Neden Türkiye ittifakı? (3)

İskeçeli Aydın’ın Gözüyle

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Geçen haftaki yazımda insan fıtratını karşıtların birliği diye tanımlamış, bunun insan fıtratındaki sınıf mücadelesi olduğu düşüncesini ileri sürmüştüm.
İnsanlık tarihinde süregelen sınıf mücadelesi, son tahlilde, insan fıtratındaki sınıf mücadelelerinin toplamıdır.
Bilgi yetersizliği yüzünden lise yıllarımda sosyalizmin sihirli bir değnek gibi toplumdaki bütün adaletsizliklere çözüm getireceğini sanıyordum.
Müslüman bir devrimci olarak zaman zaman yeryüzündeki insanın insanı sömürmesine, adaletsizliklere, haksızlıklara neden müsaade ediyor diye, doğrusu ya, Allah’a sitemlerim oluyordu.
Zamanla bilgim arttıkça, sosyalist ekonomilerin deneyimlerini inceledikçe, kafa yordukça, insan fıtratındaki sınıf mücadelesi gerçeğinin farkına vardım.
İslâm dininin peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa (s.v.s.), Allah’a kul olmayı, Türk Devrimi’nin düşünsel ve eylemsel önderi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal kula kul olmamayı öğretti.
He İkisi de insanları kul hakkı yememe ve hakkını da yedirmeme konusunda uyardı.
Her İkisi de insanlara akıl ve bilim yolunda yürümelerini söyledi.
Her İkisi de devrimciydi.
Ne var ki, insan fıtratındaki karşıtların birliğinin neden olduğu sınıf mücadelesi de hayatın bir gerçeği.
Örneğin, Allah yolundaki özde bir Müslümanın fıtratında kul hakkı yememe ve hakkını da yedirmeme erdemliliği, fıtratındaki şeytana uyup kul hakkı yeme eğilimini frenler, denetim ve disiplin altında tutar.
Bilge Nasrettin Hoca’nın “Tanrı bölüştürmesi” fıkrasını bilenleriniz vardır.
Ahmet Köklügiller’in kitabındaki fıkra şöyle:
“Koşa koşa dört çocuk gelir Hoca’ya:
-Hoca amca, biz bir kese ceviz bulduk. Aramızda bölüşemedik. Bize bölüştürür müsün? derler.
-Peki bölüştüreyim, der, Hoca. Yalnız insan bölüştürmesi mi olsun, yoksa Tanrı bölüştürmesi mi?
Çocuklar biraz düşündükten sonra:
-Tanrı bölüştürmesi olsun, derler.
Bunun üzerine Hoca keseyi boşaltır. Bir avuç bir çocuğa, iki avuç bir çocuğa, birer ikişer de ötekilere uzatır. Sonra:
-Haydi bakalım, tamam mı?
Çocuklar şaşırırlar:
-Hoca amca bu nasıl bölüştürme? Aklımız ermedi, derler.
Hoca, şöyle bir geriye doğru kasılır:
Tanrı bölüştürmesi böyledir. O kimine az, kimine çok verir. Kimine de hiç vermez! Ben yine insaflı davrandım.”
Şimdi, Hoca’nın fıkrası bağlamında insan fıtratındaki sınıf mücadelesi üzerine biraz kafa yoralım.
Yeryüzünde insanlığın var olduğu andan günümüze uzanan tarihsel sürecinin farklı sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel ve dinsel aşamalarında süregelmekte olan, insan fıtratındaki karşıtların birliği gerçeğindeki kendine yontma eğilimi, üretilen bir şeyin bölüşümüne gelindiğinde sürekli sorun yaşanmasına neden olmaktadır.
Kul hakkı yiyen, emeği sömüren insanlar, bu adaletsiz tutum ve uygulamalarını halkın dikkatinden kaçırmak için Hoca’nın fıkrasını anlatırlar, böylece emekçi halkı Allah ile aldatmaya çalışırlar.Oysa Allah hiçbir kuluna O’nun adına şu fani dünyada adalet dağıtma yetkisi vermemiştir.
Her insan ahirete göç ettiğinde, Allah o kulunu günah ve sevapları ile değerlendirir. Buna inanırsınız, inanmazsınız, bu, kişinin kendisini ilgilendirir.
Ancak, insan fıtratındaki karşıtların birliği gerçeği evrensel bir gerçek. Bu gerçekten hareket eden bilge Hoca bu fıkrası ile yeryüzündeki bölüştürme işinin insanların meselesi olduğuna dikkat çekmekte ve insanları uyarmaktadır..
İnsan fıtratındaki karşıtların birliği gerçeğinin ne denli karmaşık bir olay olduğuna, Hoca bölüştürmedeki adaletsiz tutumuna “insaflı” sıfatını yükleyerek işaret etmektedir.
Oysa gerçekten insaflı bir insanın yapacağı, kesedeki cevizleri dört çocuğa eşit bir şekilde bölüştürmek olmalı. Çünkü ceviz kesesini çocuklar birlikte bulmuşlar.
Haftaya, “Devletin malı deniz, yemeyen keriz.” atasözü ile sohbetimize devam edelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.