MHP’den birlik ve beraberlik çağrısı!

Milliyetçi Hareket Partisi Karacabey İlçe Başkanı Hüseyin Erol, gerçekleşen darbe teşebbüsüne yönelik bir yazılı açıklama yaptı. Darbe girişimi ardından yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Erol, Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğini bozmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini belirtti.
Biz TEK YÜREK, TEK BİLEK olduğumuz sürece TÜRKİYE CUMHURİYETİ payidar olmağa devam edecektir diyen Erol açıklamasını şöyle sürdürdü; “15 Temmuz gecesi, tarihe utanç kelimeleri ile geçerek hatırlayacağımız ve hatta hatırlamak istemeyeceğimiz darbe girişimi ile derinden sarsıldık. Bu darbe girişimi başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, ülkemizde bir çok hassas noktaya yuvalanmış kendini bilmez, içinde vatan, millet, bayrak, demokrasi ve hatta insan sevgisi olmayan bir güruh tarafından gerçekleştirildi. Bu darbe girişimi Mevcut otorite, güvenlik güçleri ve halkımızın feraseti ile kısa sürede bertaraf edilmiştir.
Yüce Allah; böyle felaketlerden bizleri ilelebet muhafaza eylesin. Allah, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni korudu. En kötü demokrasi en iyi darbeden daha iyidir.
16 Temmuz sabahından başlayarak yapılan operasyonlar neticesinde TSK, Yargı, Emniyet ve iş dünyası içine sızmış bu hainler gözaltına alınarak, sorgulanmak üzere emniyete götürüldü. Sorgusu biten bazı şahıslar ise nöbetçi mahkemelerce tutuklanarak cezaevlerine konuldu.
Tutuklanan Generaller/Amirallere dikkat ederseniz; birçoğu Kafes, Poyraz köy, Amirallere Suikast, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vb. davalar sonrası yılları yetmediği halde başka atanabilecek rütbeli bulunmadığından TSK’da uygulanan teamüllere aykırı bir şekilde mecburi olarak özel kanunlarla General/Amiral yapılan kişiler. Örnek verecek olursak; darbenin mimari olarak gösterilen Akın Öztürk; Hava Kuvvetleri’nde Kuvvet Komutanlığı yapacak Orgeneral olmadığı için Korgeneral rütbesindeyken özel emirle Hava Kuvvetleri Komutanı yapılmış, arkasından YAŞ Üyesi olarak atanmıştır.
Aslında silahlı kuvvetleri dizayn etme çalışması çok eskilere dayansa da, ilk meyvesini bu davalar neticesinde vermiştir. Elde ettiği başarılar ile içlerinde barındırdıkları vatan-millet-bayrak ve cumhuriyet sevdalısı bu Atatürkçü subay ve astsubaylar, aslı astarı olmayan suçlarla isnat edilerek yargılanmış ve birçoğu uzun tutukluluk süresi yaşamıştır.
Hatırlarsınız içine 40 kişiden fazla sığamayacak olan denizaltıyı, 800 öğrenci ile patlatacaklardan tutun da, amirallere suikast ile suçlanan teğmenleri uyuşturucu müptelası gibi göstermiş, fakat yapılan DNA testlerinde hayatlarında 1 kez bile uyuşturucu kullanmadıkları ortaya çıkmıştır. Denizin içine atılan bir çuval mermi bile ‘mermileri burada saklıyorlar’ diyecek kadar akıl tutulmasına gidilmiş, denizin içindeki merminin kullanım ömrünü tamamladığı gerçeği göz ardı edilmiştir. 2 yıl önce gömüldüğü iddia edilen silahların 3 gün önce çıkan gazeteye sarılmış olması ise işin ne kadar düzmece olduğunun başka bir kanıtıdır.
Bu örneklerden yüzlerce saymak mümkün. Fakat o zaman bu tasfiye sürecinin mimarları yargı içerisine yerleştirilmiş hakim ve savcılardan oluşuyordu. Zaman içinde askeri personelin haklı/suçsuz olduğu, aslında işin bir düzmece olduğu ve gerçek suçluların bu davalara atanmış hakim ve savcılar olduğunun anlaşılması neticesinde, bu yargı mensupları meslekten el çektirilmiştir.
Adalet yerini bulmuş ama uzun tutukluluk süresi sebebiyle terfi süresi geçen ve emekli olma zorunluluğu doğan personel yerine TSK’daki dizayn etme girişimi de kısmen başarılı olmuştur.
Bunun yanında; TSK’ya Türk halkının nezdindeki imajı ile halkın Peygamber Ocağı’na bakış açısı zedelenmiştir.
Darbe; gerçekte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapıldı. Darbe girişimi başarılı olmadı ama manipüle eden açısından hedeflerine ulaştı: TSK; tamamen itibarsızlaştırıldı ve devre dışı bırakıldı. Artık; terörle mücadele ve emperyalist hedeflere yönelik “Suriye’de Kürt koridorunun inşaası”na engel olabilmek, Türkiye açısından çok zorlaştı. Bu bile yansımanın sadece bir boyutu.
Geçmişin kısa bir analizini yapıyorum ki, olayları anlamak daha kolay olsun. Geçmişte yaşananlar konusunda yüzlerce örnekler verebilirim bu konuların bir mağduru olarak, ama bu kısa analiz yeterli sanırım.
Ülkemizi dizayn çalışmaları sadece TSK, Yargı ve Emniyet ile sınırlı kalmayarak görsel ve yazılı medyaya servis edilen program, haber ve yazılar ile birlik-beraberlik zedelenmiş, halk ayrıştırma bombardımanına farkında olmadan tabi tutularak günümüze kadar gelinmiştir.
Hiç dikkatinizi çekti mi bilmem; girişilen darbe olayında halk ile muhatap edilenler, ya anasından bağrından koparak saf ve temiz duygular ile peygamber ocağına vatani görevini yapmaya gelmiş, tatbikat var diye görevlendirilen ve de hiç bir şeyden haberi olmayan Mehmetçikler; ya da daha mesleğe yeni başlamış, emir komuta zinciri içinde fikir beyan etme ve insiyatif kullanma hakkına sahip olmayan alt rütbedeki subay ve astsubaylardan oluşmaktadır.
Halbuki bu işin mimarları hep geri plandadır. Olayın gerçek boyutunu öğrenerek bunun bir tatbikat değil de darbe girişimi olduğunu öğrenen bu personel de emniyet güçlerine silahlarını bırakarak teslim olmuştur.
İşte kirli ellerin ‘darbe’ diye başlattığı ve temelinde ülkemizi iç savaşa götürerek parçalanma ve bölünme sürecini hayata geçirmek istenen bu süreç bertaraf edilmiştir.
Tabii ki bu bertaraf edilme sürecinde bazı kendini bilmezler tarafından silahlarını bırakmış, hiçbir şeyden haberi olmayan Mehmetçik’lere karşı yürütülen linç etme girişimlerini de esefle kınıyorum. Vaka-i Hayriye’den beri ilk defa asker linç edilmiştir. Bu Mehmetçikler, bu vatanın bekası için, bu bayrak, bu sancak bu vatan, bu camiler ve minareler için hiç çekinmeden, bir saniye bile düşünmeden gövdesini teröristlere siper eden, canını vererek şehit olan vatan evlatlarıdır.
Daha dün şehit haberleri sonrasında sokaklara dökülerek on binlerin ve yüz binlerin tek yürek, tek nefes olarak ‘Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez, En Büyük Asker Bizim Asker, Hepimiz Mehmediz’ diyerek boğazlarımız patlayıncaya kadar haykırdığımız, gözyaşlarımızı tutamadığımız evlatlarımız, askerimizdir.
İsmi geçen komutanların bir çoğunun ismi terörle mücadele konusunda efsane başarılara imza atmış kişilerden oluşmakta. Sapla samanı iyi ayırt etmemiz lazım. TSK’da mevcut 356 general ve amiralin 112 tanesi şu anda gözaltında ve tutuklu bulunmakta. Tabii ki Türk adalet sistemi her zaman olduğu gibi yapacağı incelemeler sonucunda hak edene gerekli cezayı katmer katmer verecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Türk milleti dünyada ‘Devlet’ olma özelliğini 6 bin yıllık mazisinde defaten düşmanlarına göstermiş ve ispatlamıştır. 6 bin yıllık Türk tarihinde eşi benzeri görülmemiş haince işleyen bir süreçten geçiyoruz. Herkesin aklı selim hareket etmesi gerekir. Aşırı duyarlı davranmamızda yarar olduğunu düşünüyorum. Çünkü; Bunlar eli en kanlı terör örgütünden bile daha tehlikelidir. Bunlar bir kan içicidir. Herkesin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Türk adalet sistemine ve emniyet güçlerimize güvenmesi ve problemin çözümünü bu kurumlara bırakması gerekmektedir.
Sokaklara sıkışıp kalırsak kutuplaşma artacaktır. Bugün 93 yıllık Cumhuriyet tarihinin en nazik dönemini yaşıyoruz. Ortak akıl ve iradeyle hareket etme durumundayız. Sabırlı olmalıyız. Kin, nefret ve öfke salgınına kapılıp, birbirimize girmemizi bekleyenlerin değirmenine su taşımamalıyız.
Bizim yapacağımız tek şey kardeşlik hukuku üzerine kurulmuş olan devletimizde; hiçbir etnik köken ayrımcılığı gözetmeden, hangi inanç ve düşünce sistemine sahip olursa olsun bu zamana kadar olduğu gibi ‘Millet’ olma özelliğimizi ortaya koyarak ‘TEK YÜREK, TEK BİLEK’ olmamızdır.
Devletimiz ve milletimizin bir tane düşmanı yok. Her tarafımız hainler ordusu ile çevrilmiş bulunmakta ve bu topraklar üzerinde hayal kuranların sayısı oldukça fazladır. Bu yüzden yaşadığımız bu sürecin Misak-ı Milli sınırlarımız ve içinde güvenlik zafiyeti yaşanmaması konusunda azami titizlik gösterilmelidir.
Hali hazırda birçok birlik komutanının gözaltına alınması ve tutuklanmasının yanı sıra, kışlaların önüne çekilmiş araçlar sebebiyle giriş çıkış yapılamamaktadır. Bilhassa doğu ve güneydoğu da güvenlik güçlerimiz tarafından temizlenen ve terör örgütü üyelerinden arındırılan bu bölgelere bu şerefsizler tekrar nüfus etmeye başlamıştır. Bu yazıyı kaleme aldığımda düşen bir kaç son dakika haberini sizinle paylaşmak istiyorum ki durumun vehameti daha iyi anlaşılsın:
– Mardin Nusaybin’de daha önce temizlenen ve arındırılan bölgede eve kontrole giden anne ve kızı yeniden döşenen mayının patlaması sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
– 18 Temmuz geçesi Tunceli-Elazığ Karayolu PKK’lı teröristlerce kesilerek araçlar ateşe verilmiştir.
– 18 Temmuz gecesi Van’da askeri birliğe havan topları ile saldırı gerçekleşmiştir.
– Hakkari Yüksekova’da PKK’lı teröristler güvenlik güçlerine saldırı gerçekleştirmiştir.
– Trabzon Maçka’da yol güvenliği kontrolü yapan emniyet güçlerine teröristlerce ateş açılmıştır.
Güvenlik güçlerimizin her zaman olduğu gibi, bu şerefsizleri tespit ve imha etmek için en ince detaylarına kadar inceleme yaparak, bu şerefsizler ve itler topluluğunu bertaraf edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Biz bir olduğumuz sürece Allah’ın izniyle sırtımızı yere getirecek hiçbir güç yoktur. Ayrılıkta azap, birlikte rahmet vardır. Biz TEK YÜREK, TEK BİLEK olduğumuz sürece TÜRKİYE CUMHURİYETİ payidar olmağa devam edecektir.
Yürümezsek HAK yolda / Çürümezsek HAK yolda / Erimezsek HAK yolda / GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe… NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.”

MHP Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’den
darbe teşebbüsüne sert tepki:

‘Şerefsiz teşebbüsü lanetliyorum!’
MHP Bursa Milletvekili Dr. Kadir Koçdemir, darbe girişimi ile ilgili sert konuştu. Koçdemir, “Türk milletinin irade ve kaderine yapılan ve ülkeye kâbus yaşatan şerefsiz teşebbüsü lanetliyorum” dedi.
Mecliste söz alarak yaşanan darbe girişimi ile ilgili görüşlerini paylaşan Koçdemir, “Vakar ve cesaretle demokrasiye sahip çıkan aziz milletimizi takdir ve hürmetle selamlıyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Geçmiş olsun, başımız sağ olsun” ifadelerini kullandı.
‘Kuvvetler ayrılığının önemi görülmüştür’
“Türk milletinin irade ve kaderine yapılan ve ülkeye kâbus yaşatan şerefsiz teşebbüsü lanetliyorum” diyen Koçdemir, bu olayın, bir daha böylesi acılar yaşanmaması için demokrasiye bütün kurum ve kurallarıyla sahip çıkmanın önemini gösterdiğini vurguladı. “Bir kere daha, kuvvetler ayrılığı ve bilhassa hukuk devleti ilkesinin ne kadar hayati olduğu görülmüştür” diyen Koçdemir, “Unutulmamalıdır ki; hukuk devleti ve demokrasiden uzaklaşmak, darbecilerin gerçekleştirmek istediği sonuçtur. Millî egemenliğin, yetkisini Anayasa ve kanunlardan alan organlarca kullanıldığı demokratik sistem içinde yetki yetkisine sahip tek organ olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hususta üzerine düşeni yapması sağlanmalıdır. Devlet, adaletle ve ehil, emin ve halka yakın kadrolarla yönetilmelidir” şeklinde konuştu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.