Serseri mayın misali

Hani çocukluğunu, gençliğini, yetişkinliğini bilmediğin insanlar vardır. Geçmişini bilmediğin yani.
Hayatının son evrelerinde rastlaştığın sıradan bir yaşlı olur o senin için.
Senin gibi düşünemeyen, senin kadar seri hareket edemeyen, senin bildiklerini bilmeyen, hâttâ sana göre “hiçbir şey” bilmeyen.
Dünyaya yaşlı olarak gelmiştir sanki.
Hiç annesi babası olmamıştır.
Hiç ayakları öpülen bir bebek olmamıştır.
Hiç kanı deli deli akan bir genç olmamıştır.
Hiç top peşinde koşmamıştır.
Hiç okulu kırmamış, dersi hiç kaynatmamıştır.
Hiç sinirlenmemiş, hiç kavga etmemiş, hiç gençlik dedikodusu yapmamıştır.
Hiç aşık olmamış, bağrı hiç yanmamıştır.
Hiç iş güç için savaşmamış, hiç çalışıp para kazanmamış, hiç parasını nasıl kullanacağını hesaplamamış, hiç kimseyle sevişmemiş, hiç çocuk sahibi olmamış, çocukları için hiç endişelenmemiş, hiç onları yetiştirmenin meşakkatini yaşamamış, evliliği boyunca eşiyle hiç tartışmamıştır…
Müzikten habersiz, teknolojiden habersiz, eskimiş, modası geçmiş, bitmiş tükenmiş bir yaşlıdır karşısındaki.
Öncesi olmayan, sonrası ise meçhul bir yaşlı…

Tarih bilmezler için de hayat böyledir işte.
Kendisi doğduğu anda dönmeye başladı zanneder onlar dünyayı.
İnsan ömrü ortalama 70 sene, dünyanın yaşı 4,5 milyar yıl, insanlık ise anatomik olarak 200 bin, sosyal davranış olarak 50 bin yaşında ise; düşünmez ki 50 binin içinde kaç milyar 70 var.
Amerika’yı ilk kez o keşfeder, Ay’a ilk o iner, dünyanın yuvarlak olduğunu bile ilk o söyler.
Albert Einstein’in tespitindeki gibi; “Cehalet ne güzel be, insan her şeyi biliyor”dur…
****
“Tarih bilgi değil, bilinçtir” demişti bir konuşmasında İlber Ortaylı. “Tarihsel bilgi birikimine sahip olmak, tarih bilincine sahip olmak anlamına gelmez” diyerek anlatmıştı uzun uzun.
Bilinç olmayınca bilgi de kifayetsiz kalıyor ne yazık ki. Bir türlü sindirilemiyor.
Kişi gelmişini geçmişini bilmeyince kim ne söylerse ona inanıyor.
Ailesinin bir nesil öncesini dahi merak etmediği gibi, milletinin, memleketinin, dünyanın ve evrenin tarihini de merak etmiyor.
Tarih dersinde ders olarak okuduklarının yaşanmış gerçekler olduğunu idrak edemiyor.
Hele bir de dersi anlatanda iş yoksa…
****
Yıllardır okullarda sayısalcılara ağırlık verilip, sözelciler aşağıya çekiliyordu farkındaysanız.
Sanattan, spordan, tarihten, coğrafyadan, felsefeden çalınan saatler sayısal bilgilerin “ezberletildiği” derslere aktarılıyordu. Bir yandan da el kadar bebelerden başlayarak tüm gençlere soyut kavramlar yükleniyordu.
Denge bozulmuş, ayar kaçmıştı.
Emperyalist sisteme düşünen beyinler değil, kendisi için durmaksızın çalışan robotlar lazımdı ne de olsa. Dengeyi düşünen kimdi…

“Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister.” demişti oysa Atam öğretmenlere.
Kurtuluş Savaşı sonrası gibi Cumhuriyet’e sahip çıkma ve “hür” nesilleri yaratarak dört bir yanımıza vurulan prangalardan kurtulma zamanıdır şimdi.

Demokrasi diyerek baş örtüsünü kadın polislerde serbest bırakma zamanı değildir.
Demokrasi diyerek tarihin belli bir kesimine mal olmuş isimleri GATA gibi, Boğaziçi Köprüsü gibi ülkeye mal olmuş isimlerle değiştirme zamanı değildir.
Demokrasi diyerek toplumu bir bilinmeze sürükleme zamanı değildir…
****
Düşünmeyen, öğrenmeye kapalı ve at gözlüğü takmış insanların serseri mayın misali ortalarda dolaştıklarını düşünürseniz;
Eşeği önden salmak da fayda etmez onlara…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.