Tehlike geçti çıkabilirsiniz…

Korkaklar, 91 yıldır tam siperdiler…

İlk kez Büyük Zaferden sonra tam siper oldular. 9 Eylül 1922 günü oları ortada gören yoktu. Mudanya Mütarekesinin imzalandığı 11 Ekim 1922 sonrası siperlerin arkasından kafalarını uzattılar. Önderlerini idama mahkûm ettikleri Kurtuluş Savaşının nimetlerinden yararlanmak için Lozan'da barış görüşmeleri masasında yer kapmaya çalıştılar.

Devrimin önderlerinin yanıtı sert oldu. Bugün 91. yılını kutladığımız tarihi karar alındı. 1 Kasım 1922 günü saltanat kaldırıldı. O gün yine tam siper oldular. Tehlikeyi görünce: 

“Bağışlayınız efendim; biz sorunu başka açıdan ele almıştık; açıklamalarınızdan aydınlandık” demişler ve uygun zamanda yeniden çıkmak üzere tam siper olmuşlardı.

Onlara “Bağışlayınız efendim” dedirten Mustafa Kemal Atatürk'ün şu ünlü konuşmasıydı:

“Efendiler, Egemenlik, hiç kimsece hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altıyüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu, bu saldırganlara 'artık yeter', diyerek ve bunlara karşı ayaklanıp egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan, Ulus'a egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir…Yoksa gerçek, yine yöntemince saptanacaktır. Ama belki, birtakım kafalar kesilecektir."

Saltanat böyle kaldırıldı. Böyle de kaldırılır. Çünkü bu bir devrimdi.

Daha sonra 1925 yılında Şeyh Sait ayaklanması ile yine kafalarını siperden kaldırdılar. 1930 yılının 23 Aralık günü öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın kafasını bağ bıçağı ile keserek bir kez daha siperden çıktılar. Menemen'de kurulan Mustafa Muğlalı başkanlığındaki İstiklal Mahkemesi sonrası yine tam siper oldular. Mustafa Muğlalı adına düşman olmalarının esas nedeni de budur.

Bursa'da 1 Şubat 1933 günü ezanın Türkçe okunmasına karşı tekrar ayaklandılar. Bursa Nutku ile yanıtlarını alarak yine tam siper oldular. Demokrat Partinin iktidara geldiğinde ilk icraatları ezanı yeniden Arapça okutmak oldu. 1950 ile 1960 arasındaki karanlık dönem, “Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz” ya da “Odunu istesem seçtiririm” dönemidir. Polisi ve askeri gençlerin üzerine sürerek iktidarlarını sürdürme isteği 27 Mayıs'ı getirdi.

Ülkemizin gördüğü en özgürlükçü anayasa olan 1961 Anayasasının getirdiği özgürlük ortamı 12 Mart 1971 öncesi yine karanlık odaklarca bastırıldı. Şimdikilerin ağababaları kurdukları Milli Nizam Partisinin kapanışını bile izlemeden soluğu İsviçre'de aldılar. Burada kalanlar ise topuk selamı vererek esas duruşa geçtiler. 12 Eylül döneminde de aynı tutumu aldılar. Konya'da İstiklal Marşına ve bayrağa hakaret edenler “Bağışlayınız efendim” tavrını sürdürdüler.

Şimdilerde sahte 28 Şubat kahramanlığı yapanlar 28 Şubat MGK bildirisinin altını aynen imzaladılar. 28 Şubat'ın üzerinden 3 yıl geçmeden 1999 seçimleri ile türban bayrağı açan Merve Kavakçı'yı siper alarak ayaklanma girişiminde bulundular. Gösterilen şiddetli tepki üzerine de ABD vatandaşı Merve Kavakçı soluğu ABD'de aldı.

Türkiye ekonomisinin çöküş içinde olduğu dönemde bir ABD planı ile iktidara gelen AKP önce ürkek, sonra adım adım kafasını saklandığı siperlerden çıkardı. TÜBİTAK'la başlayarak, Adli Tıp, YÖK, üniversiteler derken Cumhurbaşkanlığı ve yargıyı tümüyle ele geçirdiler. Aydınlarımızı, siyasi parti yöneticilerini, gazetecileri ve Atatürkçü komutanları tertiplerle esir kamplarına tıktılar. Artık istedikleri ortam oluşmuştu. Siperden bütünüyle çıkabilirlerdi.

Bu durumu RTE 30 Eylül 2013 günü açılım paketini ilan ederken yaptığı uzun konuşmada itiraf ediyordu.

Cumhuriyetimizin 90. yılını kitlesel olarak kutladığımız ve saltanatın kaldırılışının 91. yılında bir kez daha saklandıkları siperlerden çıkarak türban bayrağı önderliğinde Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu gazi meclise savaş açıyorlar.

Hep sultan olmayı özlediler. Sultanların saraylarını çalışma ofisine dönüştürdüler. Yıllar önce İstanbul'da yapılan metrobüs açılışında kendisi için asılan “Son Osmanlı Padişahı 1. Recep Tayyip Erdoğan” pankartına ses çıkarmayanlar hangi özlemler içindedir?

Kaldırılmasının üzerinden bugün 91 yıl geçen saltanatın koşullu olarak kurduğu, 1908 devrimcilerinin bileğinin hakkıyla yeniden açtığı Osmanlı Mebusan Meclisinde bırakın türbanlıyı tek bir kadın milletvekili var mıydı?

Cumhuriyetin gerici isyanlarla boğuştuğu 1930 yılında  kadınların yerel yönetimlere seçilmesini getiren, Avrupa'nın pek çok ülkesinden önce 1934'de  kadınlara milletvekili olma hakkını getiren  Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk kadın milletvekillerinin yüzlerindeki ışığa bakınız. O yasalar çıkarılırken karşı çıkanların kimler olduğunu da tarih sayfalarından inceleyiniz.

Seksen yıl önce kadınların seçme ve seçilme haklarının verilmesine karşı çıkanların düşünce torunları bugün bir bez parçasını bayrak yaparak “özgürlük”    sloganları ile Mustafa Kemal'in gazi meclisine savaş açıyor. Bu savaşa başlarken “80 yıllık karanlığa son vereceğiz” diyebiliyorlar.

Dinsel bir yasağa uymanın adına “özgürlük” diyerek kadınları peşlerine takmayı hedefliyorlar. Bugün “türban özgürlüğü” denilen gerici hamle, yarın türban takma zorunluluğuna dönüşecek, daha sonra kadınlarımız iş ve sosyal yaşamdan çekilecektir.

Sultan özentilerinin peşine takılacak kadınlarımızın gidebileceği en son nokta Harem daireleridir. Kadınlarımız bunu kabullenmeyecektir. Yerlerinin Harem daireleri olduğunu kabullenenler:

Tehlike geçti. Çıkabilirsiniz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.