Suriye’de 900 Yıl Önce Ne Olduysa, Bugün de Aynısı Oluyor

Haçlı Seferlerinin başlamasının üzerinden 900 yıldan biraz fazla bir zaman geçti. Bu vahşi seferlerin 13. Yüzyılın başına kadar sürdüğü söylense de, bugün bölgede yaşananlara bakıldığında seferlerin sürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Haçlı seferlerinin başlama nedenlerini, gelişimini, seferler sırasında bölgede yaşanan ihanet ve ittifakların taraflarını incelediğimizde aradan geçen 900 yıla rağmen olaylardan bizim hiç ders çıkarmadığımızı, aynı ihanet, düşmanlık ve kısa erimli ittifakların olduğunu görüyoruz.
Haçlı seferlerinin yapıldığı sıralarda, matbaanın olmaması nedeniyle günümüze yeterli yazılı kaynak ulaşmaması, tarihçi ve gezginlerin yeterince tarafsız olamaması gibi nedenlerle İslam, Türk, Musevi ve Batılı kaynakların farklı bakışını tarih kitaplarında görebiliyoruz. Bu bilgiler ışığında herkesin ortak görüşü ise seferlerin büyük bir vahşet, kırım ve talan getirdiği.
Lübnan kökenli Fransız gazeteci ve yazar Amin Maalouf’un, ilk eseri, “Arapların gözünden Haçlı Seferleri” adlı kitabı bu anlamda ilginç bir eser. Yazarın diğer eserleri de ağırlıklı olarak tarihe, belgelere dayansa da bu ilk kitabı adeta bir tarihçi titizliği ile kaleme alınmış.
Haçlı seferleri zamanın Bizans İmparatorluğu başta olmak üzere, Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Danişmendliler, Suriye’nin bütünü, günümüz Lübnan, Filistin ve kısmen Mısır topraklarında geçiyor. Ancak esas olarak Suriye ve Filistin’i alt üst ediyor. Araplar Haçlı istilacılara genel olarak “Franklar” ya da “Frenkler” adını takıyor.
Fransa’da yaşamakta olan ve ailesi Lübnan topraklarında yaşamış, Protestan kökenli laik bir yazarın bu kadar objektif değerlendirmeler yapabiliyor olması dikkate değer bir konu.
Ortaçağın karanlığı içinde debelenen Avrupa’nın feodalleri ve ruhban sınıfı, yoksul köylülere ve topraklarını paylaşmak istemediği şövalyelere “kutsallık” adı altında Kudüs hedefini işaret ediyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Petrol o devirde yer yer görülse bile, henüz değeri bilinmiyor. Savaşın bugünden tek farkı da petrol konusunun hedefler arasında bulunmaması.
Adının “Haçlı” olması dışında, sürecin hemen hiçbir döneminde savaşlar Hıristiyan istilacı kuvvetleri ile Müslüman ve Türk kuvvetleri arasında geçmiyor. Gün geliyor, Bizanslılar Selçuklularla ya da Mısır’daki Fatımi hükümdarları ile ittifak kuruyor, gün geliyor savaşıyor. Antakya kalesinin ele geçirilip atlama noktasının kurulmasından sonra bölge halkları, neredeyse hiçbir zaman Haçlı istilacılara karşı tek yumruk olamıyor. Bölgedeki Sünni-Şii karşıtlığı yanında güçlü Hasan Sabah takipçileri (Haşhaşi adı verilen Alamut Fedaileri) önemli etkenler arasında yer alıyor.
Suriye’nin Selçuklu, Arap etkisi arasında gidip gelmesi, tam ittifak kuruldu sanılırken yarı yoldan dönüp ihanet etmeler, Haçlılara karşı dirençli olarak öne çıkan Türk beylerine karşı Haşhaşi suikastları bu direncin kırılmasında hep etken oluyor.
Suriye’de bugün olan bitene baktığımızda da 11 Eylül 2001 tarihinde komplo teorilerini haklı çıkartan, İkiz Kulelere yönelik saldırının hemen sonrasında, ABD Başkanı Bush, daha ilk andan itibaren yeni bir haçlı saldırısı çağrısında bulunmuş, o günden sonra ise Afganistan başta olmak üzere, Irak, Mısır, Libya, Cezayir, Tunus, Yemen ve Suriye saldırı hedefi olmuştur. Ülkemizin hedefte olmadığını söylemek ise tam bir gaflettir.
Suriye’de 7 yıla yaklaşan savaş döneminde, birlikte hareket etmesi gereken ülkelerin karşı saflarda, karşı saflarda olması gereken ülkelerin aynı saflarda olduğunu görüyoruz. Bu çarpık saflaşma, din ve mezhep farklılıkları açısından da aynı şekilde gelişmekte, bazen “kim? nerede yer alıyor?” sorusu yanıtsız kalmakta ya da soranı şaşkına döndürecek şekilde yanıt bulmaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki günümüz haçlıları olan emperyalistler, 900 yıl önceki saldırıdan gereken dersi çıkarmış, ancak saldırının hedefi olan ülkeler ve uluslar gerekli dersi çıkaramamıştır.
Amin Maalouf’un bu ilk eserini günümüz koşullarında bir kez daha okumak gerekiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.