Mektup

Mektup dediğimiz iletişim yöntemi hayatımızı terk edeli yıllar oldu. Özelleştirmeci devlet posta idaresini yok etmeye çabalasa bile postacılar varlıklarını sürdürüyor. Aradaki tek fark postacıların artık telefon faturası, kredi kartı borç bildirimi ya da çoğu icra bildirimi olan resmi evraktan başka bir şey taşımıyor oluşları. 

İnsanlar artık postacının yolunu gözlemiyor. Dahası faturalardan korktukları için postacının gelmesini istemiyor.

Oysa yakın zamanlara kadar postacı ve mektupla ilgili ne kadar çok tanım, deyim ve hikayemiz vardı. Asker mektubu, sevgili mektubu, gurbet mektubu, arkadaş mektubu gibi…

“Yine yakmış yar mektubun ucunu” diyen türkülerimizin anlamı bile kalmadı. Bayram kartlarını hepten unuttuk. Bayram, yılbaşı yaklaştığında postane önlerinde kurulan kartpostal sergileri, buralarda okul harçlıklarını çıkartan öğrenciler, ne kadar da gerilerde kaldı. Şimdi herkes ya “SMS” atıyor, ya da “mail”. Anlamını bilse de, bilmese de…

“Mail” dediği şeyin bir zamanlar uçak postası için kullanılan zarfların köşesinde yazan “Air Mail” yani hava postası demek olduğunu, “e-mail” dediği şeyin elektronik posta olduğunu kaç kişi biliyor?

Mektupla haberleşmenin acı ama bir kolaylığı da vardı. İnsanların yüzüne asla söyleme cesareti bulamayacağımız şeyleri mektuba kolayca yazıvermek. Bunun ise en kötü tarafı kalıcı ve belgeli olması. Yazdıklarınız günün birinde önünüze konuverir.

Mektubun hayatımızın içine bu kadar yoğun girdiği dönemlerde postacılara da çok iş düşüyor, adres bulma konusunda yeteneklerini geliştiriyorlardı. En gelişmiş ülkelerde bile adresine ulaşması olası olmayan mektuplar alıcısına ulaşıyordu. Üzerinde adres yerine yol tarifi olanlar, adı soyadı yerine lakap bulunanlar, kroki ile tanımlananlar hep alıcısına ulaşıyor, postacılarımız mucizeler yaratıyordu.

Aslında zarfın üzerine ne yazılırsa yazılsın biraz aklını kullananın alıcısına ulaştıramayacağı mektup yoktur. Hele bir de becerikli postacılar varsa…

Şimdilerde okuma yazma oranı çok daha yüksek olduğu halde yazma alışkanlığını terk ettiğimden olsa gerek mektupların üzerine doğru dürüst adres yazmayı bile unuttuk.

Bir bakıyorsunuz yazdığınız mektup başkasının eline geçmiş.

Bugünlerde benim de başıma böyle bir olay geldi.

Bana ait olmayan bir mektup bana ulaştı. İşin ilginç yanı mektubu yazan bana yazmadığını söylese de mektupta yazılı olanların muhatabı bendim. Yani mektup bana yazılmamıştı, ama bana gelmişti. Yine de içinde yazılanların muhatabı bendim. Bu da günümüz postacılarının mucizelerinden birisi miydi?

Mucizeler çağında bu kadar da mucize meraklısı olmayalım. Akla daha yakın olasılığı düşünelim. Mektup bana yazılmıştı. Ama mektubu yazan yazdıklarının arkasında duramadığı için şimdi mektubun muhatabının ben olmadığımı söyleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyordu.

Her neyse…Biz yine de iyimserliği elden bırakmayalım ve mucizeye inanarak adresin yanlış yazılıp bana ait olmayan bir mektubun bana ulaştığını düşünelim. Düşünelim de içinde yazanları ne yapalım.

En doğrusu sahibine iade etmek…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.