Zevk alıyor muyuz?

Bir çocuğun küçük oluşuna bakıp da o çocuğun hep çocuk kalacağını, hiç büyümeyeceğini düşünerek çocuğu kale almayan ve her türlü ateşini o küçücük beden üzerinde söndüren insanların yarattığı bir cehennemde yaşıyoruz.
Ahlâkını, merhametini, vicdanını, insanlığını yitirmiş, ‘din’ dediği ama aslında hiç bilmediği bir kavramı kendisine siper etmiş insanların, hiçbir lisan ile anlatılamayacak 
‘marifetleri’ ile karşı karşıyayız. 

Hani hamam böcekleri ya da tahta kuruları bir duvarın sıvası ile duvar arasında yuvalanırlar, hani orada çoğaldıkça çoğalırlar, sıva şiştikçe şişer, sen ne olduğunu anlamazsın, sonra şişmiş ve kabarmış sıvaya şöyle bir fiske vurursun da dökülen sıvadan bir anda ortaya yüzlerce böcek dökülür ya; ya da kolunun üzerinde bir ağrı, bir sızı, bir kabartı olur, acı gittikçe artar, sonra bir gün bir yerden baş verir ve ufacık bir sıkma ile o tepeciğin içerisinden cerahat akar ya; ya da sinsi sinsi başlayan bir yangın ortamdaki ısının artmasıyla birden harlar ya, işte aynı öyleyiz biz şimdi.

Duvar ile sıva arasına yerleşmiş binlerce böcek saçılıyor şimdi etrafa. Memleketin dört bir yanından irin akıyor. Harlayan ateşi kimse söndüremiyor.

Savunmasız, güçsüz, sessiz, suskun, biçare oluşlarından faydalanıp yükleniyorlar masum çocuklara. En gizli, en iğrenç, en olmaz emellerini deniyorlar üzerlerinde.
O çocukların büyüyeceklerini düşünmeden, büyürken üzerinde gezinen ellerin kömür karası izlerini ölene dek yüreklerinde taşıyacaklarını düşünmeden, o izlerle yaşamaya çalışırken nelerle savaşacaklarını düşünmeden.

Emel dediğin bir anlık, heba olan ise koskoca bir ömür

Kim bilir yıllardır kimlerin canını yaktı bu hainler.
Kim bilir canı yananlar nerelerde, nasıl yaşadılar.

Bitti mi sanki;
Memleketin kaçta kaçı kaçta kaçına tecavüz ediyor hâlâ? 

Yurtlar, okullar, sokaklar, iş yerleri, oyun alanları ve en çok da, en güvenli denilen “hane”lerde mi yaşanıyor bu hayasızlık?
Bu vahşeti yaşayan kızlar mı sanki sadece; y
uva bildiği evinde babasının, dayısının, eniştesinin, ağabeyinin, amcasının ya da eve rahatça girip çıkan herhangi bir erkek kişinin tecavüzüne uğramış ne kadar “suskun” erkek var aramızda?
Ne kadarı cebelleşiyor kimliğiyle? Ne kadarı çıktı çığrından? Ne kadarı kaldı hayatta?

O suskunlar bir haykırmaya başlarlarsa kapatır mıyız kulaklarımızı, yumar mıyız gözlerimizi?
Çığlıkları yankılanırken göklerde delice, “…… ama o da…..” cümleleri mi geçer zihnimizden?
El kadar bir çocuğun rızasının geçerli olmayacağını bilmeden, onun aklı ile hareket eden yetişkinin tüm suçu çocuğun rızasına yüklediğini fark etmeden mi veririz kararımızı?
Yaşanan pisliğin sorumluluğunu kendimizden uzaklaştırmak için midir o karar?

Kalkan kabuğun altından akan kanın çokluğuna bakınca benim aklımdan geçen ise;

“Ama belki sen de….”

Bilmeli ki;
Bu tecavüzler bireylere ediliyor gibi görünse de, aslında ülkemizin geleceğine ediliyor…
İnsanlığımıza, onurumuza, gelmişimize, geçmişimize, geleceğimize, hayallerimize, heveslerimize ediliyor.

Şu anda toplum olarak geldiğimiz nokta da tecavüz edilen bir insanın geldiği noktadır.
Soralım o zaman ne durumdayız diye
“Zevk alıyor muyuz?”

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.