Ne kadar özgürlük!

Güzel bir eviniz olsun, içinde güzel eşyalarınız olsun, evinizde her yer pırıl pırıl olsun istersiniz değil mi?
Balkonlarınızdan taşan, görenin hayran kaldığı, çeşit çeşit, rengarenk çiçekleriniz olsun, karşılarında keyifle akşam çaylarınızı için.
Konforlu bir arabanız da olsun. Şöyle ısıtmalı deri koltukları olan, içinde son sistem ses düzeneği olan, yol bilgisayarı olan… Tavanı da açılır olsun hatta.. Güzel havalarda küfür küfür gezersiniz…
Yürüyüşe çıktığınızda size eşlik edecek cins bir köpeğiniz de olsun. Zincirinden tutup birlikte koşabileceğiniz havalı mı havalı bir cins olsun hem de… Görenin gözü üzerinde kalsın…
Harika bir ses sistemi alın evinize. Filmleri izlerken sinema salonundan farksız olsun eviniz. Müzik dinlerken kendinizden geçin, sesi sonuna kadar açın, açın ki dinlediğiniz müziğin keyfine iyice varın…
Peki;
O güzel arabanızla güzel güzel gezerken burnunuzu sildiğiniz peçeteyi ne yaparsınız siz? Arabanızın içinde çöp olmasın diye pervasızca pencereden mi savurursunuz? Nasıl olsa sokaklardan siz sorumlu değilsiniz…
İçtiğiniz sigaraların izmaritleri de arabanın küllüğünde koku yapıp sizi rahatsız edebilir, onları da dışarıya fırlatın gitsin. Birkaç tane izmaritin kime ne zararı olacak canım… Atın işte, kime ne!
Otoparklarda ya da caddelerde park ederken de lütfen en geniş yer size ait olsun. Arabanızı çizgiler içine yerleştirmek için hiç uğraşmayın. Bırakın öylece kalsın. Diğerleri nasılsa bir yer bulurlar kendilerine. Sizden ve sizin arabanızdan daha önemli değiller nasılsa…
Köpeğiniz ne kadar da şirin değil mi? Tuvalet ihtiyacı için günde bir kez birlikte dışarıya çıkmanız gerekiyor…
Size de yürüyüş oluyor hem, hem hayvancık ihtiyacını gideriyor. Hayvan bu, isterse yol ortasına yapıyor, isterse bir kapı önüne, isterse çocukların oynadığı bir alana. Bu durumdan siz mesul değilsiniz tabii ki,  bırakın canı nereye istiyorsa oraya bıraksın bırakacağını. Sakın arkasından toplayayım, temizleyeyim diye düşünmeyin. Hani belki çocuklar üzerine basar, belki bir mikrop bulaşır, oradan oraya taşınır. Yok yok, olmaz öyle şeyler…
Aman canım sen de, hem ne olacak minicik bir şeyden…
Eviniz ne kadar da temiz, tek bir çöp dahi yok. Halılarınız da pırıl pırıl. Silkelenince böyle güzel parıldıyorlar galiba. Rahat rahat silkeleyin siz halılarınızı balkonlardan, hiç gerek yok alt kat komşunuzun çamaşırlarını düşünmeye.
Evinizde çöp de tutmayın. Koyun kapınızın önüne. Nasılsa kapıcı alır. O alana kadar da akan pis sular sizin evinizi içine akmıyor ya, boş verin gitsin…
Balkonlarınızı da yıkayın bol suyla, şöyle etraflıca, duvarlarından taşırta taşırta. Eee, ne demişler; Temizlik imandan gelir…
Balkondaki çiçeklerinizi de sulayın rahat rahat. Hiç dikkat etmeyin akan topraklı suların nereye gittiğine… Merak etmeyin, komşularınızın sesi çıkmıyor nasılsa. Hem çiçek sevmek kötü bir şey mi canım!
Siz film izlerken, müzik dinlerken diğerleri evlerinde konuştuklarını bile duyamıyorlarmış, sizi niye ilgilendirsin değil mi? Hem onlar da müzik dinlemiş oluyorlar aslında, ne kadar da güzel bir şeye vesile oluyorsunuz. Onlar da hiç anlamıyorlar sizi, ne yazık…
Hem size kim karışabilir ki? Özgürsünüz davranışlarınızda, ne isterseniz yapabilirsiniz…
****
Öyle mi gerçekten de?
Siz her istediğinizi yaparken insanların üzerine mi basarsınız hep böyle? Düşünmez misiniz ki sizden başkaları da var bu dünyayı paylaştığınız. Farkında değil misiniz kendi özgürlüğünüzü yaşarken başkalarınınkinden çalıyorsunuz? Hiç mi okumazsınız, hiç mi kendinizi geliştirmezsiniz? Pahalı ürünlere sahip olmuş olmakla her şeyin hallolduğunu mu düşünürsünüz? Niçin edindiğiniz her şeyle kendi ruhunuzu da bir adım yükseltmezsiniz?
Niçin geldiğiniz yere yakışmazsınız?
Ya da,
Niçin yakıştığınız yerde kalmazsınız?
Çalışıp kazanmak, edinmek, hayat standartlarını yükseltmek elbette ki herkesin en doğal hakkı. Üstelik de takdir edilecek bir durum. Buna kimsenin diyecek bir lafı olamaz. Emeğe sonsuz bir saygı
olmalı…
Bunların dışında olması gerekense; hayat standartlarını yükseltirken insanlık standartlarını düşürmemek.
Samimiyeti, iyi niyeti, hakkaniyeti, insancıllığı kaybetmemek. Önce kendimize, sonra çevremize saygı göstermek…
Çevremize yararlı bir insan olamıyorsak da en azından zararsız olmayı başarabilmek…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.