Ben olsana bir günlüğüne
Bol silahlı, bol kanlı, bol heyecanlı, şiddet içeren, teknolojinin ve siber dünyanın sonuna kadar kullanıldığı bir film; “Suçlu / Criminal”…
Film Londra’da çekilmiş. Başrollerinde Kevin Costner, Gary Oldman, Gal Gadot ve efsane isim Tommy Lee Jones var.
Ajanlık, CIA, acımasızlık, manyaklık, satıcılar, kurtarıcılar; kısacası böyle bir filmde kimler ve neler olması gerekiyorsa onlar vardı. Havaya uçma, araba çarpıştırma, patlama, yangın vs vs vs…
Hep olup olmayacağını merak ettiğim bir konu hayata geçirildi filmde, ondan bahsedeceğim ben size.
Film bu aktarım üzerinden ilerledi.
Kafa aktarımı değil
Bu da beyin sildirme
Bakın nasıl yapılıyormuş bu sildirme. Bu işlemi yaptırdığını söyleyen Ebru Polat anlatıyor: “Bu Amerika’da 12 yıldan beri yapılan bir uygulamaymış. Başınıza bir alet koyuyorlar. Sağ ve sol beyin arasında geçişi sağlıyor. Sol beyin duygu, sağ beyin de mantık. Duygusal anlarda sağ beyin yoğunlaşıyor. Bu alet iki tarafı dengede tutuyor. Dolayısıyla sağ beyindeki duygusallık azalıyor. Sildirme dediğimiz böyle bir şey. İlaç kullanmana hiç gerek kalmıyor. Bittikten sonra biraz baş ağrısı oluyor. Bu ‘şunu sildirdim, bunu sildirdim’ gibi bir olay değil. Kendini çok rahat hissediyorsun.”
Konuyu dağıttım biliyorum, tekrar hafıza ve his aktarımına dönelim…
“Bir kereden bir şey olmaz” diyen birisi o “bir kereyi” en azından 1 kere yaşasa mesela. O acıyı bir kez tatsa. O bir şeyin zaten ilk bir kerede olduğunu, devamında olanların ise işkenceyi arttırdığını anlasa.Gırtlağına kadar doymuş birisine açlık, banka hesapları tıka basa dolu birisine yokluk yaşatılsa. Bir lokma ekmek için çöpleri karıştırsa.
Gözleri çıkartılıp bacakları kırılan bir hayvan olsa. Tekmeler altında inlerken çaresizce kaçmaya çalışsa.23 Nisan yaklaşırken en çok da çocuk olsa…
Tornacıdan marangoza, çöp toplayıcıdan ayakkabı boyacısına, AVM’lerde aylak aylak gezeninden tatil günü dershaneye gidenine kadar her çeşit çocukla çocukluk hayallerini, ilk aşklarını, heyecanlarını, şımarıklıklarını ve acılar içinde büyümenin sancılarını bir kez daha yaşasalar…
Kısacası çocuklar birkaç saatliğine makam sahibi olacaklarına, makam sahipleri bir günlüğüne çocuk olsalar da dünyaya tepeden değil, aşağıdan bakmayı hatırlasalar.
Ve sonra hiçbirisini unutmasalar…
Son sözü Mevlâna söylesin o zaman:
“Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin.”