Sabotaj…

Ülkemiz 31 Mart Salı günü karanlığa büründü. Ekonominin yanında sosyal ve siyasal yaşam durdu. Fabrikalar, hastaneler, trenler, asansörler, okullar, bankalar, çarşılar çalışmadı. Buzhanelerdeki meyvelerin, etlerin bozulma tehlikesi belirdi. Haberleşme sistemi aksadı. Aklınıza gelebilecek her alanda yaşam felce uğradı.
Uğranan ekonomik kaybın hesabı yok. Doğrudan zararlar dışında, etkileri daha sonra ortaya çıkacak dolaylı zararlar hiç hesap edilemeyecek.
Kaçırılan uçaklar, yapılamayan ameliyatlar, yetiştirilemeyen ya da iptal edilen siparişler, tıkanan trafikte boşa harcanan zaman ve yakılan akaryakıt. Karaborsa satılan yedek aydınlatma gereçleri vb… Hepsi zarar hanesinde.
Bu çapta bir kaos bu güne dek dünyanın hiçbir ülkesinde görülmedi. Bu düpedüz bir sabotaj.
Sabotaj illa ki bir üretim aracını bir kişinin kasıtlı olarak tahrip etmesiyle yapılmaz. Yıllar süren düşünsel sabotajın 31 Mart 2015 tarihinde ortaya çıkmasıdır.
12 Eylül döneminde başlayan özelleştirme masallarının AKP döneminde hayata geçirilmesi ile sabotaj adım adım gerçekleşmiştir.
Elektrik enerjisi doğası gereği üretildiği anda tüketilmesi gereken bir üründür. Bu nedenle tek elden ve kamu tarafından yönetilmelidir. Kamusal bir hizmettir. Piyasalaştırılamaz. Yüzlerce üretim tesisinden hangisinin ne zaman devreye gireceği, ya da ne zaman devreden çıkarılacağı tek elden yönetilmelidir.
Bu işlemlerden herhangi birinin aksaması halinde sistem iskambilden bir şato gibi bir anda çöker. Moda tabiriyle domino etkisi yaratılır.
Özelleştirmeler sonrası üretim tesislerini ellerinde tutan enerji patronları sebze haline domates getiren kabzımallar gibi mal girişini kısarak domates fiyatlarını yükselten karaborsacılar gibi davranmışlardır.
Bu çapta olmasa bile bu kesinti ilk değildir. 1 Temmuz 2006 yılında bir kez daha yaşanmış ve o zaman da Batı Anadolu’nun büyük bir kısmı karanlığa gömülmüştür. O dönemde de işbaşında olan AKP iktidarı bu olaydan ders çıkartacağına özelleştirmeyi hızlandırmış enerji üretim ve dağıtım tesisleri havuzculara, “milletin a…na koyan” patronlara teslim edilmiştir.
9 yıl önceki kesintiden sonra enerji patronları “yaptık yine yaparız” diyebilmişlerdir. O dönemde çöken sistemi saatler sonra Muğla’da bulunan 3 santral ayağa kaldırmış ve ne yazık ki işçilerin büyük direnişine rağmen Yatağan başta olmak üzere o 3 santral satılmıştır.
Önceki günkü büyük kesinti ile ilgili tam bir yalan rüzgarı esmiş, birbirini tutmayan açıklamalarla kamuoyu yanıltılsa bile verilen bilgilerin hiç birisi tek başına olayı açıklamaya yetmemiştir. Bağımsız kuruluşlar nedeni açıklasa bile iktidarın bu olayın nedenini açıklamaya gücü yetmeyecektir.
Olay tam bir şalter indirmedir. Sendikalar ve Toplu İş Yasası enerji üretim ve dağıtımında her türlü grev ve lokavtı, yani şalter indirmeyi yasaklamasına rağmen enerji patronları şalter indirmiş ve yüksek kapasiteli bir tesisin üretimden çıkması ile kriz yönetilemeyerek içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Özelleştirme politikaları nedeni ile bir kısmı istifa ve transferler nedeniyle, bir kısmı, görevden alma ve emeklilik nedeniyle görevlerinden uzaklaştırılan deneyimli kadroların olmayışı krizin daha da büyümesine ve 12 saate ulaşan kesintilere neden olmuştur.
Özelleştirmeler başlarken “karanlıkta kalırsınız, haberleşemezsiniz” uyarıları da gerçek oldu. Kesinti uzayınca bir süre sonra baz istasyonlarındaki akü desteği tükendi ve cep telefonları ile görüşmeler de aksadı.
Enerji üretimindeki piyasacı yöntem bu türden yeni olaylara gebedir. Derhal kamulaştırmaya dönülmelidir. Ne var ki gerek bakım ve yeni yatırımlar açısından, gerekse yetişmiş teknik eleman açısından o hasar o kadar büyüktür ki bu an bile yanlıştan dönülse sistemin yeniden oturabilmesi yıllar alacaktır.
Özelleştirme yasaları çıkarılırken “son sosyalist devleti yıktık” deyip şampanya patlatanlar ve onların ardılları, sonuçta birkaç saniye içinde ekonomiyi çökertmişlerdir. İktidarları da çöken ekonominin altında kalacaktır.
Not: Enerji krizinin yaşandığı gün İstanbul’da Berkin Elvan davasına bakan savcının odası basılarak öldürülmüş, böylece Berkin Elvan davasına büyük zarar verilmiştir.
Türkiye’de ne zaman iktidarı sarsacak bir başarısızlık olsa, provakatif bir eylem yapıp gündem değiştiren bir örgüt yine aynı şeyi yapmış gündemi değiştirmeyi başarmıştır.
Yargı camiasına ve savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ailesine başsağlığı diliyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.