Turist ne ister?

Bursa’da işlenen doğa ve kent
mimarisi cinayetleri konusunda ne kadar duyarlısınız bilmiyorum. Ama ticari
kazancını ve mesleki gelişimini bu kentin değerleri üzerinden sağlayacak bir
kurum olsaydınız eminim her olup bitene daha duyarlı olurdunuz.

Bursa’ya çakılacak her çivide bir
görüş bildirir, etki-tepki ilişkisi geliştirirdiniz.

Geçen akşam Karagöz ve Tophane
Rotary Kulüplerinin ortaklaşa düzenledikleri ve TURSAB (Türkiye Seyahat
Acenteleri Birliği) Güney Marmara Yürütme Kurulu Başkanı Mehmet Akkuş’un
konuşmacı olduğu bir toplantıya katıldım.

Konu; turizm ve kongre merkezi olma
yolunda Bursa’nın dünü, bugünü ve yarını…

Mehmet Akkuş’un verdiği istatistikî
bilgilerle, İstanbul’da turistlerin geceleme ortalamasının 2,4; Bursa da 1,8
olduğunu, bir Arap turistin harcamada altı batılı turiste bedel olduğunu
öğrendik.

Akkuş, turizmde İstanbul’un
gölgesinde kalan Bursa’nın ulaşımda yaşadığı zorlukların yanı sıra, Bursa’daki
yatak kapasitesinin hızla artışından söz ederken, daha fazla kazanç için turist
sayısının arttırılması yönünde çalışmalar yaptıklarına vurgu yaptı.

Bir işe para merkezli
yaklaştığınızda, ticari kaygıların ticari ahlak ve mesleki etiğin önüne
geçeceği su götürmez bir gerçek.

Başkan Akkuş, Uludağ’ın doğal SİT
alanı ve koruma altında milli park oluşunun, yeni düzenlemelerle kent görünümlü
turizm beldesi yapılmak istenmesinden pek rahatsız değil.

Zira bu yeni düzenlemeyle gelecek
turist sayısının artışı, dolayısıyla yapılacak büyük kârlar Akkuş nezdinde
TURSAB’ı daha çok heyecanlandırıyor gibi…

Kent Meydanı Alışveriş Merkezi,
kentin göbeğine kondurulan TOKİ ucubeleri gibi turistik estetiği olmayan
“tuhaf” yapılaşmaya hiçbir itirazları olmamış bugüne dek.

Yerel yönetimlerle barışık olmak
aşkına uzun vadede kayıpları değil, gündelik kazançları hesaplayan bir meslek
örgütü görünümü, bir Bursalı olarak beni çok rahatsız etti.

“Kâra giden her yol mubahtır”
anlayışının rantçılığı meşru kılması gibi bir yaklaşım, her Bursalıyı rahatsız
etmeli, söz sahibi yapmalıdır.

Yatak sayısı on binlere varmış,
dünyanın her yanına uçuşları olan havaalanına sahip, hızlı treniyle ülkenin
dört bir yanına bağlı, deniz yolu ulaşımını sonuna kadar kullanabilen bir
Bursa’yı hayal edin.

Bir de Uludağ’ı ranta kurban edip
doğallığını yitirmiş, her geçen gün tarihi dokusunun önüne yüksek yapılarla
setler çekilmiş, denizleri malum, üzerinde eller ovuşturulan ve her geçen gün
daha da kirlenen Uluabat Gölü’ne sahip bir Bursa’yı hayal edin.

Turizmde temsil niteliği olan bir
meslek örgütünün “doğa mı, para mı?” sorusuna vereceği daha esaslı yanıtları
olmalı.

Ulaşım, yatak sayısı turizmde
elbette önemli etkenlerdir. Ama daha önemlisi hiçbir turist bu etkenler
sayesinde Bursa da üç gece fazladan geçirmek istemez.

Kentin güvenliği, dili, müziği,
mimarisi, doğası, eğlencesidir asıl turisti çeken.

Etnik değerlerinizi görmeye gelir
turist.

Prag’ı ulaşım ve yatak sayısının
çokluğundan tercih eden birine rastladınız mı?

Roma’yı Roma yapan tarihi mimarinin
günümüze dek korunmuş olması değil midir?

Antalya da güneş ve deniz, Ürgüp’te
peri bacaları, bizde daha fazlası olmak zorunda değil mi?

Sözün özü; turistik değerleriniz
yoksa turistte yoktur. Kongreye gelen turist gece de eğlence kültürünüzden
faydalanmak ister. Turist perdeci, nalbur, mobilyacı dükkânları önünden geçen
tramvayı neylesin. Tramvay yolunun etrafında oturacak kafe, bar ister turist.
Yüksek binaları görmeye gelen turiste rastlayanınız oldu mu hiç? Uludağ’ı
bakir, Gölyazı’yı dokusu bozulmamış ister.

Daha da önemlisi bir meslek
örgütünün bu değerlerin sonraki kuşaklara taşınması noktasında “kâr” eksenli
bakışını “doğa ve insan” merkezli bir bakışa evirmesini ister.

Maazallah, yarınlarda on binlerce
yatak kapasitesine ulaşsanız da, o yataklarda yatacak turist bulamayacaksınız.

Benden söylemesi…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.