“Vatana ihanet affedilmez”

Karacabey Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Başkanı Hüseyin Erol, son günlerde artan terör olaylarına ilişkin açıklamada yaptı.
Suriye’deki savaşın, AKP hükümetinin yanlış dış politikaları nedeniyle Türkiye’nin iç sorunu haline getirildiği belirten MHP İlçe Başkanı Hüseyin Erol, yaptığı yazılı açıklamada ağır eleştirilerde bulundu.
Ülke sınırlarının hallaç pamuğuna döndüğüne vurgu yapan Hüseyin Erol, açıklamasında, “Partimizin yetkili organları, Suriye’de yaşanan savaşın, Suriye devletinin iç meselesi olduğunu ısrarla vurguladı. Buna karşın hükümetin izlediği dış politika ve sergilediği duruş, Suriye’deki savaşı, iç sorunumuz haline getirdi. İç savaşın neticesinde yaşanan göçler ve mülteci akını nedeniyle, ülkemizin her bir tarafına binlerce Suriye vatandaşı yayıldı. Barış timsali bir devlet olarak, her zaman mazlumun yanında olmalıyız, tabi ki kucağımızı açacağız. Ancak sınırlarımız hallaç pamuğuna dönmesi nedeniyle girip, çıkanların kimliklerini ne yazık ki bilemiyoruz. Teröristler mi? Mazlum vatandaşlar mı? Bu halen kafalarda soru işareti yaratmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Misakı Milli sınırlarını bölerek Doğu-Güneydoğu Anadolu’da bir devlet kurmak amacı ile 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde kurulan PKK terör örgütü, devletimize 600 milyar dolar maddi kayıp vermesinin ötesinde, 40 binden fazla masum vatandaşımızın şehit düşmesini neden olmuştur. 1999 yılında İmralı canisinin teslim alınmasının ardından, yürütülen politikalarla eli kanlı cani örgüt 2011 yılında bitme noktasına, dağılma aşamasına gelmişti.
Her mecrada bu eli kanlı terör örgütünün siyasi kanadı olduklarını, hiç çekinmeden defalarca zikreden, teröristleri özgürlük savaşçısı ve gerilla olarak adlandıran, siyasi hayatlarında yasaklara takılarak defalarca kapatılan ve yeniden başka bir isimle tekrar açılan siyasi parti, şimdi HDP olarak mecliste temsil yetkisi almış bulunmaktadır.
Bu siyasi düşüncenin Türkiye’deki oy oranı 2001 yılında yüzde 2’lerde gezerken, 13 yıldır ülkemizi yöneten mevcut iktidarın yürüttüğü politikalar nedeniyle ve verilen tavizlerle yüzde 13’lere ulaşmıştır.
Gelinen son noktada, PKK’lı teröristlerin yuvaları bombalanmaya başlanıldığında, HDP eş başkanları tarafından ‘Bombalamayı kesin konuşalım’ teklifi ile ‘PKK silah bıraksın’ çağrılarına ‘Polis, asker bölgeden çekilsin, bölgenin güvenliğini PKK zaten sağlıyor’ yanıtını verenler, mevcut gerçekliğin en büyük kanıtıdır.
İlk etapta ısrarla inkar ve sonrasında kabul edilen 2010 yılındaki Oslo görüşmeleri ile başlayan, çözüm süreci adı altında yürütülen ve bu kapsamda yaşanan Habur rezaleti ile Cumhuriyet Bayramı’nda, 29 Ekim’de peşmerge kıyafetli ellerinde sözde Kürdistan bayrakları taşıyanları sınırdan içeri alıp Kobani’ye geçmelerini, hem de ülkenin güvenlik güçlerinin kontrolünde sağlandığı günlere şahit olduk.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yollarda döşenen mayınlar ile güvenlik güçlerine defaten saldırı düzenlenmiş olup, yol keserek onlarca kez araçlar yakılmıştır. Bu araç yakma girişimlerinden birine ise Karacabeyli bir hemşerimiz maruz kalmıştır. Bunların yanında sözde güvenlik güçleri kurarak, hatta şehir içlerinde bile yol kesip kimlik sormalar hat safhaya ulaşmış olup, 6-7 Ekim 2014 tarihinde yaşanan olaylarda yollar kepçeler ile kazılarak güvenlik güçlerinin ulaşımı engellenmiştir. Bu olaylarda onlarca masum vatandaş hunharca katledilmiş, birçok güvenlik görevlisi şehit edilmiştir.
Diyarbakır’da yapılan nevruz kutlamalarında, ‘Türkleri ayaklarımızın altında ezeceğiz’ diye söylenen Kürtçe şarkılarda ağlayan devlet erkanını da görmemiz ise en acılarından biriydi. Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması ise ayrı bir trajedi. Benzer olaylara 100’lerce örnek vermek mümkün.
Bu durumlardan duyduğum rahatsızlığımı daha önce hiç kaleme almadım. Çünkü ne zaman Milliyetçi Hareket Partisi yetkili organları tarafından bu konular gündeme getirilse ‘Tek işiniz terör ve kan’ veya “kan ile siyaset yapıyorsunuz” eleştirilerine maruz kaldık. Halkımız bize bu tip yaftalar yakıştırırken, terör örgütü ve siyasi kanadını bir takım görsel ve yazılı medya ile yapılan açık oturumlar aracılığı ile sevgi pıtırcıkları gibi, beyaz güvercinler gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
Hatta meclis başkanlığı seçimlerinde ve koalisyon görüşmelerinde bu siyasi parti ile ortak hareket etmeyişimiz eleştiri konusu oldu. Milliyetçi Hareket Partisi, bir dava partisidir. Üzerinde ısrarla durduğu kırmızı çizgilerin başında ülkemizin bölünmez bütünlüğü gelir. Yapılan birçok açıklamada bu konu çok net bir şekilde ortaya konulmuştur.
Ülkemiz zor zamanlardan geçmektedir. Vatanımızın dört bir yanı terör ateşiyle yanmakta, aslan gibi yiğitlerimiz şehadet şerbeti içmektedir. Anadolu’muzun her bölgesindeki ocaklara ateşler düşmektedir.
‘Analar ağlamasın, bayraklara sarılı tabutlar gelmesin’ diyerek çıkılan çözüm süreci yolunda, hep vatan millet sevdalısı analar ağlar hale dönüşürken, teröristler bayram yapar hale gelmiştir. Bütün medyada ve sosyal platformda ‘Şehidimiz var, başımız sağ olsun’ veya ‘Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak’ gibi klişe lafları duymaktan bıktık.
Şehit haberlerinin görsel medyada 15 saniye verilerek geçiştirir hale gelmesi, magazin haberlerinin gerisinde kalması bizleri çileden çıkarmaya yetip de artmaktadır. Halkımızın büyük bir çoğunluğunun içinde bulunduğu bu ruh halinden ve akıl tutulmasından çıkarak şapkasını önüne koyup düşünmesinin zamanı geldi, geçiyor. Çünkü, ‘Güneş balçıkla sıvanmaz’ deyimindeki gerçeklik alenen ortadadır.
Büyük devlet oldukları konusunda devamlı açıklamalar yapan devlet erkanı da şunu iyi bilmelidir ki, büyük devlet olmak vatandaşını sokan sivri sineği öldürmek değil, o sivri sineğin beslendiği bütün bataklıkları bir daha var olamayacak şekilde kurutmaktan geçer.
Davamıza gönül vermiş bizler, ülkemizin bölünmez bütünlüğü konusunda, akan kanın durması ve durdurulması konusunda, şehit cenazelerin bitmesi konusunda, halkımızın huzur ve refah içinde yaşaması konusunda ilk gün nerdeysek şuanda ordayız. Çizgimizden ne bir derece ne de bir milim sapmadık. Bu duruşumuzla yıllardır bir çok bedel ödedik. Her zaman da ödemeye hazırız. Atatürk’ün dediği gibi, ‘Söz konusu vatan ise gerisi teferruattan ibarettir.’
Bu bayrak altında yaşayarak, bu topraktan çıkan suyu içip bu topraktan çıkan ekmeği yiyen hiç kimsenin ekmek yediği kaba pisleme lüksü yoktur. Sözlerimi Hz. Ali’nin güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum. ‘Herkesi affedin ama vatana ihanet edenleri asla.’
Ne mutlu Türküm diyene.” ifadelerine yer verdi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.