Nereden, nereye? Cumhuriyet’i kutlayamıyorum bile!

Tarihler 10 Ağustos 1920’yi gösteriyordu.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, son Osmanlı Heyeti; Damat Ferid Paşa, Rıza Tevfik, Hadi Paşa ve Reşid Halis, Paris’te Anadolu’nun tapusunu satan “Sevr Antlaşması”nı imzaladı.
Bu antlaşma, tabi ki ülkemizin tarihten kazınmasıydı.
Mustafa Kemal’in öncülüğünü yaptığı Ankara’daki Büyük Millet Meclisi “Sevri” (Anlaşmalı Satış) sert bir dille eleştirerek tanımadığını tüm dünyaya açıkladı.
Bir yanda vatanını kurtarmak için ölümü göze alan lider, diğer tarafta ise saltanatını kurtarabilmek için İngilizlere yaslanan son Padişah Vahdettin.
Vahdettin, Mustafa Kemal’le ilgili “Vurun, öldürün” fermanı çıkardı.
Şu andaki gibi, takıyye yapıyordu.
Mustafa Kemal’i fazla önemsemeyen emperyalist güçler, o sıralardaki kargaşaya, fırsat bu fırsattır diyerek, Anadolu’yu dört bir yandan kuşattı.
Yunan ordusu Sivrihisar’a dayandı. Top sesleri ise Ankara’ya kadar uzanıyordu.
Son darbe için hazırlanan işgalciler, Sevr’e göre, Anadolu’nun 8 parçaya bölündüğünü duyuruyordu.
Anadolu’ya, “Ankara ve etrafındaki birkaç il size yeter” deniliyordu.
26 Ağustos sabahı saat dörtte uyanan Yaver Muzaffer Kılıç çadırından dışarı çıktığında Mustafa Kemal’i gördü:
Gazi, ellerini gökyüzüne açmış, “Allah’ım… Büyük Allah’ım..! Sen Türk milletini ve ordusunu muzaffer eyle” diye dua ediyordu.
Saat 05.30’da ise yer yerinden oynadı. Kurtuluşa giden yoldaki büyük taarruz başladı.
26 Ağustos sabahı başlayan taarruz beş gün sonra yani 30 Ağustos’ta Yunan ordusu Başkomutanı General Trikupis’in tutsak alınmasıyla son buldu.
İnanılması güç bir zafer kazanıldı…
İzmir’e kadar kovalanan emperyalist güçler denize döküldü.
Anadolu küllerinden yeniden doğdu.
24 Temmuz 1923 günü İsveç’de “Lozan Barış Antlaşması” imzalandı. Uzun ve yorucu geçen görüşmelerden sonra İsmet İnönü’nün başkanlığındaki heyet “Lozan Antlaşması”nı imzalarken, haritadan silinmiş durumdaki Türk ulusunun tam bağımsızlığını duyurdu.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kuruldu.
Padişahlık kaldırıldı. Ümmetçilikten, çağdaş bir topluma geçildi. Kulluktan, kendi kendini idare eden özgür bireyler yetişmesinin önü açıldı.
Peki, tüm bunlar yanlış mıydı?
Ne evi oldu, ne kendisini anlayan bir eşi. “Özgürlüğümü yaşamım boyunca korudum. Yaşamımı, ne Anam’a, ne de yakınlarıma bağladım” sözleri O’nundur.
Yaşamının tamamını Türk ulusuna adayan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken az mı mücadele etti?
Türk ulusuna vatan bırakabilmek için cepheden, cepheye koşarken Anası’nın cenazesine bile katılamadı.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabilmek için sağlığını feda etti. Ancak ülkesi için hiç geri adım atmadı. Emperyalistlere diz çöktürdü. Dünyada henüz ikincisi görülmeyen savaşlar kazanırken, sömürge devletlere bağımsızlık ışığı oldu.
Neydi yanlış olan? Az mı bedel ödedi?
Tüm dünya ülkeleri; Atatürk’e saygı duyarken, bugün O’nun bıraktığı mirasa yapılan yağmalara ne demeli?
Atatürk ve O’nun en değerli mirası Cumhuriyet, kimleri neden rahatsız ediyor?
Cumhuriyete can veren yaşam damarlarının başında demokrasi gelir. Demokrasilerde ise seçenlerle seçilenlerin öncelikle dürüst olması gerekir. Aksi halde, Cumhuriyet ile demokrasi arasında kopukluk, şu andaki yaşananlar gibi acı verir.
Sözde 95. yılını kutluyoruz, bağımsızlığın, çağdaşlığın.
İçim ürperiyor, tüylerim diken diken oluyor yalandan, talandan.
Cumhuriyet, Türkiye’nin yeniden doğuşuysa, onun Kurucusu’na saygı duyulmamasını içime sindiremiyorum.
Nedir bu bitmek tükenmek bilmeyen Atatürk düşmanlığı?
Atatürk, Anadolu’yu kurtarmasa mıydı? Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmasa mıydı? İnsana insan olduğunu öğretmese miydi?
Anamızın adı Aliki, babamızın adı Niko mu olsaydı?
İbadetimizi kiliseler de mi yapsaydık?
Ne oldu bize?
Nereden, nereye? Cumhuriyeti kutlayamıyorum bile.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.