Şecaat Balta

Sosyal Bilgiler ve Tarih Öğretmeni Şecaat Balta.
“Merhaba Hocam” dendiğinde “Merhaba” der, ancak düzeltme yapmadan geçmezdi: “Cami görevlilerine hocam diyebilirsiniz. Ben, Atatürk’ün öngördüğü eğitimcilerdenim, öğretmenim denmesini, ya da ismimle seslenilmesini tercih ederim” uyarılarını bıkmadan yinelerdi.
Dürüst, çalışkan ve üretkendi.
İnançlıydı, oruç tutmasını hiç aksatmazdı. Devrimciydi; dik duruşluydu, laik, demokratik, sosyal hukuk devletine toz kondurmazdı. Çağdaş Türkiye’nin kararlı bir uygulamacısıydı.
Gardırop Atatürkçülerden, numaracı cumhuriyetçilerden hoşlanmazdı. Taklitçiliği sevmezdi.
Bağımsız Türkiye aşığı, aydın bir insandı…
Adı gibi yiğitti, mangal gibi yüreği vardı. Atatürk sevdalısıydı. Atatürkçü düşüncenin ödünsüz bekçisiydi. Atatürkçülük konusunda çelik gibi irade taşırdı, bu konuda yetkin ve etkindi.
En son söylenecekleri söyleyerek başlardı konuşmaya. Doğrularında hiç esnemezdi.
Üstlendiği görevi kusursuz yapmaktan keyif alırdı. Hazreti Ali adaleti derler ya, O’ndaydı. Derslerine girdiği kendi çocuklarını bile kusurunu gördüğünde, diğer öğrencilerinden ayırmazdı.
Eşitlik değişmez ilkesiydi.
Doğrusunu söylemek gerekirse; sevdiğim, saygı duyduğum, etkilendiğim isimdi.
Yenilikçiydi. Sık sık Türkiye’nin devrim sürecini tamamlamadığını ve aymazlık içinde olduğumuzu söyler, Türkçenin önemine dikkat çekerdi. Bir gün, dilini yitiren ulusların bağımsızlığını yitireceğine ve başka ülkelerin kölesi olacağına inandığını söyleyerek, “Bursalı, yazacaksan “Yurtta sulh, cihanda sulh” değil, “Yurtta barış, dünyada barış” yazmalısın” diye uyardı. Uyarıcılığı, eğitimciliğin gereği sayardı ve Türkçeye çok özen gösterirdi.
ABD’nin “Bizim çocukların yaptığı” diye duyurduğu 12 Eylül darbesini yaşadığımızda, Karacabey Lisesi’nde müdür başyardımcılığı görevini yürütüyordu. Sıkıyönetim dönemiydi. Hiç unutmam, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Şükran Yemişçioğlu Düğün Salonunda gerçekleştirdiği sözde öğretmenleri kaynaştırma, özde yasakların anlatıldığı bir toplantıda, Şecaat Balta darbeye, “Yuh ya” dediği için Tirilye’ye sürgün edildi.
İyi görüşüyorduk, Tirilye’ye birlikte gittik. Yolda söylediği kurşun gibi sözlerini anımsadım: “Yurtta barış, dünyada barış” düşüncesindeki bir kurucunun izleyicileri O’nu iyi anlayamamış olmasının talihsiz bir dönüm noktasıdır bu tarih. İlerlemeyi, kendisini ve çevresini geliştirmeyi öncelikli ülkü sayan bir liderin iyi anlaşılamamış olması büyük dramdır.
Atatürk ezberlemeyi değil, düşünmeyi, durmayı değil, ilerlemeyi, tekrar etmeyi değil, anlamayı bırakmıştır. Bilimi rehber kılmıştır. O’nun düşüncelerine sahip çıkmak, yeni düşünceler üretmekle olur. Eskileri kutsallaştırmakla O’na saygı duymuş olmuyoruz. O’na saygımızı göstermek istiyorsak, sürekli büyüyen çağdaş bir Türkiye yaratmalıyız” dediği sözler kulaklarımda hala.
Şecaat Balta yalnızca söylemci değil, aynı zamanda eylemciydi.
Çevresini aydınlatmaya çalışır, hiç boş durmazdı. Yıl 1979. İletişim teknolojisiyle tanışmamıştık henüz. Bilgisayar, internet yoktu. 12 yapraktan oluşan Atatürk Devrimi ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini özetleyerek bilgilenmeleri için öğrencilerine dağıttığını söylemişti. Bana da hala sakladığım bir örneğini verirken, çoğaltıp dağıtmamı istemişti. Altın değerindeki sözlerle bunun önemli bir görev olduğunu anımsatmayı da ihmal etmemişti.
İyi bir ağabeydi.
Karanlığı aydınlatan, topluma ışık saçan örnek bir eğitimciydi. Örnek bir aile babasıydı.
Adamdı Şecaat Balta, adam gibi yaşadı. Sürgünde emekli olduktan sonra Bandırma’ya yerleşti. 69 yaşındaydı, son üç yıldır yaşadığı İzmir’den ölüm haberi geldi. 02 Mart 2014 günü sevenlerine sessizce veda ederken, Mustafakemalpaşa’da sonsuzluğa gönderildi.
Toprağın bol olsun, rahat uyu, seni unutmayacağız devrimci dostum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.