Ne kadar çocuk, o kadar anne

 

Bebeklerinle oynuyorsun ya hani çocukken.
Hani sen annesin, komşunun oğlu da baba.
Sen annenden gördüğün gibi bir anne, o da babasından gördüğü gibi bir baba oluyor o minicik oyuncak bebeğe.
Sonra büyüyünce unutuluyor hepsi.
Başka oyunlar, başka meşgaleler buluyor insan kendisine.
Ta ki gerçekten bir bebek sahibi oluncaya kadar oynanmıyor o oyun bir daha.
Bebek yola çıktığını haber verdiği zaman yeniden başlıyor oyun.
Ancak gerçek bir bebekle oynanan bir oyun oluyor bu kez.
Sen annenden öğrendiğin anneliği yapmaya başlıyorsun, bebek kendi isteklerini sürüyor önüne bir yandan da. Onunla şekillenip, onunla yol alıp, onunla büyüyüp, onun annesi olmaya başlıyorsun sen de.
Bazen onun isteklerine diretip, bazen onun isteklerine boyun eğip, bazen otoriter, bazen yumuşak, bazen sulu gözlü, çokça da “dırdırcı” ama içi hep onun sevgisiyle dolu bir anne olup çıkıyorsun sonunda.
Sana anne olmayı o öğretiyor.
An be an, gün be gün, yıl be yıl daha çok anne oluyorsun.

Doğar doğmaz eline verdikleri savunmasız bebeğin sende yarattığı koruma duygusu yıllar boyu bir türlü peşini bırakmıyor. Büyüdüğünün farkına varmadığın bebeğine uyarıları ardı ardına sıraladıkça “Offf anne!”lerle karşılaşıyorsun bolca. “Annem de ‘Analık fenalık’ derdi” deyip bütün ofları sineye çekiyorsun çaresiz.

Bir gün bir bebek daha “Ben de geliyorum” diye fısıldıyor kulağına.
Bu kez anneliği biliyorsun ya, tecrübelisin ya, gel bakalım diyorsun.
“Nasılsa biliyorum anne olmayı. Nasılsa annemden öğrendiklerim var, bir de senden önce gelen kardeşinin öğrettikleri. Gel hadi…”

Ama o da ne!
Bu başka birisi şimdi yeni gelen.
Daha bebekken bile huyu başka, suyu başka. Yediği içtiği, sevdiği sevmediği, güldüğü gülmediği, ağladığı ağlamadığı, istediği istemediği hep başka.
O zaman yine yeni yeniden anne olmayı öğrenmeye başlıyorsun bu kez de onunla.
Yine “Ya sabır!”lar, yine kahkahalar, yine gözlerde kâh mutluluktan kâh kızgınlıktan titreşen yaşlar, yine kucaklaşmalar, yine ayrılıklar ve yine hızla akan bir zaman…

İki evlada iki anne, üç evlada üç anne, beş evlada beş anne olurken akan zamanla birlikte geri sayım da başlıyor bir yandan.
Bir evlat uçuyor yuvadan, sonra biri daha. 4-3-2-1 derken, arttığı gibi hızla azalıyor sayı bir bir. Çocuklarının sesiyle dolu o gürültülü evin ıssızlaşıyor gün geçtikçe.

Onlar giderken sen de onları büyütmüş olmanın gururu ve yorgunluğu ile bakıyorsun arkalarından. Yeniden büyüt deseler büyütemezsin, yeniden evde olsalar hiçbirine yetişemezsin.
Varlıklarını, orada olduklarını bilmek içini rahatlatıyor.

Ayrılık koyuyor ama zaman zaman, yalan değil.
Özlediğin zamanlarda sokakta kimi görsen ona benzetiyorsun mesela. Bazen birinin sesi geliyor kulağına, bazen bir diğerinin kokusu burnuna.
“İyi olsunlar da…”

Çocuklar kendi anılarını yüklenip ve kendilerinde yansıyan annelerini alıp gitmişken kendi hayatlarına, hepsinin tüm anıları, tüm çocuklukları, tüm yaşanmışlıkları, tüm sevgileri sana kalıyor.
İlk sözcükleri, ilk gülüşleri hep sende. Hangisinin ilk dişi ne zaman çıktı sen biliyorsun. Kim kaç aylıkken yürüdü, okumayı önce kim söktü, en yaramaz hangisiydi, masadaki vazoyu kim kırdı, uyurken kimin ağzı açıktır, kim yürürken ayağını sürür, kimin parmağı ne zaman hangi kapıya sıkıştı hep sen biliyorsun. Kim kimin kuzeni, kim kimin yeğeni, uzak akrabalar, yakın akrabalar, yarın bir gün merak edince sorulacak dayı-yeğen-hala tüm hayat ağacı hep sende.
İşin özü, sen onların bilmediği zamanlarını da biliyorsun.
Ve o günleri anlatmaktan müthiş bir haz alıyorsun…
****
2017 Anneler Günü yazımı bana anneliği öğreten iki oğluma yazdım bu kez.
İyisiyle kötüsüyle benim anneliğim onlarda, acısıyla tatlısıyla onların çocuklukları bende.
Ben onlarla büyüdüm, onlar da benimle.
Geçen onca senenin ardından bugün artık aynı zaman dilimini ve birer birey olduğumuzu karşılıklı kabul etmiş olmanın keyfini yakalamış bir halde yürüyoruz kendi hayatlarımızda.
Detaylarda ve sıfatlarda boğulmuyoruz.
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için diyoruz…
****
Kapak fotoğrafı: Rusya’da Valentina Vassilyeva isimli bir köylü kadın (Ortada oturan erkeğin sağındaki kır saçlı kadın) Guinness’e göre dünyanın en çok doğum yapan kadını imiş ve 1725-1765 yılları arasında doğan 69 çocuğun; 16’sı çift ikiz, 7’si üçüz, ve 4’ü dördüzmüş.
Anneler Günü 69 kez kutlu olsun o zaman… ?

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.