1919’dan alıyoruz arkadaşlar!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kut-ül Amare zaferinin 100. yılı programında yaptığı konuşmada‘Tarihimizi 1919’dan başlatan tarih anlayışını reddediyorum’ demesiyle 1919’dan 2002’ye ulaşan bir zaman dilimi uçtu gitti.

Reddetmek böyle bir şey işte, ediyorsun, bitiyor.
Zamanı geri alıyorsun, 90 yıllık reklam arası mıydı neydi hani, pat, kaldığın yerden devam ediyorsun.

‘Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’na “Hasta Adam” lakabı takılmışken, memleket dört bir koldan ele geçirilmişken, hazine meteliğe kurşun atarken, halk çaresizlik ve yokluk içinde kıvranırken’ olan günlerden yeniden başlıyorsun.
Siz olsaydınız ne yapardınız o zaman mesela?
Düşünün bir…

Takıp başınıza üzerinde kaşıkçı elması bulunan kavuğunuzu, atıp omzunuza samur kürklü kaftanınızı, (pembe incili de olabilir, tercih size kalmış), sıvazlayıp çember sakalınızı, “Destuuur!” sahyasıyla çıkıp selamlığa, hareme uğramayı da unutmayıp elbet, “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri!” der miydiniz mesela? Cephede göğüs göğüse çarpışır mıydınız? Cephaneniz bittiği anda “Süngü tak!”ar mıydınız?
Siz kabul etseniz de etmeseniz de bir çıkmazın içinden çıkılmış işte. Çıkılmış ve bugünlere gelinmiş. Hâttâ bu sayede 1919 öncesi olsa saraya girmeleri ne haddine olan ‘Cumhuriyet’i beğenmezciler’ de gelmiş tepemize tünemiş.
“Yediği kaba etmek” derler buna ya neyse…

Öyle reddetmekle silinse şu geçmiş, ah neler sileceğiz sen bir bilseniz…
Biliyoruz ki Cumhuriyet Tarihini ve Mustafa Kemal Atatürk’ü ‘YOK SAY’ıp, her şeyi ‘YENİDEN BAŞLAT’mak tek derdiniz. Laiklik tekerlemeleri de o yüzden tekerlenip duruyor dillerde. Osmanlı tarihini anlatan dizilere o yüzden veriliyor el.
Şanlı tarihimiz bir dönem şanlıymış evet, lakin kendi kendini yiyip bitirmiş.
Ha, keşke kendisini yenileyip de bitirmeseymiş, o başka…
Zaten önemli olan milletin yaşaması değil midir?

“Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşlı bedeninden, yine kendi kanından kendi canından bir bebek doğdu ve o bebeğin adı da Türkiye Cumhuriyeti oldu.”

Bu değişime böyle baksanız daha iyi olacak aslında…

Bilgisayar yazılımı mı hem bu tarih dediğiniz?
Öyle olduğunu var sayarsak görürüz tarihte kaç devletin START UP‘ı var, kaç devlet GAME OVER oldu, kaç devlet LEVEL atlaya atlaya/atlayamaya atlayamaya, GÜNCELLEME yaparak ya da yapamayıp “yok olarak” attı imzasını tarih boşluğuna…

Teknolojiyi geçtim;
Benim de tarih bilgim pek kuvvetli değildir ama sizinki benden beter çıktı be usta.
En azından ben ilkokuldan itibaren panoya yapıştırdığımız ÇAĞ‘ları, Osmanlı Padişahları‘nı,Kurtuluş Savaşı‘nı anlatan fotoğraflı-bilgili şeritleri kat’iyen unutmadım.
Yaşımız büyüdükçe karşımıza çıkan ve Dünya Tarihi, Osmanlı Tarihi, Cumhuriyet Tarihi, İnkılâp Tarihi, İslam Tarihi olarak çeşitlenen tarih konularını unutmadım.
Normal Atlas’ın dışında bir de Dünya Tarihi Atlasımız vardı. En çok da oradaki görselleri unutmadım.
Kavimler göçünden tut da bugüne gelene kadar ne var ne yoksa harita üzerinde tarihleriyle gösterilirdi.
Bak siz onları da hatırlamıyorsunuz. Üniversiteye gidip gitmediğiniz şaibeli olsa da ilkokula gitmemiş olamazsınız. Ha, sizin gittiğiniz okulda ne nasıl öğretildi tabi onu bilemeyiz…
Tarihi 1919’da başlatmışız gibi davrandığımızı söyleyip bize kızıyorsunuz hep. Bakın ama siz de tarihimizi 1299’da Osmanlı’nın kurulmasıyla başladı sanıyorsunuz. Üstelik bir de “Müslümanlığı 2002’de biz icat ettik” der gibi dolanıyorsunuz. Hatlar karışıyor arada besbelli…
Bence siz oturmuşsun yönetmen koltuğuna, filmi kendi bildiğinizce çekmek istiyorsunuz.
“1919’dan alıyoruz arkadaşlar” deyip yıllardır çekilmiş olan bir filmi çöpe atmak istiyorsunuz…
Anlıyorum ki siz, tarihin hiç kimseye ait olmayan bir hazine olduğunu idrak etmek istemiyorsunuz.
Ya da etmiyorsunuz…
O zaman şu duayı okuyun derim ben size:
Amentü billahi ve melâiketihi, ve kütübihî ve rusülihî ve’l yevmi’l-âhıri ve bi’l-kaderi, hayrihî ve şerrihi mina’llâhi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l mevt. Haggun, Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühü.
Anlamına da bir göz atın isterseniz:
Ben Allâh-ü Te’âlâ’ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allâh-ü Te’âlâ’nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şehadet ederim ki, Allâh-ü Te’âlâ’dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve peygamberidir…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.