Tartışma şenlikleri

Şu tartışma programlarından siz ne anlıyorsunuz bilmem ama doğrusu ben pek bir şey anlıyor değilim.
Kim sorarsa, konuşmacıların farklı fikirlerini ortaya sunmaları ve hepsini dinlemek, anlamaya çalışmak, bilgilenmek için izliyoruz o programları.
Daha doğrusu izlemeye çalışıyoruz.
Genelde taraflar birbirlerine üstünlük sağlamaya o kadar kurularak gelmiş oluyorlar ki, program başlar başlamaz sesler yükselmeye, hitaplar keskinleşmeye başlıyor. Belli bir dolulukla ve ön yargıyla oturulan koltuklarda kim kimi bastıracak düşüncesi hakim.
Hedeflenen tek şey sağ gösterip sol çakmak, karşısındakinin çalışmadığı yerlerden sormak, bel altı indirmek, madara etmek, daha yüksek sesle ve daha agresif davranarak üstünlük kurmak ve bu tavırlarla karşısındakini yıldırmak, bıktırmak, lanet olsun dedirtip kaçırmak…
Sonuç?
Evin içini dolduran asabi sesler ve ister istemez gerilen sinirler.
Bunun dışında anlatılan ve anlaşılan hiçbir şey yok…
Tartışma programı dediğin böyle olur diyeceksiniz.
Haklısınız.
Horoz dövüşünde horozlardan akan kanlar izleyicilere zevk verir ya hani, bu tartışma programlarında da kim daha çok kanatır, kim daha çok acıtırsa o alkışlanıyor.
Halim selim aklı başında insanlardan ziyade biraz daha saldırgan insanlarla yapılıyor bu programlar.
Biraz da tiyatroya dönüyor iş sanki.
Sakince konuşan insanlar bilgi ve birikimleri her ne olursa olsun bu programlar için tercih edilmiyor.
Göze göz, dişe diş, kodu mu oturtan karakterler makbûl.
Arz-talep meselesi olsa gerek…
Hâttâ program esnasında bazen o kadar celalleniyorlar ki, kalp krizi geçirebileceklerini düşünüyor insan ekran karşısında. Tansiyonları çıkabilir ve ciddi sonuçlara varabilir diye korkuyor.
Lâkin onlara baktığımızda onların bu işi gayet profesyonelce yaptıklarını görüyoruz. Ekranda nasıl göründüklerini kontrol ederek, kameralara bakışlar atarak ağızlarını geleni saydırıyorlar.
Belki onlar reklam aralarında birbirleriyle şakalaşıyorlardır. Yayın başlayınca yine saç saça baş başa kaldıkları yerden devam ediyorlardır.
Belki de susup oturuyorlardır. Ya da daha bir şiddetle konuşmaya devam ediyorlardır.
Kim bilir…
Onların da ‘kamera arkası’ görüntülerini izlemek lâzım kanımca…
****
Bu tarz programlar izlerken programa katılanlar da programı yönetenler de öncelikle çelik gibi sinirlere sahip olmalı diyor insan kendi kendine.
Saldırılara göğüs gerebilip dağılmamaları için soğukkanlılıklarını muhafaza edebilmeleri gerek. Konu hakkındaki hakimiyetlerinin dahi yetmeyeceği ve bildikleri her şeyin bir anda silinip gidebileceği bu ortamlarda zihnin konuya odaklanması oldukça zor olsa gerek.
Sanıyorum bu da zaman içinde öğrenilen bir davranış.
Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali yenile yenile yenmeyi öğreniyor insan demek ki.
Bu programları izlerken zamanınızı vakfettiğiniz bir programdan ne beklediğiniz önemli aslında.
Bilgi ve öğrenme merkezliyseniz bu kavgalar size pek bir şey vermeyecektir. Yok, eğlenceli diyorsanız, prime time’da yayınlanıyor olmaları sizin için gayet uygun. Elde bir avuç çerezle ‘vur abalıya’ diye diye izlenir.
Tezahürat yapılır, arada alkışlanır, arada bol ‘bip’li cümleler kurulur…
Onlar orada bağrışır, siz burada rahatlarsınız.
Ya da benim gibi uzaktan kumandanın düğmesine dokunur ve başka bir kanala atlayıverirsiniz…
****
Köşe yazılarının altına da pek çok yorumlar yazılıyor biliyorsunuz.
Bazıları özellikle öyle yorumlarda bulunuyorlar ki, tartışma yaratarak içlerini boşaltma ve rahatlama sevdasında oldukları bir bakışta anlaşılıyor. Lâfıma lâf yazılsa da iyice bir had bildirsem beklentisindeler.
Birisi o lâfın üstüne bir lâf yazdı mı da yazıların altındaki yorumlar tıpkı televizyon programlarındaki gibi şiddetli birer kavgaya dönüşüyor.
Yorumlar kişiselleşmeye ve hakarete kadar gelip dayanıyor.
Tartışmanın da bir adabı olmalı oysa. Üç kelime ettikten sonra hemen kavgaya dönüşmemeli. İzleyicilerin ya da okuyucuların sinirleri alt-üst edilmemeli. Onlara farklı bakış açıları sunulup nihai kararı kendilerine bırakılmalı.
Tartışmanın sözlük tanımına bakarsak:
“Bir grubu (veya çoğunluğu) ilgilendiren, daha önceden belirlenen bir konu hakkında farklı düşünceleri olan kişilerin konuyla ilgili görüşlerini açıklamak, konuyu (veya sorunu) çözmek, muhatabın zayıf yönlerini aramak amacıyla bir araya gelerek yaptıkları karşılıklı konuşmaya tartışmaya denir.”
Tartışma konusu üzerinde konuşmaya ve araştırma yapmaya değer nitelikte olmalı, kanıtlanmış konular üzerinde ısrar edilmemeli, normal bir ses tonuyla konuşulmalı, saygılı olunmalı, dedikodu etmekten, bağırıp çağırmaktan, konu dışına çıkmaktan ve konuşanın sözünü kesmekten kaçınılmalıdır.
“Tartışmadan beklenen, gerçeği aramak, gerçeğin aydınlattığı hareket yolunu seçmektir. Söz cambazlıklarının, körü körüne direnmelerin, içten pazarlıklı propagandaların, duygusal çıkmazların gerçekleri kararttığı bir yerde tartışmadan beklenen faydalar derlenemez.
Sakin konuşan, soğukkanlılıkla cevap veren, söylenecek sözü olmadığı zaman susmasını bilen, konuşurken kendine güvenç duyan bir kimse her çeşit konuşmada başarı gösterir.”
Bu tanımın ne kadar değiştiğinin kararını varın siz verin.
Ve hangi tür tartışmayı izlemekten ne kadar keyif aldığınızı bir sorun kendinize.
Sonra da uzaktan kumandanın düğmesine dokunun.
Ya sesi yükseltin, durum daha heyecanlı hale gelsin.
Ya kısın, görüntüleri izleyerek eğlenin.
Ya da, toptan kapatın gitsin!
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.