Zenginim, Zenginsin, Değilsin…

1979 yılında TRT’de yayınlanan Zengin ve Yoksul dizisini hatırlar mısınız?
Başrollerinde Peter Strauss ve Nick Nolte’un oynadığı, orijinal adının Rich Man Poor Man, şimdiki çakmasının da Kuzey Güney dizisi olduğu, ayıla bayıla izlediğimiz ABD yapımı dizi.
Evvel ezel zengin-fakir ilişkisi pek çok filme konu olmuştur. Zengin kız fakir oğlan, fakir kız zengin oğlan aşkları işlene işlene bitirilememiştir..
Bu filmlerdeki zenginler hep kötüdür, fakirler ise hep iyi.
Ne zenginlik övünülecek, ne de fakirlik yerinilecek bir kavramdır oysa.
Utanılacak olan sevgiden ve saygıdan uzak davranışlardır.
Utanılacak olan, zenginliğin de fakirliğin de diğer insanları taciz ede ede yaşanmasıdır.
Bakın artık kimin ne kadar zengin, kimin ne kadar fakir olduğunun emareleri de birbiri içine geçti.
Sabah erkeninde kuru atık toplamak için yollara düşen bir gencin elindeki telefon, ayağındaki pabuç, kıçındaki pantolon, kulağındaki kulaklık ile, aynı sabahın aynı erkeninde okul yollarına düşen çocuğun elindeki telefon, ayağındaki pabuç, kıçındaki pantolon, kulağındaki kulaklık birbirinden -görsel olarak- pek de farklı değil.
Her şeyin çakmasının aslından farksız olduğu bir dünyada ayrılıklar ve ayrıcalıklar sadece davranışlarla mümkün.
Gelelim okullardaki kıyafet serbestisi ve zengin-fakir ayrımına.
Bendeniz kara önlük, beyaz yaka neslindenim. Bundan gocunmayı da aklına hiç ama hiç getirmeyenlerden.
O zamanlarda da kara önlüğün dikildiği kumaştan ve boyuna kondurulan beyaz yakadan anlaşılırdı kimin ne durumda olduğu. Kırtasiye ya da giyimdeki seçenek şimdiki kadar çok değilse de, variyet illa ki bir yerden gösterirdi kendisini.
Sırttaki palto, ayaktaki ayakkabı, saçtaki kurdele, eldeki çanta, defter kabı, kalem kutusu, boya kalemi, silgi ve bunun gibi pek çok ayrıntı ele verirdi herkesi.
Bunların dışında çocuğun nasıl bir aileden geldiği çocuğun görüntüsü ile öne çıkardı esas.
Temiz kulaklar, temiz tırnaklar, taralı saçlar, ütülü önlük, kolalı yaka, boyalı pabuç.
Ya da tam tersi…
Çocuğun derli toplu ya da dağınık görüntüsünün zenginlikle – fakirlikle pek alakası yoktu.
Çocuğuna değer vermek ve çocuğunu sevmek ile alakası vardı.
Bu arada; okula temiz pak yolladığınız çocuğunuzun okuldan yaka paça bir yanda dönmesi de çocuğun çocukluğu ile ilgiliydi.
Davranışları naif olan bir çocuğu fakir diye kimse hor görmezdi. Davranışları hoyrat olan bir çocuğu da zengin diye kimse hoş görmezdi.
Bu arada birbirine özenenler olmaz mıydı, elbette ki olurdu. Birbirine nazire yapanlar olmaz mıydı, elbette ki olurdu.
Kara önlüklerin ardından dışarıya yansıyan bir şeyler vardı lâkin, hiçbir şey göz alacak derecede parlamazdı.
Tüketim toplumu haline geldikten sonra ise her şey formaların dahi engelleyemediği derecede parlar oldu.
Ve en son nokta, kıyafet serbestisi.
Hadi bakalım şimdi her gün kıyafet düşün. İki önlükle idare ettiğin çocuğa her gün kıyafet yetiştir.
İşte şimdi ebeveynlerin büyük sınavı başlıyor.
Ya çocuğunuza okulda giymesi için rahat ve gösterişsiz kıyafetler sunacaksınız ya da her gün partiye gider gibi giyinmesine göz yumacaksınız.
Bence bırakın önce hepsi bir hevesini alsın. Nasılsa “Bugün Ne Giysem?” stresinden bıkacak ve kendilerini rahat hissettikleri birkaç kıyafete döneceklerdir.
Hâttâ belki formalarını geri isteyeceklerdir.
Baktınız işin ayarını kaçırdılar, hepsinin üzerine bir çarşaf örtüverirsiniz hepsi döner muma.
Eee, böyleyken böyle…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.