“Unutmadık unutturmayacağız!”

Atatürkçü Düşünce Derneği Karacabey Şubesi , Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’yu ölümünün 24.cü yıldönümünde basın açıklamasıyla andı.
24 Ocak 1993 günü katledilen Uğur Mumcu’nun ölümünün 24.yılı nedeniyle açıklama yapan ADD Karacabey Şubesi şu ifadelere yer verdi; “Tam 24 yıl önce Araştırmacı-Gazeteci Uğur Mumcu, arabasına konulmuş bombayla haince katledildi. Katilleri ise hala bulunamadı ancak biz onları tanıyoruz. Onlar; Muammer Aksoy’ları, Bahriye Üçok’ları, Ahmet Taner Kışlalı’ları, Ali Gaffar Okkan’ları ve daha nice yurtsever aydınlarımızı da faili meçhul suikastlere katlederek yarınlarımızı karanlıkta bırakmaya çalışanlardır. Onlar Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne saldırırken her türlü alçaklığa başvurmakta sakınca görmeyenlerdir.
Uğur Mumcu, her daim ülkemizin bölünmez bütünlüğünü ve tam bağımsızlığını savunmuş, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e kalkan olmuş, gerçekleri söyleme yolunda bir an bile tereddüde düşmeden, ardında sayısız makale ve onlarca kitap bırakmıştır. Her geçen gün, Ortadoğu’nun dinci-mezhepçi ve ırkçı terör örgütlerinin çatışma ortamına daha çok çekildiğimiz bu günlerde bize düşen en yüce görev, yas tutmak değil; anmaktan çok anlamak, işaret ettiklerinin ışığında mücadeleye ara vermeden devam etmektir. Uğur Mumcu’nun “Öyleyse vurun, parçalayın! Her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır!” sözleri de anti-emperyalist mücadelenin devam edeceğine olan inancını gösterir niteliktedir. Biz yurtsever ve Atatürkçü ler olarak, bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğimizin sözünü veriyoruz.
“Dağ gibi, karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar sırıl sırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık,
Vurulduk ey halkım unutma bizi. Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi.
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duyularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün isçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki isçiler, sizin için öldük. Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan isçiler, sizin için öldük. Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi. Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi.
Henüz çocukluğumuzu bile yasamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere…
Asıldık ey halkım, unutma bizi. Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydı. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi. Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…! Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi, UNUTMA BİZİ.” Uğur Mumcu
Saygı ve Sevgiyle Anıyoruz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.