Söyleyene Değil Söylenene Bakmak

“Suskunluğum asaletimdendir, Her lâfa verilecek bir cevabım var. Lakin bir lâfa bakarım lâf mı diye. Bir de adama bakarım adam mı diye” sözünün Mevlana’ya ait olduğu söylenir. Çok sık da tekrarlanır. Ancak ne yazık ki bu sözün gereği bizde pek uygulanmaz..
Hele adına “medya” denilen aptal kutularının döneminde…
“Ye kürküm ye” sözü de ünlüdür. Beş para etmez insanlara kürk giydirilip post verildikten sonra karnı da doyurulur, sözü de dinlenir. Makam da verilir. Kürkü olmayanların söylediklerinin ise hiç önemi yoktur. Allame-i cihan olsalar da…
Eskiden de uygulanırdı. Ama özellikle özel televizyonların ortaya çıkışından sonra kerameti kendinden menkul bazı kişiler önce özel televizyonlara çıkarılıp meşhur edildiler. Ardından da onların söylediği her söz tanrı kelamı gibi mutlak ve değişmez olarak sunuldu. Bunlara karşı çıkanlar ise neredeyse linç edildi.
Yaratılan yapay gündemler ünlendirilecek adamın niteliğini belirledi. Her dönemin vazgeçilmezleri olan Amerikancılar, Avrupa Birlikçileri, özelleştirmeciler, medyumlar, din “alimleri”, ebced hesabı ile Kuran tefsircileri, sahte peygamberler, hemen her konuyu bilen gazeteciler, her akşam TV kanallarına koşturan hukukçular, yatırım uzmanı borsacılar, emlak danışmanları, spor yorumcuları, deprem uzmanları, beslenmeciler, kanserciler, hayvan dostları, çocuk gelişimciler…
Aklınıza ne gelirse. Bütün konuların yaratılmış “uzmanları” en sağcısından en solcusuna, liberalinden Kürtçüsüne, kadın düşmanından eşcinseline kadar boy boy allameler bize “adam” diye yutturdular. Sonra da onların söylediklerini sessizce kabullenmemizi istediler.
Cübbeli Ahmet hocadan Fetullah’a, Altan Kardeşlerden anne Oğul Ilıcaklara, Medyum Memiş’ten vücut geliştirmeci deprem profesörüne, terör uzmanından Sisi’ye kadar… Ne isterseniz.
Siyasi partilerin başına geçirilecek lider adaylarından, sendika yönetici adaylarına, Merkez Bankasını yönetecek uzmanlara kadar hepsi bu şekilde hayatımıza sokuldu. Derviş’in eşi Katrin yengeyi de bu sayede tanıdık. Bunlar sayesinde hayatımıza yön verdik. Oylarımızı vereceğimiz adayları, partileri belirledik.
Dün “kara” dediklerine, bugün “ak” diyenlerin utanmadan, sıkılmadan TV ekranlarında boy göstermesine tepki vermedik. “Kabataş’ta türbanlı bacımızın üzerine işeyenlerin videosunu izledim” diyen “gazetecilerin” yalan söylediklerini açıklamasından sonra gazetede yazmalarına ses çıkarmadık.
Ülke yönetme iddiasındaki kişilerin ülkeyi sarsacak kadar önemli olaylardan sonra “aldatıldık, yüce Rabbim affetsin” demesine de ses çıkarmadık.
Kimin ne söylediğinin hiç önemi yoktu. Yeter ki söyleyen ünlü olsun. Bu tuzağa düşenler sadece okumamışlar değil, aydın geçinenlerdi.
Söyleyene değil söylenene bakmanın vaktidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.