Yunanistan’ın AB üyeliği

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Avrupa Birliği kendini kamuoyuna şöyle sunuyor: “Avrupa Birliği (AB), demokratik Avrupa ülkelerinden oluşan, vatandaşlarının hayatlarını iyileştirmek ve daha iyi bir dünya yaratmak için çalışan bir ailedir.”1
AB’nin kendini bir aile olarak tanımlaması insanî bir duygudur. Hani bir tekerleme vardır, yeni evlilere yakıştırılan, birken iki olduk, ikiyken üç, derken dört, beş diyerek kurulan ailenin büyümesini anlatır. Ha, işte tam da bu tekerlemeye benzer bir şekilde, altı Üye Devletin bir araya gelerek kurdukları ve adına Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) dedikleri ailenin Yunanistan 1 Ocak 1981 tarihinden itibaren tam üyesi oldu.
Tarihsel nedenlerden dolayı gerek Birliğin ilk kurucularının gerekse diğer katılımcılarının ekonomileri arasında farklılıklar bulunmaktadır. AB, farklılıkları azaltmak için Bölgesel Politika uygulamaktadır. Bu bağlamda, belli ölçütler temelinde, AB coğrafyası gelişmişlik düzeylerine göre sınıflandırılmaktadır. Söz konusu ölçütlerin en başında geleni, Üye Devletlerin Gayri Safi Yurt İçi Hâsılasıdır. GSYİH’sı AB ortalamasının %75’nden daha az olan Üye Devletler az gelişmiş bölgeler olarak tanımlanan Hedef 1 coğrafyasında yer almaktadırlar. Yunanistan, 1981’den beri tam üye olmasına ve onca yardıma rağmen hâlâ daha Hedef 1 coğrafyası kapsamında bulunmaktadır.
Neden?
Bu soruyu, AB ekonomisi ve Yunan ekonomisi gerçeğinden hareketle yanıtlayalım.
1. Sanayi devriminde farklı düzeylerde başarılı olmuş AB’nin ilk kurucularının ekonomileri, özünde kapitalizme dayanan ve zamanla emperyalizme dönüşmüş olan, özel ve devlet tekellerinden oluşan devletçi karma-ekonomi olarak tanımlanır. Kuruluş yıllarındaki dünya dengeleri koşullarında ABD ile SSCB arasındaki rekabette ortak çıkarlarını savunma çabası yaşamsal nitelikte önem taşımaktaydı. Bu bağlamda Yunanistan’ın tam üyeliği öncelik kazandı.
2. AB’nin önde gelen İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Üye Devletleri’ne tarihsel olarak ekonomik yönden bağımlı olan Yunanistan’ın devletçi karma-ekonomisi AET gerçeğinde rekabet edecek yapı ve güçten yoksundu. Yunan Devleti’nin yönetiminde uzun yıllar etkin olan sağcı ve solcu Partiler, ne dün ne de bugün, günümüz söylemiyle, AB gerçeğindeki rekabette ülkenin ve halkın çıkarlarını koruma ve savunma konusunda gereken duyarlılığı göstermemekte. Bunun içindir ki, Yunanistan’a akan fonlar akıllıca değerlendirilmedi. On yıldan beri yaşanmakta olan ekonomik bunalımın nedenleri hem Yunan siyasetinin bu özelliğinden hem de AB’nin “Bölgesel Politikası”ndan kaynaklanmaktadır.
3. “Ticaret Avrupa ekonomisinin can damarıdır.”2 AB’nin “Bölgesel Politikası”nı bu açıdan değerlendirmek gerekir. Bölgesel kalkınma için gerekli olan kaynak (sermaye), Üye Devletlerin zenginliklerine göre AB bütçesine yaptıkları katkılardan oluşur. Bütçe’nin yaklaşık üçte biri3 bölgesel politika ile ilgili fonlara aktarılır. AB’nin bölgesel politikası, esasında parasal dayanışmaya dayanır4 , “Üye Devletlerin politikalarını tamamlar ve bunları bir Avrupa bağlamına yerleştirir. Ayrıca, ulaştırma altyapısı ağları, fırsat eşitliği, çevre ve sürdürülebilir gelişme ve sosyal kaynaşmaya katkıda bulunan Birliğin diğer politikalarıyla belirgin bağlantıları vardır.”5 AB bütçesine aktarılan paralar çoğunlukla zengin Üye Devletleri’nin katkılarıdır. Bu işlem, ilk bakışta “zenginden al fakire ver” şeklinde algılanabilir. Ancak, kazın ayağı pek öyle değildir. Çünkü “Daha ileri bölgelerin Yapısal Fonlar yoluyla daha dezavantajlı konumdaki bölgelere yaptıkları yardımdan yarar sağladıkları belirtilmelidir. Bu şekilde harcanan her 100 ECU’nün 20 ile 30 ECU arasındaki bölümünün, sağladıkları know-how ve teçhizat karşılığı yapılan ödemeler biçiminde ileri bölgelere geri döndüğü tahmin edilmektedir. Bir bütün olarak alındığında, yapısal önlemler sonunda Topluluğun her yerindeki büyümeyi teşvik edecektir.” 6
Şüphesiz, AB’nin bölgesel politikası bölgelerarası farklılıkların azaltılmasına olumlu etkiler yapmaktadır. Kazın geleceği yerden tavuk esirgenmez söylemini ve ticaretin Avrupa ekonomisinin can damarı olduğu gerçeğini dikkate alırsak, AB’nin bölgesel politikası özünde, Birliğin zengin Üyelerinin ve bölgelerinin fakir Üyelere ve bölgelere bölgesel kalkınma politikası adı altında vermiş oldukları her 100 Avro’nun ne kadarının tekrar kendilerine döneceği meselesidir. Bölgesel politika “.. uzun dönemli olduğundan sonuçlarını değerlendirmek her zaman kolay değildir. En çok göze çarpan sonuçlar, miktarların daha fazla olduğu ve esas olarak temel altyapıya harcandığı Hedef 1 bölgelerinde bulunur. Topluluğun bir bütün olarak ekonomik durgunluk koşullarında olduğu bir dönemde bu yardımın söz konusu bölgelerde ekonomik büyümeyi teşvik ettiği anlaşılmaktadır. Yardım, bu bölgelerin ekonomik potansiyeli ve insan kaynakları düzeyi üzerinde belirgin bir etki doğuracaktır.” 7
Yardımın doğuracağı etki bölgelerarası farklılıklar sorununu elbette ki tamamen çözmez. AB’nin bölgesel politikasının da zaten böyle bir iddiası yok. Bölgesel politika deneyimleri bağlamında Komisyonun yukarıda aktarılan saptamaları, AB’nin bölgesel politikasının bir sihirli değnek olmadığı ve mucizeler meydana getirmediği gerçeğinin samimi itirafıdır.
Bu nedenle, yardım bağımlısı değil, üretim tutkulusu olmak gerek.
AB kapitalist sistemin egemen olduğu bir Birlik’tir. Sistemin kendine özgü kuralları işlemektedir. Sanayileşme sürecinde bazı AB üyesi zengin ülkelerde oluşmuş olan özel ve devlet tekelleriyle AB coğrafyasının dört bir köşesinde rekabet edebilmek için, ekonomik güçleri bölmek değil birleştirmek zorunluluğunu bireylerin ve toplumun kavraması gerekir. Gel gör ki, Yunanistan’da bu konuda deneyim eksikliği ve ciddi zaaflar var. Küçük ve orta ölçekli şirketler çok yaygın. Ülke genelinde ve bölgelerde işveren nitelikli yurttaşlar mümkün olabilen her iş kolunda birlik oluşturarak, rekabet gücü yüksek şirketlerle üretime ve ticarete katılmak yerine, kendi işlerinin patronu olma hevesini ve zaafını bir türlü aşamamaktadırlar. Ülke ve bölge ekonomilerinin yapısı küreselleşmenin dayattığı sert rekabete direnme ve piyasalarda ayakta kalıp iş yapabilme konusunda yaşamsal nite-likte bir tehditle karşı karşıya. Nitekim bu tehdit gerçekleşti ve ülke ekonomik krizin girdabına sürüklendi.
Yunanistan’ın AB üyeleiği Türk milleti için ders alınacak örnektir.
Umarım, Türk siyaseti, Türkiye-AB ilişkilerini karşılıklı imtiyazlı ortaklık politikası açısından değerlendirme uzak görüşlülüğünü gösterir.
Kaynakça:
1. Avrupa Birliği nasıl çalışır? , Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu yayını, Ankara 2006, s.
2. Avrupa Birliği ve Dünya Ticareti, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu yayını, s. 5
3. Erhan Erçin, Avrupa Birliği’nin Bölgesel Politikası, İktisadi Kalkınma Vakfı, 3. Baskı, Ağustos 2005, s. 5; Im Dienst der Regionen, Luxemburg 2001, s. 8
4. Im Dienst der Regionen , Luxemburg 2001, s. 8
5. Avrupa bölgesel gelişmenin hizmetinde, s. 18
6. Avrupa bölgesel gelişmenin hizmetinde, s. 16
7. a.g.e. , s. 16

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.