Ne çektin be dostum!

Ağabeylerim ablalarım, dostlarım, kardeşlerim, arkadaşlarım;
Sanatla haşır neşir olmak ne kadar güzel bir şey, değil mi?
55. Bursa Festivali boyunca ne kadar çok sanatçı izlediniz yine, değil mi?
Ama pek çoğunuz bu güzellikleri telefonlarınızın ekranından izlediniz, değil mi?
Gözünüzü ekrandan bir tık yukarıya kaldırmış olsaydınız oysa, adeta sanatçının kendisi ile göz göze gelecektiniz.
Soru kendiliğinden çıkıyor işte;
“Madem tüm konseri ekrandan izleyecektiniz, o zaman konsere niçin geldiniz?”
20160602_212909
Akıllı telefonları kullana kullana aklımızı kaybeder olduk sonunda.
Hadi itiraf edelim, bu telefonlarla ilk tanıştığımızda hepimiz hafiften bocaladık.
Makine telefona benziyor ama değil. Ne desen yapıyor, ne söylesen dinliyor, ne sorsan söylüyor.
E şımardık tabi.
Hele bir de selfie icat olunca işin rengi hafiften değişmeye başladı. Hatta selfie sevdası köpek balığından daha çok can aldı.
Ama lütfen artık yeni oyuncaklarımıza alışalım ve onları adabınca kullanalım.

Dijital tarih dersini bir kenara bırakalım da Sosyal Bilgiler dersinden devam edelim.
Sosyal olmak saygılı olmayı da yanında getiriyor malum. Lakin bu konserlerde herkesin fotoğraf ya da video çekme sevdası saygısızlıkta sınır tanımıyor.
İnsanlar yüz yıl geçse de izlemeyeceği kayıtları yaparken bir yandan da telefonunun hafızasının canına okuyor.
En çok olan da konseri canlı olarak “gözleriyle” izlemek isteyenlere oluyor.
Maalesef bu durum şu anda festivalde tavan yapmış durumda.
Öyle ki, oturduğunuz yerden sahneyi görmeniz mümkün değil. Sadece pek çok ekran görüyorsunuz karşınızda, başka da bir şey görmüyorsunuz.
Uyarıyorsunuz birkaç kişiyi, ama nafile…
Bu şartlarda karşınızdaki ekran görüntülerini beyninizde montajlayıp konserden bir şeyler anlamaya çalışıyorsunuz.
Sesi de görüntülerin üzerine bindiriyorsunuz.
Yine nafile…

Çekin ama çektirmeyin…
Dostlarım, kayıt almayı çok arzu ediyorsanız telefonunuzu göğsünüze en yakın yere tutsanız da öyle yapsanız diyorum çekimlerinizi. Hem ekranı titretmemiş olursunuz böylece, hem arkanızdaki kişiler ekranınızın ışığından rahatsız olmazlar, hem telefonunuz sahnenin görüntüsünü engellememiş olur.
Telefonunuzu hızla bir o tarafa bir bu tarafa hareket ettirerek yaptığınız çekimlerin kalitesi ortada. Ses var; görüntü, eh işte, flu mlu var bir şeyler.
Bir de mümkünse flaşsız yapınız çekimlerinizi. Onca güçlü ışık altında sizin telefonunuzun flaşı hiçbir işe yaramayacaktır malum. Sahnedeki insanları ise çok ama çok rahatsız edecektir.
Hele de telefonunuz sessizde değilse fotoğraf çekim sesleri herkesin sinir tellerini gerim gerim gerecektir.
Fotoğraf çekmeyi ve kayıt almayı en çok seven birisi olarak söylüyorum bunları.
Yapmayın demiyorum, usulünce yapın.

Haşlama, Taşlama
* PERYÖN Zirvesi’nin kapanışında sahne alan Ali Poyrazoğlu, izleyici koltuklarının ikinci sırasında telefonuyla ilgilenen hanım kızı kendi üslubunca haşladı hafiften:
“Beni her zaman görürsün tabi, sen telefonunla ilgilen.” 
Haşlama hafif kalınca işe de yaramadı ne yazık ki. Kızımız söyleneni duymadı ihtimal. Ya da anlamadı. Ya da sallamadı. Telefonu bir an bile elinden bırakmadı…
* Bursa Festivali’nde sahne alan Candan Erçetin de ön sıralarda sürekli kayıt alan bir izleyiciyi “Konserin kayıt hakkını mı aldınız yoksa?” diyerek takıldı önce ve sonra kendi üslubunca uyardı:
“Siz beni her zaman görebilirsiniz ama ben sizin yüzünüzü görmek istiyorum. Aramıza ekran sokmayınız lütfen.” 
Bu sözleri de kayda almıştır herhalde kaydeden kişi gülerek. Ya da utanıp bırakmıştır telefonu elinden, kim bilir…
****
Yıllar önce Çeşme Açık Hava Tiyatrosu’nda Cem Yılmaz’ı izlemeye gittiğimizde tüm telefonlar kapıda alınmış, gösterinin bitiminde sahiplerine iade edilmişti. Öyle bir uygulama mı yapılsa acaba diyorum? Telefonlarımızdan iki saatçik ayrı kalsak ölmeyiz nasılsa. Madem ki kullanmayı bilemiyoruz… (Yapılan bir araştırmada insanların telefonlarından en fazla 90 cm uzaklaşabildiklerini okumuştum.)
Olmadı; konser başlamadan önce herkese (uçuş öncesi hosteslerin yaptığı gibi) konseri nasıl izleyecekleri hareketlerle tarif edilsin.

S.O.S.
Festival boyu Bursa Açıkhava Tiyatrosu’nun eskimişliğine ve yetersizliğine şahit oldum en çok.
Biletler daha çıkar çıkmaz tükeniyordu ve pek ama pek çok kişi bu konserlere ulaşamıyordu.
Tiyatronun beton zemini sıkıntılıydı. Tam önümde duran şişmiş ve patlamış zeminde kim düşecek diye yüreğim ağzımda konser dinledim. Hele bir de bu zeminde stilettoları ya da devasa yüksek platform topuklu ayakkabıları ile arzı endam eden kadınlar gelip geçtikçe ve pek çoğu da bu tümsekte tökezlendikçe… Elektrik kablolarının altına saklandığı yükselti ona keza…

20160601_210440

Demem o ki, Bursa şehrinin her ilçesinin ayrı ayrı birer “Kongre Kültür Merkezi”, “Sanat Galerisi” ve “Açık Hava Tiyatrosu”na ihtiyacı var.
AVM’lere ve Arenalara bu kadar yatırım yapılacağına biraz da işin bu kısmına bakılsa iyi olacak…

Görgü Kuralları Kitapçığı güncellensin
Görgü kurallarında tiyatroda, sinemada vb nasıl davranılması gerektiği yazardı hatırlarsınız. İhtiyaç hasıl olduğundan dolayı bu kurallara konser vb yerlerde iken telefonun ve dolayısıyla da sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği eklenmeli.
Hoş; diğer kurallar bu kadar unutulmuş iken yenilerini kim öğrenir bilmem.
Neyse; biz yine de demiş olalım…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.