O kudret bu kasırgayı durdurur

Tornado, kasırga, hortum, tayfun, fırtına, adına her ne derseniz deyin esip geçti mi taş taş üzerine bırakmayan bir doğa olayıdır malum.
Biraz hızlıca esen bir lodosta başımıza gelenleri düşünürsek, bir tornadonun yıkımını daha kolay anlayabiliriz.
İnternette birkaç video izlemek bile kâfi…

Sözlük anlamıyla tayfun, “Kendi ekseni etrafında ‘batıdan doğuya’ doğru dönen dünyanın bu dönüş yönüne ‘zıt’, tropikal enlemlerdeki okyanusların sıcak suları üzerinde ‘doğudan batıya’ doğru hareket eden dev azmanı fırtınalardır. Çok büyük bir alanı kaplayan ve bir mevlevinin etekleri gibi kendi etrafında dönen bulut kümesinin ortasında da bu fırtınaların bir tane ‘gözü’ vardır”.

Tanımı yazarken bazı kelimeleri tırnak içine aldım fark ettiyseniz.

Kitaplara dalıp yakın geçmiş tarihin derinliklerinde kaybolduğumda, sonra bugünlere dönüp bugünü geçmişle kıyasladığımda, en çok da dünyanın sathından biraz yükselip dünyaya yüksekten baktığımda gözümün önünde bir görüntü beliriyor hep;
Orta Doğu ve Kuzey Afrika üzerinde dönüp duran güçlü, ama çok güçlü bir tornado…

Az evvel yazdığım tanımı, tırnaklarına dikkat ederek, bir daha okuyalım o zaman şimdi.
Tayfun ‘batıdan doğuya’ doğru dönüyormuş hep.
Felaket batıdan geliyor diyor sanki.
Tayfunun dönüş yönünün dünyanın dönüş yönüne ‘zıt’ olmasına, yarattığı yıkımın insanın insanca yaşamasıyla zıt olması diyelim.
Doğudan batıya hareket eden ‘dev azmanı fırtınaları’ da doğudan batıya akan mültecilere benzetelim.
Ve tayfunun bir tane gözü olmasını da es geçmeyelim.
O ‘göz’ nereden bakıyor, orasını tahmin etmek de size kalmış…

Orta Doğu ve Kuzey Afrika üzerinde dönüp duran demiştim;
Afganistan, Irak, Libya, Mısır, Suriye ve şimdi de canım vatanım, Türkiyem’de sıra…
Adım adım alınan yolun duraklarından biri, belki de son durağı…
Taşına toprağına kıyamadığım, ailem, çocukluğum, ilk gençliğim, okul yıllarım, sonraki hayatımda kurduğum ailem, çocuklarım, yıllardır birlikte yol aldığım dostlarım, arkadaşlarım.
Dağlarım denizlerim, çayırlarım çimenlerim, insanlarım hayvanlarım, başımdaki göğüm bastığım yerim.
Doğduğum yer, doyduğum yer, ölmek istediğim yer…
İnsafsızca ve durmaksızın dönüp duran bir hortuma kaptırıyorum hepsini tek tek.
Hayallerimi alıyor havalara fırlatıyor alay edercesine, sonra da yere çalıyor vahşice.
Hayatım tarumar oluyor. İnsanlar tarumar oluyor. Ülkem tarumar oluyor.
Elimiz kolumuz bağlı, dillerimiz lâl.
Bir girdap gibi döne döne dünyanın derinliklerine çekip yutmaya çalışan bu anafora karşı koyamıyoruz. Kocaman ağızlı bir vakum olup kanımızı canımızı emmen bu hortuma dur diyemiyoruz…
Tek tük çıkan akil sesler karanlıklara çekilip susturuluyor. Sessiz çoğunluk ise efsunlanmış gibi nereye çekersen oraya gidiyor.
Rüzgâr esmeye devam ediyor, fırtınanın şiddeti gittikçe artıyor, hortum her şeyi birbirine karıştırarak havalara savuruyor.

Gün gelip fırtına kesilecek rüzgâr dinecek ve havaya savrulan her ne varsa yere düşecek…
Peki o zaman bu tornadonun ardında bıraktığı hasarı kim temizleyecek?
Diyeyim size;
Kimse temizlemeyecek.
Diğerlerinde olduğu gibi ülkemiz de viraneye döndürülüp, darmadağın bırakılıp, çekilip gidilecek…

Daha fazla dağılmadan kasırganın gözüne yumruğu gömecek bir kuvvet lâzım şimdi bize.
Sonra da kasırgayı şöyle bir sağ, bir sol, bir aparküt ile NAKAVT edecek bir kuvvet!
Unutma!
Bunu yapmak için “muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcut!”…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.