Yunan uyruklu Batı Trakya Türkleri gerçeği – 3

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Batı Trakya Türklerinin İstanbul’daki Yunan asıllı nüfusa karşı zorunlu mübadelenin dışında neden tutulmuş olduğunu anlamak için, Osmanlı uyruklu her iki toplumun Lozan Barış Konferans’ı öncesindeki sosyo-ekonomik durumlarını dikkate almak gerekir.
Batı Trakya eskiden beri tarımsal bir bölgedir. Fetih sonrası bölgeye nakletilmiş olan Türk nüfus dirlik sistemi içinde tarımsal üretime ve askerlik hizmetlerine katılmış. Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecinde dirlik sistemi bozulunca, ortaya binlerce dönümlük arazileri mülkiyetine geçirmiş Türk Beyleri türemiş. Bölgedeki nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan Türkler köylerde yerleşik olup, tarımsal üretim faaliyetleri ile geçimlerini sağlıyorlardı. Buna karşılık, İstanbul’daki Osmanlı uyruklu Yunan asıllı nüfusun belli bir kesimi İmparatorluğun yarı-sömürge haline gelme sürecinde emperyalistlerin ticari ve ekonomik işbirlikçileri konumunu elde ediyordu.
Yunanistan Osmanlı Devleti’den bağımsızlığını kazandıktan (1821-29) sonra, yeniden Bizans devleti kurma düşüncesini içeren “Megali İdea (Büyük Fikir)” ülküsü doğrultusunda topraklarını İmparatorluk coğrafyası aleyhine giderek genişletti. O topraklar üzerinde yaşamakta olan yüzbinlerce Müslüman Yunan uyruğuna geçti. Bu süreçte Osmanlı Devleti ile Yunanistan Krallığı arasındaki ilişkiler bozulunca, Balkan savaşlarından sonra iki ülke arasında nüfus mübadelesi yapılması gündeme geldi.1 Haziran 1913’te İzmir’de bu meseleyle ilgili bir Karma Komisyon dahi kuruldu. Ancak, Birinci Dünya Savaşı araya girince Komisyon’un çalışmaları askıya alındı.2 Konu, Lozan Barış Konferansı’nda Lord Curzon tarafından yeniden dile getirildi. Curzon, Konferansın 1 Aralık 1922 tarihli oturumunda; “geciktirilmeye gelmez bir sorunu -Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi sorununu- incelemek üzere Komisyon’u toplantıya çağırmış bulunduğunu”3 açıkladı.
Önceden bildirilmiş olan gündemde nüfus mübadelesi konusu yer almadığından4 , CURZON’un oldu bittisiyle karşı karşıya kalan İsmet Paşa; “eğer bir nüfus mübadelesi yoluna gidilecekse, bu mübadele İzmir ve İstanbul’u da içine almak üzere Türkiye’nin bütün Rum nüfusunu kapsamalıdır”5 görüşünü ileri sürdü.
Mübadele meselesinde “zorlama”6 gerekeceğini düşünen Curzon, ne ilginçtir ki, İstanbul’daki Yunan asıllı nüfusun mübadele dışında tutulmasında çok ısrar etti.7 Bu nüfusun İstanbul’da alıkonması için, hiç çekinmeden, bir yandan Türk Temsilci Heyetine “baskı”8 yaptı, öte yandan Alt Komisyon’a, “Türkiye Hükümeti’ni razı etmeye çalışmanın ne kadar yerinde olduğu hususunu gözden uzak tutmamasını”9 telkin etti. Curzon İstanbul’daki Yunan asıllı nüfusun mübadele dışında tutabilmek için her yolu denedi. Bu nüfusa karşılık Batı Trakya Türk nüfusunun “bir denge unsuru”10olabileceğini önerdi.
Gerçekte, o, azınlıklar sorununu Türklere karşı büyük bir propaganda aracı olarak kullanıyordu. Türkler boyun eğmezlerse, bu konunun Konferansı kesintiye uğratmak yönünde mükemmel bir bahane olacağına inanıyordu.11 Bu noktada insanın aklına şöyle bir soru takılıyor: Curzon Yunan asıllı nüfusun İstanbul’da alıkonması hususunda böylesine aşırı bir gayreti acaba neden göstermiş olabilir?
Tarihî gerçekler bu soruya yanıt vermektedir. Anımsanacağı üzere, emperyalist devletler Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecinde azınlıkları koruma bahanesiyle Türk yönetiminin denetim altına alınması siyasetini izlemişlerdir.12 “Osmanlı devrinde ekonomik hayata hemen tamamıyla Türk olmayan unsurlar egemendi ve en üstün durum Rumlarınki (Yunanlaların) idi.”13 Dolayısıyla, emperyalistlerin; en başta İngiltere ve Fransa’nın çıkarları14, “aracıları”15 konumundaki Yunan asıllı nüfusu büyük bir ticaret ve sanayi şehri olan İstanbul’da16 alıkonmasını gerektiriyordu. Curzon’u aşırı gayret sarf etmeye zorlayan neden, işte bu husus idi. Sonunda, o, isteğini elde etti. Batı Trakya Türkleri İstanbul’daki Yunan asıllı nüfusa karşılık zorunlu mübadele dışında tutuldu.
Sözkonusu her iki Azınlığın bulundukları ülkedeki sosyo-ekonomik konumları yurttaşı oldukları ülke ekonomisinde önemli bir çelişki oluşturuyordu.
Haftaya, Azınlık hakları bağlamında bu çelişkinin neden olduğu gelişmeleri açıklayarak dizimize devam edelim.
Kaynakça:
1.Memories of a Turkish Statesman Cemal Pahsa 1913-1919, London 1926, s. 71
2.Harry J. Psomiades, The Eastern Qustion: The Last Phase, Thessaloniki 1968, s. 61-62 ;
Prof. Dr. G. Streit, Der Lausanner Vertrag und der griechisch-türkische
Bevölkerungsaustausch, Berlin 1929, s. 20
3.Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler, Takım I, Cilt 1, Kitap 1,
Ankara 1969, s. 115.
4.a.g.e. , s. 119 ; İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, İstanbul 1987, s. 79.
5.S. L. Meray, a.g.e. , s. 121.
6. a.g.e. , s. 124.
7.a.g.e. , s. 123.
8.a.g.e. , s. 120 ; İ. İnönü, a.g.e. , s. 85, 157.
9.S. L. Meray, a.g.e. ,s. 124.
10.a.g.e. , s. 124.
11.Dr. Selahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, Ankara 1986, s. 315-18 ;
İ. İnönü, a.g.e. ,s. 85.
12.Osman Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, Ankara 1981, s. XXVI-XXAII
13.Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkıkap Tarihi, Kısım III, Ankara 1943, s. 253.
14.Standford J Show, Ezel Kurtuluş Show, Osmanlı İmparatorluğu ve modern Türkiye,
İkinci Cilt, İstanbul 1983, s. 290-92 ; Alexis Alexandris, The Grek Minority of İstanbul
and Grek-Turkish Relations 1918-1974, Athens 1983, s. 86.
15.Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni Dün-Bugün-Yarın, İstanbul 1973, s. 188-91;
Donald C. Blaiadell, Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Mali Denetimi “Duyunu-
umumuye”, İstanbul 1979 ; İsmail Cem, Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tarihi, İstanbul
1973, s. 295-97 ; Güngör Uras, Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, İstanbul 1979, s.
99 ; Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, s. 518-19 ; Doğu Erbil, Milli
Mücadelenin Sosyal Tarihi, Ankara 1981, s. 13 ; Şefik Hüsnü, Türkiye’de Sınıflar, Ankara
1975, s. 12-13.
16. S. L. Meray, a.g.e. ,s. 124.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.