Teknoloji

Başka başka zamanlardayız artık…
Kablosuz hayatlardayız.
Hayal bile edemeyeceğimiz yenilikleri, doğduğumuzdan beri kullanıyormuşuz ve çok sıradanmış gibi hemen nasıl da kabul ettik. Nasıl da hemen benimseyip sevdik!
Postanede santralden bağlanarak yapılan görüşmelerden, dünyanın diğer ucuna bir saniyede ulaşan cep telefonu mesajlarına ne kadar da çabuk geçiverdik. Zıplaya zıplaya gidiyoruz sanki. İşin ucu da mı kaçtı ne?
Konuşmalarımız bile bir farklılaştı. Konuşurken birbirimize “mail forward” etmekten söz eder olduk. “Linkler, copy-paste”lar dolandı dilimize. Kandilimizi, bayramımızı bir ‘Tık’la kutlar olduk. Yemekler dahi bir ‘Tık’la kapımıza geliyor.
Bu gelişmeler içersinde kendi farkımızı ortaya koyabiliyor muyuz diye düşünüyorum çok zaman. Mesela başka insanlar tarafından yazılmış “ağdalı paket kutlama mesajlarını” yollamakla görevimizi yapmış olmanın rahatlığını mı yaşıyoruz?  “Bayramın kutlu olsun İsmail Abi” demenin samimiyeti varken, bu hazır mesajlarla kimin gönlünü aldığımızı zannediyoruz?
Oysa ki; “Hayırlı kandiller Ayten Abla, ellerinden öperim” demek bu kadar zor olmamalı. Kişiye özel davranışlarla mutlu edebiliriz karşımızdakini. Genel davranışlarla ise sadece kendimizi.
Yazıya başlarken sözünü ettiğimiz kablosuz iletişimin, esasen insanlar arasındaki doğru enerji aktarımından daha kuvvetli bir iletişim yolu olacağına inanmıyorum.
Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, nihayetinde teknolojiyi kullanan insan olduğu için her şey insanda kilitleniyor.
Attığımız telefon mesajlarında seçtiğimiz kelimeler bile bizi anlatıyor. Doğru yerde kullanılan bir noktalama işareti söylemek istediğimizi daha da güçlendirebiliyor.
Noktalama işaretlerinden nasibini almamış yazıları anlamakta ziyadesiyle güçlük çekiyorum. Yazı nerede başlamış, cümle nerede bitmiş, gel de çık işin içinden…
Yazıyı okurken bir yandan da yazanı tanıdığım kadarıyla ne söylemek istediğini tahmin etmeye çalışıyorum. Ne kadar edebiliyorum, bilemem.
Konuşurken ses tonumuzla yaptığımız vurgulamalar yazarken yapılamadığı için anlatmak istediğimizi yazıya dökmek ve karşı tarafa doğru aktarmak biraz maharet istiyor.
Sesli harfler kullanılmadan yazılan yazılar içinse diyecek tek kelimem var; Tasarruf..!
Tasarruf hem telefon faturasından, hem de harflerden. Daha az harfle daha çok şey yazabilmek ve bu yazılanları anlayabilmek bu çağın maharetidir ve takdir edilesidir.
İletişim çağında sonsuz sayıda kişilerle sosyalleşebiliyor iken bir yandan da kendi başımızalığımız artıyor deniliyor yapılan araştırmalarda. Bu söylem bizim nesiller için pek de geçerli değil diye düşünüyorum.
Bizler ilk önceliği her zaman bire bir ve yüz yüze muhabbetlere tanırız.  Temelimiz böyle atılmış, böyle görmüşüz, böyle büyümüşüz. Karşılıklı içilen kahvelerin, yüz yüze yaşanan sohbetlerin keyfine tanıklık etmişiz.
Çocukluğumuzda annelerimiz bizi “müsaitlerse” onlara gideceğimizi söylemek için komşu teyzelere yollardı. Biz de gideceğimiz evin ‘Çocuklu ev’ olmasını şart koşardık.
Çocuksuz ev ise gidilecek yer, gitmek istemezdik.
O misafirlikte yanan sobanın üzerinde mis gibi kokan çayla birlikte demlenen sohbetler dinlerdik. Anlatılanların büyüsüne kapılır, çok zaman o sohbetler eşliğinde kendimizden geçip bir kenarda uykuya dalardık.
İşte bütün bunları yaşamış nesillerin yalnız kalmaları pek mümkün gelmiyor bana.
Ruhumuzun anlaştığı kişilerle sohbet mekânlarımız bazen evimizin mutfak masasının çevresi, bazense yeni moda kahve evlerinin rahat koltukları oluyor.
Teknolojiden uzak olduğumuzu sandığımız bu zamanlarda dahi çalan telefonlar, gelen mesajlar, bizim yine de her şekilde teknolojinin içinde yer aldığımızı ve artık onsuz olamayacağımızı yüzümüze vurmakta.
Memnun değiliz dersek yalan olur…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.