Hastanedeki sahtekarlığın belgesi

            Karacabey
Devlet Hastanesi’nde olmazlar oluyor. İnanılması çok güç sahtekarlıklara imza
atanlar, yasaları çiğneyerek Hastane’nin temelini dinamitliyor.

            Bu köşeyi
okuyanlar anımsayacaktır. Devlet Hastanesi’nin hızla iflasa sürüklendiğini
defalarca yazmıştım. Kimin eli kimin cebinde pek belli olmayan Hastane’deki
adaletsizliğin, hukuksuzluğun kol gezdiğine dikkat çekmeye çalışmıştım.

            Suç
duyurusu içeren yazılarımın bir tekine bile yanıt gelmedi. İddialarımın bir
teki bile çürütülemedi.

            Nedeni;
yazılanların tümünün doğruluğundan kaynaklanıyor.

            Bu arada
Başhekim’in tetikçi kullanarak pembe tablolar çizmeye çalıştığı hastane ile
ilgili CHP yöneticilerinin Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu yaptığını,
Valiliğin de B104ISM4160000 sayılı yazısıyla soruşturma açtırdığını duyurmuş
olalım.

            Soruşturma
sonucu merakla beklenirken, Başhekim’in Hastane’yi otel gibi kullanmaya devam
ettiğinin altını çizelim.

            Bu kadarla
kalsa neyse ne diyebilirsiniz.

            Daha
önceleri Satın Alma Servisi olarak kullanılan odaların, Başhekim’in “Özel
Sermayesi”ne geçmesinden sonra “Yan gelip yatma yeri”ne dönüştüğünü bilmeyen
kalmadı. Başhekim “Özel sermayesi”ne geçirdiği malikanesinde, çalışma saatleri
içinde idiş keyfi yaparken huzurunu bozan kuyruktaki hastaların kıyametleri
kopardığını sağır sultan duydu.

            Hastane
çalışanlarını 07 Eylül 2010 günü çalışma saati içinde paketleyip Bursa’ya
siyasi bir partinin mitingine gönderen defolu bir Başhekim bunlara yanıt
verebilir mi?

            Veremez!
Çünkü Hastane, Temmuz’un kavurucu yangınında kelimenin tam anlamıyla iflas
etmiştir.

            Hastanede
altı ay önce “Eski”ye dönüşle başlayan çöküş dönemi kısa sürede tavan
yapmıştır.

            Hastanedeki
doktorlar, düşman kardeşleri oynuyor. Hemşireler, ebeler, hasta bakıcıları
tedirgin. Memurlar diken üstünde.

            “Bugün
git, yarın gel” alışkanlığı içinde boğulan hastalar kimin umurunda?

            Sözde tam
teşekküllü hastane; Dahiliye uzmanı yok. Anestezi uzmanı yok. Kardiyoloji
uzmanı yok. Patoloji uzmanı yok. Beyin Cerrahı yok. Tomografi, emar, momografi
ve kemik ölçüm cihazı yok. Ne ararsan yok. Ne ararsan var!

            Bunun
neresi hastane?

            Hastanenin
sorumlusu başhekim değil midir de, eleştirileri sendikacılar yanıtlıyor.

            Sendikal
şovla güllük-gülistanlık gösterilmeye çalışılan pastane, hastane olur mu?

            Kim yer
bunları? Millet aptal mıdır?

Sahtekarlık rezaleti

            Üzülerek
yazıyorum. Hastane iflas bayrağını çekmiştir.

            Devlete,
millete, kuruma biraz saygı duyulan sorumluluk içinde yöneticilik yapılsa Hastane’de
sahtekarlık olur mu?

            Duyduğumda
kulaklarıma inanasım gelmedi. Ancak gerçekler acı da olsa gizlenemiyor.

            Hastanedeki
sahtekarlığın belgesi bakın neler anlatıyor:

            Toplum
Sağlığı Merkezi’nde görevli ebe (Ş.Ş.A.) yurtdışından telefon ederek, (Herhalde
izini bittiği için) kendisine bir hafta rapor verilmesini istiyor.

            Karacabey
Devlet Hastanesi de; “Hay hay, emrin olur sultanım” dedikten sonra öncelikle 0
protokol numarasıyla acil giriş yapıyor. Aynı gün 103 protokol numarasıyla
Ortopedi Servisi’ne yatış gösteriliyor. İki gün yatmış gibi gösterilip ardından
Ortopedi Uzmanı S.C.E. tarafından yurtdışındaki sultanımız Ş.Ş.A.’ya bir
haftalık rapor veriliyor.

            Böylece
Hastanemizin temeline sahtekarlık dinamitleri atılıyor.

            Bu
pastaneye, hastane denilebilir mi?

            Okullarımız,
öğrencilerine lisans çıkartıp spor yaptırabilme adına sağlık raporu alabilmek
için kıblesini şaşırırken, yurtdışındaki sultanımıza bir telefonla, 15.07.2010
ile 21.07.2010 tarihleri arasında bir çırpıda 
bir haftalık rapor verilebiliyor.

            Oh ne ala
memleket. Yeme de yanında yat.

            Karacabey
Devlet Hastanesi’nde yok yok. Ne ararsan var!

            Hastane,
pastane değildir de nedir?

            Buyurun
cenaze namazına.