Sosyal Medya Çöplüğü

İnsan gittiği her yeri nasıl çöplüğe çeviriyorsa Sosyal Medya’yı da aynı derecede kirletti ve çöplüğe çevirdi.
Yalan yanlış haberler, yalan yanlış bilgiler, iftiralar, karalamalar, ver coşkuyu, ver gazı, saldır, yık, dök, kır, parçala!
Nasılsa ne önünü soran var ne arkasını…
Bir linç kültürüdür ki aldı başını gitti.
Hiç “banane!” demeyin; her an siz de bir linç kampanyasının öznesi olabilirsiniz.
Yeter ki nereden çıktığı belli olmayan bir parmak sizi işaret etmesin.
Çamur at izi kalsın denir ya hani; onlar atsın, sen uğraş dur ömrünce o çamurun izini silmeye…

Her türlü mizansen itinayla düzenlenip insanların önüne servis ediliyor mesela.
Servis etmek tanımı az, adeta aslanlarla dolu bir arenaya atılıyor kurban ve bir anda paramparça ediliyor.
Başka bir gün yeni bir kurban bulunuyor, o sallandırılıyor cümle alemin ortasında bu kez sorgusuz sualsiz.
Aç kurtlar gibi ağzından salyalar akarak geziyor insanlar. Herkes saldırmaya yer arıyor adeta…
Oysa her “doğru” doğru değil, her “yanlış” da yanlış değil…
Ba(ğ)zıları bunu ayırt etmeyi beceremiyor…

(En son Atatürk ve cehennem paylaşımı için ‘o iletiyi kim paylaştı’ mevzusu vardı malum. Ben de Atam’ın kendisine sorayım dedim, öyle bir şey dedi mi demedi mi diye. Okumak için tıklayın: )

Fotoğrafların üzerine tahrikkâr sözler bindiriliyor, ondan sonra da arsız bir iştahla yorumlar bekleniyor.
Bu kadar çabuk tahrik olabildiğimize göre demek ki biz de yeterince akıllı değiliz…
“Atıl Kurt” dendiği anda atladığımıza göre, sorarım size; koyundu, sürüydü deyip aşağıladığımız güruhtan ne farkımız var?

Özlü sözlerden içimiz çıktı;
Nâzım’ın, Mevlâna’nın, Márquez’in ve bilimum düşünürlerin sözleri birbirine karışmış halde sayfaları süslüyor.
Özlü sözler fantastik resimlerin üzerine itinayla bindiriliyor, ah ama bir de imlâya özen gösterseler…
Her biri bir kıymet olan sözlerinin sosyal medyada şekilden şekile sokulup olmayacak dillerde söylendiğini görseler, o sözleri yazanlar yazdıklarına yazacaklarına pişman olacaklardır eminim…

Ölüm ve taziye ilanları var bir de;
Nejat Uygur kerelerce öldürülmesinin ardından nihayet gerçekten öldü de insanlar rahatladı. Yine Münir Özkul sosyal medya kurbanı. Ayda bir öldüğü yayınlanıyor. Son kurban da Kenan Işık.
Bakalım kaç kez öldürecekler biçare adamı.

Kayıp ve yardım ilanlarını da unutmamak lazım;
Üç yıl önce kaybolmuş ama bulunmuş bir çocuğun kayıp ilanı hala ortalarda dönüyor. Hasta insanların yıllar önceki yardım talebi bildirimleri ona keza. Oysa o hastaların bazısı öldü, bazısı iyileşti. Sanki yeniymiş gibi lanse ediliyor hepsi. İnsanlar da altına yeniymiş gibi yüzlerce yorum yazıyor.

Hepimiz doktor, hepimiz alim!
Nasıl olmayalım? O kadar çok bilgi var ki zaman tünelimizde akan. Ne yemeli ne yememeli, ne içmeli ne içmemeli, ne yapmalı ne yapmamalı..? Bilgi kirliliği had safhada. Serseme dönmüş durumdayız.
Doktor muayenesi esnasında hasta kişi doktor zattan daha çok bilince, doktorun hastayı kovalaması elbette ki müstahak.
Tüm konular ona keza…

Mizansenler bol kepçe;
Birisi bir peyniri alıyor, açıyor, içine herhangi bir şey sokuşturup fotoğraflıyor, ondan sonra da sosyal medyada paylaşıyor. Herkes bunun doğru olduğuna inanıp veryansın ediyor. Marka yerden yere vurulup protesto ediliyor. Kimse sorgulamıyor işin doğruluğunu. Hemen her şeye inanılıyor.
İki gün sonra ise unutuluyor…
Delinin biri kuyuya bir taş atıyor, bin akıllı çıkartamıyor…

Demeçler demet demet;
Siyasilerin söyledikleri söylemediklerine karışıyor. IŞİD marifetlerini kendi eliyle dünyaya servis ediyor. Bu yıl Oscar’ı alırlarsa şaşırmayacağım…
Dünyanın başka bir yerinde olan bir facia başka bir ülkeye mal ediliyor. Yaşanan olaylar göz göre göre farklı dillendiriliyor. Kısacası insanlar KAN-DI-RI-LI-YOR!
İşin aslını astarını öğrenince insan büyük bir hayalkırıklığına uğruyor.
Hele bir de bu yalan yanlış haberleri servis edenlerin koca koca gazeteler olduğunu görünce medyaya olan(!) inanç iyice sarsılıyor.
Güven tükeniyor, itibar yerle bir oluyor.
Peki ya geriye ne kalıyor?
****
Sosyal medya hallerimize bakıyorum da; bu kadar mı vahşiyiz ya da bu kadar mı mantık fakiriyiz?
Uydurulan bir yalanın yalan olduğu ortaya çıktıktan sonra dahi yalana inanmaya devam edip kin kusuyoruz. Geri adım atmak ve bir dahaki tuzağa düşmemek için daha dikkatli davranmak işimize gelmiyor.
Demek ki içimizde sıkışmış bir öfke var ve patlamaya yer arıyor…
Hiç agresif olmayan bir paylaşımın altındaki yorumların sonu bile siyasi konulara çıkıp kavgalara sahne oluyor.
“Zaten siz öylesiniz, biz böyleyiz!”
****
Milleti böyle galeyana getirmek ne kadar büyük bir hainlikse, bu hainlerin dolmuşuna binmek de bir o kadar safdillik… Biraz sakin olup gazcılara prim vermeyelim derim ben.
Sosyal medyayı çöplüğe çevirenleri Allah’a havale etmek yerine bildiğiniz çöpe gönderelim…
Gönderelim ki insanları daha fazla enayi yerine koyamayacaklarını anlasınlar.
Burada barınacaklarsa da biraz “adam” olsunlar…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.