılar

1936 doğumlu bir insanın 63 yıllık bir sanat hayatı varsa, yaklaşık 16 yaşlarında beste yapmaya başlamış demektir.
Hem 50’li yılların, hem de ilk gençliğinin başlarındayken yani.
Geçen bu 63 yılda yüzlerce esere imza atmış, eserleri klasikler arasında yerini almış üstelik.
Kim mi o besteci?
50’li yıllardan 60’lı yıllara geldiğinde, yani 1961’de Ankara Radyosu Sanatçı Sınavını kazanarak radyodaki çalışmalara tamburuyla katılmaya başlamış; yıllar 67’ye geldiğinde Ankara’nın ilk, Türkiye’nin ikinci korosunu Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde kurmuş; bilgisayar eşliğinde ulusal müziğimizin perde ve frekans hesaplarıyla ilgili bilimsel çalışmalarda bulunmuş; 1974’de Ankara Türk Müziği Derneği’nde hocalık yapmış; 1983-1984 eğitim döneminde İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Türk Müziği Konservatuarı’nda repertuvar dersleri vermek üzere göreve başlamış; 1985 yılında Asiavision Şarkı Yarışması’nda “Ömrümüzün Baharı Birlikte Geçsin” eseri ile ülkemizi temsil ederek birincilik kazanmış; 2003 yılında ODTÜ Üniversite Senatosu tarafından kendisine “Üstün Hizmet” belgesi verilmiş; değişik formlarda 300’ün üzerinde eseri ve yayınlanmış iki bilimsel kitabı bulunan Erol Sayan…
Nilüfer Türk Müziği Derneği Korosu’nun davetlisi olarak Bursa / Nilüfer’deki Uğur Mumcu Sahnesi’nde kutladı 63. Sanat Yılını Sayan.
Arkasında kendi eserlerini icra eden koro, önde Koro Şefi Remzi Çelikyay ve sahnedeki koltuğundan kâh şarkılara eşlik eden, kâh şarkı aralarında Şef Çelikyay ile sohbet eden Sayan.
Ve biz kendisini izlemeye gelen izleyiciler…
Ne kadar tanıdık şarkılar, ne kadar eski zamanlar, ne kadar güzel duygular.
Hele şarkıların hikâyeleri…
Hepsi bir yaşanmışlığın eseri…
Birkaçını aktarmak isterim size Sayan’ın kendi ağzından.

Mesela “Kordon Boyu” parçası
“Bir gece arkadaşlarla İzmir’in Kordon Boyu’na gece saat 11 buçukta gittik. “Kordon” bende öyle bir etki bıraktı ki, şimdiye dek hiç zeybek de yapmamıştım. Madem burada Kordon var biz de Efe’yi gezdirelim Kordon’da dedim. Şarkının şiiri de bana ait. Fakat bazı konserlerde bu eser maalesef biraz yürükçe okunuyor. O zaman Efe’nin tarzı bozuluyor, Efe’den ziyade başka bir oyuna dönüyor. Bu da Efe’ye yakışmıyor. O yüzden mümkün olduğunca ağır okuyup Efe’nin o ağırlığını vermenizi isteyeceğim.”
Erol Sayan böyle deyince Kordon Boyu şarkısını okuyan korist biraz heyecanlandı. Bunu fark eden Erol Sayan bestecisinin yanında şarkısını okumanın zor iş olduğunu söyleyerek; “Fakat ben İstanbul’dan hata bulmaya gelmedim ki” dedi…

Petek Petek Bal Gibisin, Çiçek Çiçek Dal Gibisin şarkısı genç bir hanıma yazılmıştır diye düşünmüşüzdür hep değil mi? O zamanlar 4,5 yaşında olan bir kız için yazılmış bu şarkı aslında. “Kızın şimdiki yaşı için 50’yi bulmuştur” diyor Sayan. En az 45 senelik taptaze bir şarkı dinliyoruz kısacası.

Bir Dünya Yarattım Yalnız İkimiz İçin
Rahmetli Taner Şener’den dinlediğimiz parçanın hikâyesi Şener’i özlemle yâd ettiriyor hepimize.
Anlatıyor Erol Sayan;
“Ankara Radyosu’nda Repertuvar Şefi olarak çalışıyorum. Taner Şener 1963 yılında bu şarkının sözlerini getirdi bana. ‘Sen’ dedim ‘şöyle bir 15-20 dakika dolaş da gel.’ Masamda her zaman beş çizgili, porteli kâğıt hazır olur. Hemen ona yazdım. Bunu yazarken yılların deneyimiyle yazıyoruz elbet. Taner Şener geldi, dedim ‘Buyur’. Aldı okudu, dedi ‘Hocam çok güzel olmuş’. Ertesi günü Taner Şener kayboldu, gitmiş İstanbul’da bunu plağa okuyup gelmiş.”
* Şarkı ve şarkıcı iyiyse aylarca stüdyoya kapanmaya gerek yok demek ki…
Koronun söylediği şarkı aralarında Remzi Çelikyay sorular soruyor Erol Sayan’a. Esprili ve birikimli sözlerle cevaplıyor Çelikyay’ı Sayan.
“Son kitabınız ulusal müziğimize dair. Burada besteciliğe dair tavsiyelerde bulunuyorsunuz” diyor Çelikyay.
Erol Sayan: “3500 eser analiz ettim. Kolay iş değil” diyerek birikimini gözler önüne seriyor ve “60-75 arasında ülkemizde eser üreten besteci sayısı 39’du. Şu anda 5 bine yakın. Dolayısıyla yeni şarkıların ne sözünden ne melodisinden bir şey anlamıyorum.” diyerek eski ile yeniyi mukayese ediyor…

Aliyem türküsü nasıl çıkmış dinleyelim bakalım…
“Nida Tüfekçi’yi tanımayan yoktur. Konservatuvar’da Hocalık yaparken o da orada Halk Müziği üzerine talebe yetiştiriyordu. Müthiş bir Halk Müziği ustasıdır. Bir gün dedim ki, ‘Nida Abi, ben türkü besteleyemedim. Neden?’ ‘Çünkü’ dedi, ‘köyde yaşamıyorsun.’ ‘Beste yapmak için köye mi gitmek lazım?’ dedim. Oğlak burcu özelliği kendini gösterdi ve eve gidip evde Aliyem türküsünü yaptım. Sözlerini de ben yazdım. Köyde yaşamadığıma göre bunun adına da ‘Şehirli Halk Müziği’ dedim…”
* Bu anlatımın üzerine Aliyem türküsünü söyledi koro. Evet, türkü buram buram köy kokmuyordu. Erol Sayan doğru bir tanım bulmuştu. Hüseyni makamındaki bu türkü pek şehirliydi…

Dertli şarkısıyla dertlenip efkâr yapmayan var mıdır? Şarkının yazılma öyküsü yok ama piyasaya çıkma öyküsü epey hoş…
Dinleyelim:
“Ağlatırsa Mevlâm yine güldürür der şarkıda. Sözleri Yunus Emre’nin, Gülizâr Makamında bir eserdir. Bir kadın ozan bu Dertli parçasını bir mekânda okudu. Tesadüfen orada bir plak şirketinin müzik direktörü varmış. Geldi, anlaşmışlar solistle, bana geldiler, dediler ki ‘Biz bunu plak yapacağız. Ne istersiniz?’. Dedim ‘Siz bestecilere ne veriyorsunuz?’, ‘150 TL’ dedi. ‘Tamam’ dedim, ‘bize de 150 TL verin’. ‘Sözleri kimin?’ dedi, ‘Yunus Emre’nin’ dedim. ‘Peki Yunus Bey ne ister?’ dedi, ‘Yunus Bey sizlere ömür’ deyince; ‘Aman Erol Beyciğim, hep Yunus Beyler’den besteler yap’dedi…”
* Ticaret böyle bir şey işte….

Kadehinde Zehir Olsa Ben İçerim Bana Getir
Ah ah, ne filmler, ne gözyaşları, ne hıçkırıklar var bu şarkının hatırlattığı. Öyküsü ise nerden nereye dedirtecek kadar ilginç…
“Sözler Hikmet Münir Ebcioğlu’nun, Nim Sofyan usulü Muhayyer Kürdî bir eser. Ben Ankara’dan izne gelmiştim İstanbul’a, bir plak şirketine uğradım. Bana bu şiiri verdi, hemen aldım onu ve kaldığım otele gittim. Elime kırık dökük bir gitar geçti ve onunla bunu yaptım. Ertesi gün notasını yazdım ve götürdüm. Bak dedim Hidayet, güzel bir şarkı çıktı. Okudum. Hoca dedi bu hiç olmamış. Dedim bu Kâr-ı Kese (kese için yapılan bir beste). Neden Kâr-ı Kese derseniz; Bir büyük jüri benim 3,5 sayfalık yaptığım bir kâr’ı çöpe attık dedi. Hiç olmazsa kâr yapamamışsın de, çöpe atma. Bu beni çok sarstı. Klasik müzikte en büyük formdur kâr formu. Hocalara saygımdan yazmıştım ben de. Çöpe atmışlar. Ben de bunlara kızdım. Sonra “Kâr-ı Kese” şarkılar yaptım. No1, No 2 parçalar oldular. Opus 1, Opus 2 gibi. ‘Kadehinde Zehir Olsa’ da işte böyle bir Kâr-ı Kese şarkıdır. Opus 6’dır… Şarkı çok kişi tarafından okundu ve çok sevildi…”

Sevda Yolu İstanbul
İstanbul olur da şarkısı olmaz mı? Çok uzaklardan seslenmiş Erol Sayan İstanbul’a. Özlemle, sevdayla seslenmiş. Nereden mi? Dinleyelim:
“İstanbul bütün yolların birleştiği bir şehir. 58 model şarkıdır bu da. Yedek Subay olarak kur’ada Erzurum şehir merkezi çıktı bana. O sene de Moda ve Fenerbahçe plajlarında güzel zamanlar geçirmiştik. O güzelliklerle kur’a çektiğim Erzurum’a gittim. Sultan Otel’de kalıyoruz. Yanımda da kemanî Mete Sözer ile Yaşar Özel var. Yaşar Özel de orada yedek subay. Sabah bir kalktım ki hava günlük güneşlik fakat Erzurum’da ÇIT yok. Her tarafa bir sessizlik hakim. Perdeyi aralayıp bakınca dışarıda 35 cm’lik karla karşılaştım. Gece boyu yığmış. Vasıta geçmediği için ses yok. At arabaları geçmeye başladı sonra. Onlara da tekerlek yerine kızak koymuşlar. İşte oradan bu parça çıktı…”
Eklemeyi de unutmuyor; “İstanbul’u artık hiç sevmiyorum diye bir şarkım da var. Onun öyküsü başka sefere”…
Remzi Çelikyay araya girerek ‘Sevda Yolu İstanbul’un içinde özne var mı diye didikliyor biraz. Esin Hanım’a mı yapıldı acaba bu şarkı diye sorguluyor. O tarihte Esin Hanımın olmadığını, kendisiyle 79’da evlendiklerini söylüyor Erol Sayan. Ve ekliyor, “Yaptığım her besteyi ilk Esin Hanım duyar. İlk ona dinletirim. Ona sorarım. Onun yüz ifadesinden anlarım. ‘Güzel’ derse notaya alır çoğaltırım. Sesi çıkmazsa yırtar çöpe atarım.”
* Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın var deriz ya hani, işte size o kadınlardan birisi.
Esin Sayan…

Şarkılar ardı ardına söyleniyor.
Eski Türk Filmlerinden birinden çıkıp geliyor “Susadım Gülüşüne”
“Kalbimde yerin, o kadar derin, gülen (yaşlı) gözlerim, senin eserin.”
Hülya Koçyiğit güzel gözleriyle manidar manidar bakarak söylüyor bu şarkıyı Ediz Hun’a. Filmde şarkıyı seslendiren ise Nesrin Sipahi…
Erol Sayan’ın söylediği “İki Kızımız Olsa Güzelim” şarkısını duymamışım hiç. Seviyorum hemen. Sözleri, müziği, hele de eseri sahibinin kendi sesiyle seslendirmesi…
Her Halinle, Her Şeyinle Güzelsin şarkısı için, “Bu da Şehirli Oyun Havası” diyor Sayan.
****
Şarkılara eşlik eden seyirci korosunu çok beğeniyor Erol Sayan. Adeta her şarkıyı izleyici ve koro bir arada söylüyor.
Birinci Bölüm ile İkinci Bölüm arasında izleyici koltuğuna geçip yanına gelenlerle kameralara poz veriyor, kısa da olsa sohbetler ediliyor.
Tüm şarkılarındaki pozitif duygulardan etkilendiğimi söylüyorum kendisine. Sitem de olsa, acı da olsa, hüsran da olsa, hepsi asaletini kaybetmeden gelmiş dile. Hiçbirisinin içinde nefret yok, öfke yok, acındırma yok.
Bir yandan bunları konuşurken bir yandan da alelacele çekilen bir karede ölümsüzleşiyoruz.

Konserin sonunda Erdinç Çelikkol da davet ediliyor sahneye ve o da bir parça seslendiriyor.
Nilüfer Türk Müziği Derneği Başkanı Fatma Yenice ve Nilüfer Belediyesi tarafından çiçekler takdim ediliyor sanatçılara.
Türk müziğine yıllarını vermiş usta sanatçılara saygı ve vefa konserlerinin devam edeceği müjdesini veriyor Başkan Yenice
Çiçek ve plaket merasiminin ardından sahnedeki herkes koronun içine karışarak hep birlikte son parçaları seslendiriyorlar.
Solist, Şef Remzi Çelikyay…
İzleyiciler ayakta, keyif desen dorukta.

Sevginin, saygının ve aşkın sanatla buluştuğu bir geceyi daha nihayetlendiriyoruz.
Bir sonraki konsere dek, hoşça kalınız.

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.