Yerli otomobil teknoloji değil ekopolitik sorunudur

Türkiye yıllardır yerli otomobil konusunu tartışıyor. AKP iktidarı yerli otomobil konusunun yanına bir de yerli uçak konusunu katarak bu üretimin bir teknolojik gelişmişlik seviyesi olduğu noktasından tartışmayı yürütüyor. Bu nedenle de bir adım ileri gidemiyor. 2 Kasım günü ülkemizde yerli otomobil yapmak üzere bir konsorsiyum kurulduğu açıklaması konuyu yeniden alevlendirdi.
Tartışmayı teknoloji noktasına taşıyanlar ülkeyi ilerleteceğim derken 57 yıl geriye taşıdı. Zira 27 Mayıs Devrimi bundan 57 yıl önce sorunu teknoloji açısından çözmüş ve Devrim otomobilini üretmişti. Ne var ki o zamandan bu yana ülkeyi yönetme iddiasında olanlar, ne 27 Mayıs’ı ne de Devrim adını anmak istediler. Bu iki kavramdan nefret ettiler. Bugün yerli otomobil üretme kavgası yapanların bugünkü ve önceki kuşakları, Devrim Otomobili ile alay ettiler. O günlerin kıt olanakları ile başarılan işi bırakmayıp üzerine gitseydik bugün muhtemeldir ki otomobil üretiminde Kore’den daha ilerde olurduk. Bugün ülkemiz yollarında cirit atan ithal lüks otomobillerin önemli bir kısmının Kore üretimi olduğu gerçeği bundan 80 yıl önce ülkemizde uçak üretildiği ve üretimin bir kısmının yurtdışına satıldığı gerçeğini örtememeli. Üstelik bu gerçek bizi derin düşüncelere sevk etmelidir.
Türk mühendisinin teknolojik kapasitesi ile sanayimizin geldiği nokta, yerli otomobili üretecek seviyeye yıllar önce geldiği halde ülkeyi yönetenlerin uyguladığı ekonomi politikası teknolojik gelişmişliğimize yaklaşamamıştır. Bu her şeyden önce siyasal kararlılık gerektirir. Bu kararlılık olmadığı takdirde, bırakın otomobil üretmeyi patates bile üretemeyiz. Nitekim yıllar önce dünyada kendi kedine yeten 6 ülkeden biri olan Türkiye bugün tarım ve hayvancılık açısından çökmüş, saman ithal etme durumuna düşmüştür.
Bugün önemli bir kısmı FETÖ davasından tutuklu sözde aydınlardan bazıları, köylüye yapılan desteğin gereksiz olduğu yalanını diline dolayarak tarım üretiminin çökmesine neden olmuş buğday üretimi azalınca saman üretimi de paralel olarak düşmüştür. Bu politikalarla pancar, tütün, pamuk vb. geleneksel üretimler tükenişe giderken tarlalar boş kalmıştır. Köylümüz borç batağında sefalete sürüklenirken ithalat yaptığımız ülkelerin çiftçileri kalkındırılmış, Afrika ülkelerinden toprak kiralanmıştır.
Ulus devletin en önemli özelliği ulusal pazarına hakim olmaktır. Millet olabilmenin ön koşulu budur. Gerektiğinde gümrük duvarları ile ulusal pazarınıza sahip olursunuz. Emperyalizm bu nedenle ulus devletleri yıkmaya çalışır.
Türkiye’nin İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında Küçük Amerika olma hastalığına tutulduğu dönemde, ağır sanayi hamlesinden vazgeçmiştir. Truman Doktrini egemen olurken ülkemize gelen ABD temsilcileri açık şekilde “Ağır sanayi kurmaya çalışan ülkeler bizim dostlarımız olamazlar” diyebilmişlerdir. Uçak sanayi de böyle sonlandırılmış, Sivas’ta kurulacak lokomotif fabrikası da böyle engellenmiştir. Lokomotif fabrikası engellenmiş ama ilk Türk Otomobili Devrim, Eskişehir Lokomotif Fabrikasında üretilmiştir.
Ülkemizde 1970’lerin başında kurulan montaj sanayinde üretilecek otomobillerde her yıl kullanılacak yerli parça oranının artırılması zorunlu kılınmıştı. Bu sayede 1990’ların ortasına gelindiğinde kullanılan yerli parça oranı yüzde 85’leri aşmışken bu yıllarda AB rüyası ile yıkılan gümrük duvarları yüzünden bu oran bugün tam tersine dönmüştür. Siyasal iktidarlar yerli otomobil üretmek yerine, yerli olsun, yabancı olsun her türlü otomobilden yüksek vergi alarak bütçe açığını kapatmayı tercih etmişlerdir. Milli pazarını korumayı hedefleyen ulus devletler, özellikle atağa kalktıkları konuda yabancı ürünlere karşı gümrük duvarlarını yükseltirlerken, yerli ürün için her türlü desteği verirler.
Otomobil üretiminde teknolojik eksiklikler bir kez aşıldıktan sonra kilit sorun yeterli sayıda üretim yapabilmek ve yapılan ürünü satabilmektir. Üretim sayınız ne olursa olsun belirli makine ve teçhizata sahip olmak zorundasınız. Pahalıya edindiğiniz makine parkını düşük kapasite ile kullandığınızda maliyet yükselir ve gümrük duvarlarını ne kadar yükseltirseniz yükseltin yerli ürünümüz yabancı ürün ile fiyat rekabetine giremez. Bugün otomobil üreten ülkelerdeki firmalar yıllık bir milyon otomobilin altına düştüklerinde ayakta kalmakta zorlanmaktadır. Yabancı markalara kapılarını ardına kadar açan, kamu kurumlarında yabancı ve lüks otomobile öncelik tanıyan bir ülke yerli otomobili nasıl destekleyecektir?
Bugün ülkemizde oto satın alma gücündeki tüketiciler, otomobil satın alırken ödedikleri vergilere ek olarak yıllık vergi, fenni muayene ücretleri ile yakıt fiyatlarındaki aşırı yükseklikten şikayetçidir. Üretilecek yerli otomobildeki vergilerin en aza indirilmesinden sonra, yerli otomobil kullanacakların yıllık vergi, fenni muayene ücreti ile yakıt fiyatlarından indirimli yararlanacaklarını bugünden ilan etmek pazarı yerli üreticiye açmak anlamına gelecektir. Lüks deniz araçlarına vergi ve yakıt fiyatlarında büyük indirim yapan siyasal iktidar bu önlemleri de bugünden ilan etmelidir. Bu takdirde üretim kapasitesi artacak, tecrübe yükselince kalite de buna paralel olarak yükselecek, dışarıda Pazar bulacaktır.
Yıllar sonra aklımızın başımıza gelerek yerli otomobil üretmeye niyetlenmek elbette sevindirici bir gelişmedir. Ancak bu konuda gerçekçi olmamak ve otomobil üretiminin ekonomi politiğini geliştirmemek yeni hayal kırıklıklarının başlangıcı olacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.