Veda Vakti Gelince

“Ömrümüz uzadı, dünyaya demir attık, hiç gidesimiz yok” diyoruz ya,
Hikâye…
85 senelik bir ömrün bile 70 yılını yaşıyoruz dolu dolu.
Geriye kalan 15 yılı üçe bölüp  başlangıç, uyanış ve bitişe pay edersek;
Başlangıçtaki 5 yıl sonraki 80 yıla hükmedecek değerde.
Uyanıştaki 5 yıl, sayılmaz.
Sondaki 5 yılı kendin gibi yaşayabilmek ise en büyük lüks…
Herkes ortalama 70 yıl yaşasa da, herkes bir büyük olamıyor şu dünyada.
Bazıları başrolde doğup başrolde ölüyor.
Bazılarının hayatı figüranlık.
Öyle ya da böyle, 70’lik ömrü tüketirken masadan kim daha mutlu kalkıyor, orası bilinmez….
****
Araya karışanlar olsa da bu aralar 30’lular ve 40’lılar resmi geçit yapar gibi geçip gidiyorlar önümüzden.
Hepsi farklı kulvarlardan el sallıyor izleyenlerine.
“Hoşçakalın. Görüşmek üzere..!”
Sahnedekilerin de, tribündekilerin de yerine yenileri geliyor sürekli.
Devran dönüyor, eskiyen her şey yenileniyor…
Kimler gitmedi ki şu birkaç ayda.
Esin Afşar, Müşfik Kenter, Leman Çıdamlı, Şenay Yüzbaşıoğlu, Mehmet Ali Birand, Ahmet Mete Işıkara, Toktamış Ateş…
Ve son vedamız Ferdi Özbeğen’e.
Bu zarif ve sakin adam hep çok sevildi, hep çok sayıldı.
Piyanosunun başına geçti  iç çekişlerimiz oldu.
Uzaklara dalışlarımız, gözlerimize dolan damlacıklarımız oldu.
Hüzünlerimiz onun nağmelerinden yükselen notalara tutunup uçuştular her bir yöne.
En çok da özlenen sevgiliye…
Yüreğimizin sesini dillendiren şarkılarında kaybolduk çokça.
Bazen isyan ettik , bazen de boyun büktük, Büklüm Büklüm olduk…
Elimizde Kandil gün ışığında yola koyulduk.
Vefa ararken vefasız olan belki de kendimizdik.
Bilemedik…
Sevmek acı gerçek acı, benzer birbirine dedi, bazen sevginin de gerçekler kadar acıtabildiğini iki kelimeye sığdırdı gitti.
Mutluluktan haber ver dilek taşı dedi,ümidini yitirmiş tüm yüreklere ümit serpiştirdi.
Seni andım bu gece dedi, bir çınlama sesi duyduk derinlerden…
Herkes sordu seni bana, biz  ayrıldık diyemedim derken kırgındı.
Dönsen bile derken umursamaz.
İşte bu bizim hikayemiz derken tutkulu bir aşık.
Sana ihtiyacım var derken tutsak kalmış bir aşık.,
Satmışım anasını ben bu dünyanın derken boşvermiş.
Öyle pervasız, öyle neşeli.
Beni böyle yapayalnız bırakmasan olmaz mı derken sitemle karışık hafiften bir gönderme vardı alakasız sevgiliye.
“Aşktan kaçılmıyor, yine seveceğim.”
Ele geçmez istediğin, uğruna savaş vermediysen derken O, “The Secret” henüz yazılmamıştı.
Alkışlarla yaşar yalnızdır piyanist derken sanki biraz kendisiydi sözlerden taşan.
****
Ne günlerdi ah o günler Özbeğen…
Baharı bekleyen kumrular gibi hiç olmazsa baharı bekleseydin.
Gitmeseydin ya bu soğuklarda.
Diyeceksin ki,
“Bahar da bırakılıp gidilmezdi ki be kuzum. Kaç bahar geçti gitmedim, gidemedim.”
Keşke hiç gitmeseydin keşke.
Bak piyanon sessiz kaldı.
Tuşların öksüz.
Sevenlerin sensiz…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.