Ya bir gün dirilirse bu cesetler?

İstanbul’da kaybolan 39 yaşındaki Alman vatandaşı Rita Darı Winkler’ın cesedinin Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde, içerisinde beton dökülen bir varilde bulunmasıyla “ceset yok etme” üzerine neler neler geldi aklıma…
Öldürüp gömme eylemi, cinayeti örtbas etmek için başvurulan en kolay yöntem olmalı.
İnternette ziyadesiyle bol haber var bu konuda. Birkaçını yazıvereyim hemen.
* Adana’nın Kozan ilçesinde 2014 yılı Haziran ayında ilçe emniyet müdürlüğüne kayıp başvurusu yapılan kızın ağabeyi tarafından öldürüldüğü, eşekle çuval içerisinde ormana götürüp gömüldüğü ortaya çıktı.
* İstanbul’dan gezmek için Sakarya’nın Sapanca ilçesine gelen 19 yaşındaki gencin tartıştığı sözlüsünü boğarak öldürdüğü öne sürüldü. Cesedi ağaç dallarıyla gizlediği ileri sürülen katil zanlısı gencin, cinayetten bir gün sonra tekrar olay yerine gelerek cesedi gömdüğü, sonrasında pişmanlık duyarak olayı ailesine anlattığı iddia edildi. (9 Temmuz 2014)
* 26 Ocak 2016 Yumurtalık ilçesinde meydana gelen olayda, iddiaya göre, uyuşturucu ticareti yapmak suçundan girdiği cezaevinden çıkan 19 yaşındaki Ali Yiğit, 15 gün sonra 3 Ocak 2016 tarihinde Emek Mahallesi’ndeki dayısının evine gitmek için evden çıktıktan sonra kayboldu. İddiaya göre karısının eski sevgilisi olduğunu söylediği kişi tarafından pompalı tüfekle öldürülüp kumsala gömüldü.
* Karasu ilçesinde on gündür kayıp olan belediye işçisinin, ortağı tarafından öldürüldükten sonra ormanlık alana gömüldüğü ortaya çıktı. (9 Ekim 2012)
* Malatya’da 34 yaşındaki kadını öldürdükten sonra yakarak toprağa gömmekten yargılanan sanık, mahkemedeki savunmasında olayın kazayla olduğunu, cesedi vicdanen rahatsız olduğu için toprağa gömdüğünü söyledi. (30 Kasım 2015)
Bu kadar veri yeter, çünkü kayıtların sonu gelmiyor.
Ceset yok etme yollarına göz atalım biraz da.
Benim okurken dahi içim ürperdi ama yine de en makul olanları yazayım.

Varile atılıp üzerine beton dökülerek, odanın içine ya da evin bahçesine gömülerek, hatta evin temeline gömülerek (en sağlamı da bu galiba), su ya da kireç kuyusuna ya da bedenine bağlanan bir ağırlık ile denize atılarak, fırında yakılarak, aside yatırılarak, parçalanarak, çöp kutusuna ya da çöplüğe bırakılarak…

Kısacası, öldürerek ama kendi hayatını ve kendi düzenini bozmadan yaşamaya devam ederek…

Sanki o kişi hiç var olmamış, sanki hiç yaşamamış ve dolayısıyla hiç ölmemiş gibi…

“Şefler” dizisini hatırlar mısınız?
Öldürülüp gömülenleri gördükçe hep bu dizi ve bu diziden bir replik düşüyor aklıma.
Küçük bir kasabanın üç kuşak şerifi ile kasabada işlenen ve faili bir türlü bulunmayana seri cinayetleri anlatılırdı hani bu dizide. Yalnız yaşayan, dindar ve sessiz sakin görünen seri katil Foxy (Keith Carradine, öldürdüğü kişilerin cesetlerini bahçesine gömmekteydi.
Kasabanın üç kuşak şerifinden ilkini Charlton Huston, ortancasını Brad Davis, sonuncu şerifi ise zenci aktör Billy De Williams canlandırmıştı. İkinci kuşak şerif katilin Foxy olduğunu anlamıştı fakat katil daha hızlı davranıp şerifi motosikleti ile birlikte bahçesine gömmüştü.
Üçüncü kuşak zenci şerif katilin bahçesinde gezerken ayağı bir şeye takılıp düşünce ve toprağı eşeleyince bunun daha önce öldürülen şerifin motosikleti olduğunu anlamıştı. Böylece katilin Foxy olduğu ortaya çıkmıştı. Durumun anlaşıldığını gören Foxy çaresizce silahına sarılmıştı fakat şerif ve yardımcıları tarafından vurulmaktan kurtulamamıştı.
Replik ne miydi?
Öldürülen polisin Foxy’ye alaycı tavırla söylediği, “Hey Foxy, ne ekiyorsun oraya bakayım?”
****
Kim bilir kaç cinayet işlendi böyle kuytu köşelerde. Kim bilir kaç ceset çürüdü atıldığı ya da gömüldüğü yerde. Kim bilir kaç kişi döner diye bekledi öldürülen kişiyi çaresizce…

Ya öldürenler?

Hiç mi akıllarına gelmedi o anlar, hiç mi girmedi rüyalarına, hiç mi pişman olmadılar, hiç mi vicdanlarının sesini duymadılar, hadi vicdanlarını geçtim, hiç mi ettiklerinin ortaya çıkacağından korkmadılar?

Millet öyle bir zıvanadan çıktı ki artık, yolda bile yürüyemez oldu sıradan insanlar.
Vicdanı ve merhameti ara ki bulasın.
Ne insan dinliyor bu yaratıklar, ne hayvan. Tüm kavramların üzerinden dozer gibi geçiyorlar.
Halimiz, ahvalimiz
2014 verilerine göre ülkemiz 167 ülke arasında insan hakları açısından 132’inci sırada yer almış.
Verilere daha detaylı bakarsak:
Türkiye ifade özgürlüğünde 180 ülke arasında 154’üncü sırada.
Basın özgürlüğünde 197 ülke arasında 137’inci sırada.
İnternet özgürlüğünde, ‘internetin kısmen özgür olduğu’ ülkeler arasında.
Cinsiyet eşitsizliğinde 142 ülke arasında 125’inci sırada.
Kadınların iş gücü katılımında 142 ülke arasında 128’inci sırada.
Eğitim kalitesinde 65 ülke arasında 62’nci sırada.
Çocuk yoksulluğunda OECD ülkeleri arasında son sırada.
Çocuk gelin sayısında dünya üçüncüsü.
İnsan hakları ihlalleri sıralamasında en kötü 5’inci ülke.
Gazetecilere karşı kötü muamelede 117 ülke arasında en kötü 3’üncü ülke.
Doğum sırasında anne ölümlerinde 183 ülke arasında 142’inci sırada.
Bebek ölümlerinde 221 ülke arasında 84’üncü sırada.
Türkiye iş kazalarındaki ölümlerde Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü.
Yolsuzluk Algı Endeksine göre Avrupa’da 38 ülke arasında 27’nci sırada.
Kadına şiddet, ABD’nin 2 katı, bazı Avrupa ülkelerinin 10 katı oranında.
****
Anlaşılan o ki;
Toprağın üzeri yaşayan cesetlerle, altı ise öldürülüp gömülmüş cesetlerle dolu bir ülke haline gelmişiz de haberimiz yok…
Merak ediyorum; ya bir gün üzerlerindeki ölü toprağını silkeleyip dirilirse bu cesetler?
Zombiler peşlerine düşmüş iken memleketi bu hale getirenler nerelere kaçacaklar, nerelere saklanacaklar bakalım o zaman?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.