Siyasi iradenin emrindeki hukuk

Bir ülkedeki rejimin demokrasi ile ilgisini belirleyen en önemli ölçü hukuk-siyaset ilişkisidir.
Çok bilinen sorudur. Hukuk mu siyaseti belirler? Yoksa siyaset mi hukuku? Olması gereken le olan biteni ayırmaz isek bu soru laf cambazlığından ibaret kalır.
Tıpkı “yumurta mı tavuktan çıkar? Yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar? “ sorusu gibidir. Oysa sorunun yanıtı çok basittir. Yumurtadan tavuk değil civciv çıkar.
Demokrasi-hukuk ilişkisi de öyledir. Önce güçlü bir siyasi irade hukuk-demokrasi ilişkisinin şeklini belirler. Ondan sonra kimin kimi belirleyeceği ortaya çıkar. Ya kral-padişah fermanı, şeyhülislam fetvaları ile, diktatör çizmesi ile ya da demokratik bir parlamento ile.
Türkiye’de bir hukuk maskaralığı olan 12 Eylül döneminin anayasa oylamasını unutmadık. Yapılan anayasa oylamasında “evet” çıkmazsa diktatörlüğünün devam edeceğini baştan ilan eden bir diktatörün daha sonra ortaya çıkıp “yüzde 92 evet çıktı” demesine demokrasi diyebilecek miyiz?
Ya da 12 Eylülden 30 yıl sonra, 12 Eylül düzenini çok daha geriye götüren 2010 anayasa oylamasında “hayır” oyu vermeyi “12 Eylül savunuculuğu” ile mi açıklayacağız?
Bu anımsatmaları eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tahliyesi nedeniyle yapıyoruz.
Bazı aymazlar Türkiye’nin aydınlarını, yurtsever subaylarını zindanlara sokanın hukuk olduğunu savunmaya devam ediyor. Bu düşünce tarzı doğal olarak şimdi İlker Başbuğ’u dışarı çıkartanın da hukuk olduğuna inanmayı gerektiriyor. Bu düşünceyi yayanlar biraz da halkımızın kolay unutmasına güveniyor.
“Ergenekon” tutuklamaları başladığında “ben bu davanın savcısıyım” diyenleri ne çabuk unuttuk? “Benim önümde ayağa kalkmayan şimdi cezaevinde” diyeni, “RTE’nin 1 milyar doları var diyen şimdi cezaevinde” diyeni ne çabuk unuttuk? Adı “ikiye bir mahkemesi” olan 13. Ağır Ceza mahkemesinde tahliye yönünde oy kullanan hakimin tayinini, kendilerine uymayan savcıların tayinini ne çabuk unuttuk?
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı iken cemaat soruşturması yapan İlhan Cihaner’in tutuklanmasını, “Ergenekon” soruşturmasını yapan polis şefleri ile “Ergenekon” davasına bakan savcı ve yargıçların İstanbul Boğazındaki tekne turu fotoğraflarını, bu fotoğrafları basan gazetecilerin soruşturulmasını ne çabuk unuttuk?
Bir Genelkurmay Başkanını “silahlı örgüt kurup yönetmek” suçlamasıyla içeri tıkan iradenin O’nu suçlayabilmek için 30 bin kişinin katlinden sorumlu örgütün ikici adamını önce gizli, sonra açık tanık yapma utanmazlığını ne çabuk unuttuk?
Genelkurmay Başkanını içeri tıkan iradenin MİT Başkanını sorguya göndermemek için bir gecede yeni yasa çıkardığını ne çabuk unuttuk?
Bakan çocuklarını suçlayan savcıların, bu savcıları atayan HSYK üyelerini nasıl kolayca değiştirebildiğini ne çabuk unuttuk?
Yargıtay ve Danıştay Başkanlarına sınıf arkadaşlarının seçilmesinden sonra “yüce rabbim verdikçe veriyor” diyenleri ne çabuk unuttuk?
Haydi bunları unuttuk diyelim…
Daha birkaç gün önce ortaya çıkan ses kayıtlarında savcılara talimat verilmesinin ortaya çıkışını, hakim ve savcılara talimat verilişinin savunulmasını, Adalet Akademisinin kendi adamları ile doldurulma çabasını, istediği kararları vermeyen hakimlere “alevi” nitelemesini de unuttuk mu?
Bütün bunlar ülkemizde son yıllarda siyasi iradenin hiçbir zaman olmadığı kadar hukuku belirleme çabası içinde olduğunu ve büyük ölçüde belirlediğini gösteriyor.
Şimdi rüzgarlar ters esmektedir. 2 yıldır yükselen halk hareketi iktidar sahiplerini korkutmakta, olası bir hesap vermeye hazırlık yapılmaktadır. Bu nedenle hukuk sistemi yeni baştan “dizayn” edilmektedir.
İlker Başbuğ’u siyasi irade içeri sokmuş, yükselen halk hareketinden ürken siyasi irade dışarı çıkarmıştır. Son yasal düzenlemeler 5 yılı aşkın tutuklamaları düzenlemesine rağmen ilk tahliye 26 aydır tutuklu olan İlker Başbuğ’a uygulanmıştır. Diğerleri de kaçınılmaz olarak tahliye olacaktır.
İlker Başbuğ’u tahliye ettiren halk hareketi devam ederse ülkemizde bir başka gelişme daha olursa şaşırmayın. Aydınlarımızı içeri tıkan siyasi irade ile içeridekiler yakın bir gelecekte yer değiştirebilir.
Zira ülkede siyasi iradenin hukuku belirlemesini isteyenler onlardır. Şimdi halkın ortaya çıkaracağı siyasi iradenin yaratacağı hukuku da kabullenmek zorunda kalacaklardır.
Okullarda anlatılan bunca tarih dersine rağmen bize Fransa tarihini anlatmıyorlar. 1789’da başlayan büyük devrimin alt üst oluşu yaklaşık 180 yıl sürdü. İktidar ile devirdikleri defalarca yer değiştirdi. Ancak hiçbir güç Fransa’yı 1789 öncesine götüremedi.
Türkiye’yi de 1923 öncesine götüremeyecekler.
Biz kazanacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.