Müslüman coğrafyasındaki vahşet nasıl son bulur?

Bugün İslam coğrafyasına baktığımızda her bir köşesini savaş, çatışma, kargaşa, fakirlik, sefalet, siyasi ve ekonomik sorunlar kaplamış durumda. Bir zamanlar Avrupa dahil bütün dünyaya örnek olacak bilimsel, kültürel ve sanatsal eserler vermiş bu coğrafya neden bu hale geldi?
İslam tarihini incelediğimizde, birçok Müslüman bilim adamı yetiştidiği görülür. Kurdukları üstün medeniyetlerle, sahip oldukları adalet ve ahlaklarıyla insanlığa örnek olmuşlardır. Avrupa, “Dünya düz mü yuvarlak mı?” sorusunu tartışırken, İslam alimleri dünyanın enlem ve boylamlarını hesaplayarak, dönüş hızını ölçecek hassas aletler yapmaktaydılar. Batı dünyası, Roma’nın çöküşünden sonra karanlık çağı yaşıyordu. Paris, Londra gibi Avrupa sokakları, pis, karanlık ve bakımsızken, Müslüman Endülüs Devleti İspanya’da görkemli bir medeniyet inşa etmişti. O zamanlar başkent olan Kordoba, sarayları, ışıklı ve bakımlı sokakları, hastaneleri, kütüphaneleri ile göz kamaştırıcıydı. Boston Üniversitesi’nde tarihçi olan Sheila Blair Kordoba hakkındaki görüşlerini şu şekilde belirtmektedir;
“9. ve 10. yüzyılda Kordoba kenti Avrupa’daki en büyük kentlerden biri ve en çekicisiydi. Şehre gelen insanların bu konudaki tasvirleri var elimizde. Bütün bu çiçekler, bu açık caddeler, bu harika ışıklandırma… Kuzeydeki (Hıristiyan) şehirleri ise karanlıktı. Sadece Kordoba’da temiz içme suyu vardı, insanlar büyük evlerde yaşıyordu. Paris’te ise insanlar nehir kenarındaki küçük kulübelerde yaşamaktaydı.”

Müslümanlar geçmişte bu özellikleriyle insanlığa örnek olmuşken, bugün Asya, Afrika, ve Ortadoğu’daki birçok İslam ülkesinde geri kalmışlık, fakirlik, terör, savaşlar, insaniyetsiz yönetimler, işkenceler ve salgın hastalıklar Müslümanlara hayatı dar etmektedir. Medyada Müslümanlarla ilgili haberlerde sadece kan, vahşet perişanlık hakim. Bir Müslüman için bu utanç verici değil midir?
Örneğin birçok zengin kaynak ve verimli topraklara sahip Afrika ülkesine baktığımızda, emperyalist devletlerin sömürge sistemiyle halkın korkunç muamelelere maruz kaldığı ve büyük acılar çektiklerini görürüz. Afrikalıların yardım umduğu bu ülkeler, kıtada sömürgeciliği bizzat kendileri başlatmıştır.
Kosova, Bosna gibi Avrupa’da yaşayan Müslümanlar dahi BM ve AB gibi birliklerin gözü önünde şehit edilmişlerdir. Hiç biri de bu katliama engel olamamıştır. Asya’dan her gün ölüm, acı ve felaket haberleri gelmekte, bu haberler artık dünya basınında bir yunusun ölümü kadar bile değer verilmemektedir.
İslam dini bu kadar yüce ve üstün bir din iken ümmet geri kalmışlık içinde ıstırapla debelenmektedir. Çünkü Müslümanlar birlik ve dayanışma içerisinde olmak yerine, çözümü başka yerlerde arama hatasına düşmüşlerdir. 1,5 milyarlık Müslüman nüfusu, İslam karşıtı olarak bilinen ülkelerden yardım ummuş , fakat zamanla onlara bağımlı duruma gelmiştir. Birleşmiş Milletler gibi batılı bir takım sivil toplum kuruluşları yardım çağrılarına her zaman ağır ve isteksiz karşılık vermiştir. Bu gibi kuruluşların bize verdikleri tek yardım istatiksel veriler olmuştur.
İslam alemi güçlerini birleştirdiği takdirde, huzuru, refahı ve barışı sağlamak aslında hiç de zor değildir. Müslüman ülkeler birlikte hareket ediyor olsa, ekonomik olarak müthiş bir zenginliğe ve refaha kavuşulacağı, ticaretin ne kadar gelişeceği aşikardır. Böyle güçlü bir birliğine kimse zarar veremez, zulmedemez. Müslümanların, İslam Birliği’nin oluşmasını gönülden istemeleri ve bu uğurda samimi çaba göstermeleri halinde, Allah’ın izniyle bu birlik çok kısa bir zamanda kurulabilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.