‘Özge ile 80 dakika’ya dünyayı sığdırdık…

Yazının başlığına bakıp da “Koskoca dünya seksen dakikaya sığar mı?” demeyin. Sığar elbet.
İçinde yaşadığımız hız çağında “80 günde devr-i alem”in yerini “80 dakikada devr-i alem”in almış olması pek de şaşırılacak bir durum değil açıkçası.
Yeter ki siz dünyada şöyle bir tur atmak isteyin, onun da var bir çaresi.Geçen yıl bugün izlediğim bir etkinliği paylaşacağım bugün sizlerle.

Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, Kültür ve Sanat Etkinlikleri kapsamında ve 21 Şubat Dünya Rehberler Günü dolayısıyla, profesyonel rehber Özge Ersu‘yu Seyrantepe’deki Merkez Salonu’nda konuk etmişti.
Gidip bizzat yerinde izlediğim “80ksen Dakikada Dünya Turu” konferansında, konuklarını dünyanın bir ucundan diğer ucuna farklı bakış açılarıyla uçuran Özge Ersu’yu ve verdiği konferanstan izlenimlerimi anlattım ben de dilim döndüğünce.
Bu yazıda onun konuları nasıl işlediğini hayalinizde canlandırabilir ve kendisini daha iyi tanıyabilirsiniz.
Seksen dakikanın tümünü anlatmaktan haz alacak olsam da, korkmayınız, anlatmadım elbet. Hem yazının sonu gelmek bilmezdi, hem de okumak izlemeye benzemezdi.
“Özge Ersu kimdir?”
Hani insan pek çok şey söylemek ister, cümlelerin tümü birden sıraya girmeksizin gelir çıkışa doluşur, siz de anlatmaya hangi cümleyle başlayacağınızı bilemezsiniz de susar kalırsınız ya; işte anlatılacak yönü çok olan insanları anlatmak tam da böyle…
En önemsediği unvanı olan rehberliğinden mi başlasam acaba?
Ki otuz yılını verdiği, sayısız kere ödüllendirildiği büyük aşkı…
Özel insanlara güzel müzikler yaptığı radyoculuğundan mı ya da?
Ki ince eleyip sık dokuduğu, birbirinden seçkin eserleri bir tema bütünlüğü içinde sunduğu, ‘Lateradio‘su…
Gezdiği ülkelerin bilinenlerini değil, bilinmeyenlerini anlattığı radyo belgeselciliğinden mi?
Ki, ruhumuzu kanatlandırıp, diyar diyar dolaştırdıktan sonra getirip yerine bıraktığı, ‘Laterna’ları…
Programlarının sunum kapaklarını, yani afişlerini hazırladığı tasarımcılığından mı?
Ki hepsi birbirinden yaratıcı, hepsi birbirinden hayranlık uyandırıcı…
Kendine ait ersu.net sitesinde kaleme, pardon klavyeye aldığı anılarından mı?
Ki pek çoğu gözlerden yaş gelene dek gülme garantili, kimisi de gözlerden dökülen yaşlara engel olmaya çalışılırken gülümsemeli…
Ah Reşat Amca
Ne çok sevdik biz seni…
Bir çeşit Wikipedia ya da Google denebilecek bir bilgi birikimine, hem okurken hem de yazarken sahip olduğu düzgün Türkçe’ye, kelimelere hükmederek kendisine has farklı bir anlatım geliştirmesine, bir dil yetmez, e hadi iki olsun, üç de yetmez dört tane, ‘ver Allahım ver’ tadında bir dil zenginliğine sahipliği de cabası…
Kendisine göre en iyi konuştuğu (yabancı) dil ise; “Tatlı Dil”.
Bunu da ben değil, hem kendisini tanıyanlar, hem turizm sektöründeki gezilerine katılanlar, hem de belgesel ve radyo yapımlarında dinleyenler söylüyor.
Projeleri, konferansları, dinletileri, söyleşileri, kendi tabiriyle ‘olmak istemiş de olamamış-wannabe’, benim tabirimle ‘olmuş olmuş’ müzisyenliği bir yana, kendisiyle özdeşleşip onu markalaştıran BEŞ parmaklı çekimleri, o çekimleri dillendirişi ve çekilenle ilgili tam bilgi verişleri, giysileri ve her daim merak uyandıran yüzükleri bir yana…
1965 Samsun doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili Edebiyatı okumuş, “okumuş ve adam olmuş” bir çocuk Özge Ersu…
Gördünüz, yazının başında dediğim kadar varmış değil mi?
Yazıyı ortaladık ama henüz daha giriş bölümünden çıkamadık.
En iyisi ben giriş bölümünü burada keseyim, ötesini de siz araştırıp öğreniin. Hatta yazının okunması bittikten sonra, size kolaylık olsun diye yukarıda maviye boyadığım sözcükleri tıklayıverin…
Konferans başlıyor
Konferansın yapılacağı Cumartesi sabahı Mudanya’dan Yenikapı’ya deniz yoluyla, Yenikapı’dan da konferansın yapılacağı Seyrantepe’deki Turing Genel Merkezi’ne metro ile bir çırpıda ulaşıverdim.
Önce bahçedeki Yeşil Sera’da ağırlandık, ardından salona alındık.
Aralık 2013’den itibaren 15.000’i aşan zengin kitap koleksiyonu ile konferansa ev sahipliği yapan Turing Merkez Kütüphanesi biz konuklarını bekliyordu.
Özge Bey biz gelmeden salona gelmiş ve gelen giden var mı diye kolaçan etmiş olmalıydı ki, kendisinden aşırdığım bu fotoğrafta boş olan salonu gösteriyor ve her zamanki gülümseten yaklaşımıyla “salonda yer yer boşluklar dikkati çekiyor” diyordu.
Biz gelince yer yer olan boşluklar tamamen doldu ve program, Turing’e bağlı kurumun bursiyerlerinden, doktora öğrencisi olan Eray Akçay’dan kısa bir saz dinletisiyle açıldı.
Ardından Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Bülent Katkak sahneye Özge Ersu’yu davet etti. Kısa bir hasbihâlin ardından sahneyi teslim alan Ersu anlatmaya başladı.
Bu arada araya küçük bir parantez açalım.
17 Şubat 2014 tarihinde Özge Ersu aynı konferans ile Uludağ Üniversitesi’ne gelmiş, izlemeyi çok arzu etmeme ve geleceğimi bildirmeme rağmen aniden gelişen başka bir programla bu arzum sekteye uğramış, konferansa katılamamıştım. O yüzdendir tası tarağı toplayıp sabah sabah yollara düşüp İstanbullarda konferans izlemeye gidişim.

Eee, hayatın tekrarı yoksa da konferansın tekrarı var. Kaçırmamak lâzım…

“Sadede gel de, Özge Ersu size dünyayı nasıl dolaştırdı anlat hadi” derseniz;
Söz konusu ülkelerin etimolojisinden, mimarisinden, sosyal yaşamından, tarihinden, coğrafyasından ve ilginç öykülerinden örneklemelerle su gibi aktı gitti 40×2=80ksen dakika
İki bin yıl öncesinin Roma’sına gittik, askere tuz parasından girdik, pek çok dilde maaş anlamına gelen salary’den çıktık mesela.
Dünya üzerindeki iki-üç kapalı köprüden biri olan, (birisi de Bursa’daki Irgandı Köprüsü), Hitler’in tek yıkmadığı köprü olarak tarihe geçen ve Floransa’da bulunan Ponte Vecchio köprüsünden girdik, oradan Bancarotta adını buldurup bugünün bankacılığından çıktık.
Afrika’da en çok insan öldüren sıralamasındaki birinci belliydi lakin ikinci sıraya insanoğlu olarak kendimizin yerleşmiş olmasına şaşırdık mı şaşırmadık mı anlamadık.
Aldığımız bu ikincilikle ters düşse de, Siena’daki on mahalledeki tarihi at yarışında en kötü derecenin onunculuk değil, ikincilik olduğuna hayretle kafa salladık.
Matadorların niçin arenaya çıkmadan önce gelip bir heykelin önünde selam durdukları hakkında bir yorum yapamadık. Heykelin kime ait olduğunu öğrenince matador ve boğa ile heykel arasındaki bağlantıyı anladık.
İtalya’da 1700’lerde bataklık etrafında yaşayan insanların neden daha fazla öldüğünü araştıran Fransisco Torti’nin bataklıktan yükselen dumanlı havaya verdiği isimden başlayarak, kötü hava-mal aira’dan malarya’ya ulaştık.
Afrika’nın vahşi yaşamının hala devam ettiğini, ama gece ve gündüz safarilerine açık olan bölgelerin başlı başına bir tehlike olduğunu, buralarda gece dışarıda savunmasız kaldığımız takdirde yaşama şansımızın ne civarlarda olduğunu, gece en büyük tehlikenin hangi hayvandan geldiğini öğrenip, ileride bir gün lâzım olur diye tüm öğrendiklerimizi cebimize attık.
Maasai Maralara ulaştığımızda ise, onların hayatının tam filmlik sahnelerle dolu olduğunu gördük.
Öncelikle turistlerin beklediklerinden, yani The Original ve The Organic yerlilerden biraz farklı çıkıyorlardı bu yerliler.
Özge Ersu’nun anlattığı, bilmediğimiz yönleri ile onların yaşamları da ilginçti bize göre, ölümleri de…
Hattâ aslında belki de doğru olan onlarınki idi.
Kızılderililer, günümüzde daha az kullanılan isimleri ile Eskimolar, Afrikalılar, Asyalılar, Araplar, Japonlar, bildiğimiz Amerikalılar, bilmediğimiz Latin Amerikalılar…
Dünya yüzünde kim var kim yoksa resm-i geçit yaptılar önümüzden ilk kırk dakika boyunca. Çokça şaşırdık, bolca kahkaha attık.
İkinci bölüm olan ikinci kırk dakikada ise huyları, alışkanlıkları, beden dilleri, konuşma dilleri, benzerlikleri, farklılıkları, adetleri derken dünya insanlarının ‘Dünya Halleri’ni gösterdi hepimize Özge Ersu.

Bazen aynayı bize çevirdi, bazen de bizi başka ülkeler ile mukayese ettirdi.

Konuşmasının başında uyardığı gibi, kendisinden klasik bir dünya turu bekleyenleri beklentilerinin dışına taşıdı. Kendisini ilk kez dinleyenler bu duruma şaşırdı ama Ersu’nun farklılığına alışık olanlar için her şey olağan ve tam tadındaydı.

Burada tamamını özellikle anlatmadığım bu keyifli konferansın içeriğinde daha pek çok konu mevcut elbet.
İnsanlara farklılıklar sunarak farkındalık yaratmak isteyen her kurum, hayatın ince tellerine dokunan Ersu ile bir yerlerde buluşmalı derim ben…
Çoluk çocuk, yaşlı genç herkesin ilgisini çekecek, her insana hem hayat hem de dünya adına pek çok şey öğretecek, meraklıları daha da meraklandıracak, dinleyenlerin önünde farklı pencereler açacak ve katılımcılara anlatılanlardan haz aldıracak bu sunumlar emek, merak, bilgi ve birikim işi.
Bir iş olması gerektiği gibi profesyonelce ve layıkıyla yapıldığında izlenmeye de doyulmuyor, yazılıp anlatılmaya da…
İşte Özge Ersu ile 80ksen Dakikada Dünya Turu da bunun en güzel örneği…

Özge Ersu, Müzikal Belgesel Yapımcısı, Belgesel Müzikal Radyo Lateradio Yapımcı ve Sunucusu, Turizm ve Müzik Yazarı

21 Şubat 2015 C.E.Y.
****

Bu konferansın bir sene sonrasında bugün, sürpriz projelerin öncüsü Özge Ersu tarafında yeni gelişmeler olduğunun haberini vermek isterim sizlere.
Ersu bu kez, bir turizmcinin “kişisel birikim ve içeriğini sunduğu” en kapsamlı ve dolu dolu bir uygulama ile çıkacak karşımıza.
Yazılım geliştiricisi Alpaslan Bak‘ın imzasını taşıyan, öncelikle iOS ve Android platformlarında sunulacak olan bu uygulamada, yazıda sözünü ettiğim her ne varsa hepsine bir tık ile ulaşabilecek, hattâ uygulamadan ayrılmak istemeyecek, yeni içerik bildirimlerini dört gözle bekleyeceksiniz.
Demedi demeyin. Benden söylemesi… 😉
****
(Özge Ersu’nun dünyayı Periscope üzerinden nasıl gezdirdiğini okumak isterseniz; “Periscope’un Özgeriscope’u” yazısını tıklayınız: )
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.