Kutsal Değerleri Silah Olarak Kullananlar

Milli Eğitim Bakanlığı, bir yönetmelik değişikliği ile okullarda, mescit ve abdest alma yeri zorunluluğu getirdi. Bu değişiklik, ne yazık ki yoğun Türkiye ve dünya gündemi arasında yeteri kadar tepki bulmadı.

Milli Eğitim Bakanlığının, Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğindeki değişiklik ile anaokullarından başlamak üzere her derecede eğitim kurumunda kadın vde erkekler için ayrı ayrı olmak üzere abdesthane ve mescit açılması zorunlu olacak.

Eğitimin dinsel kurallara göre düzenlenmesi anlamına gelen ve Anayasaya açıkça aykırı olan bu düzenleme bir daha asla geri döndürülemeyecek ve büyük sakıncalar yaratacak gelişmelere kapı açacak.

Her şeyden önce, okullarda bir şekilde açılacak olan mescidi bir daha hiçbir kuvvet kapatamayacaktır. Buna teşebbüs eden her türlü girişim, “din düşmanı”, “cami yıkıcısı” ve “ibadet yasaklayıcısı” olarak damgalanacaktır. Bu ise kutsal inançları, ibadeti, ibadethaneleri, kutsal kitapları savunma mevzii, hatta silah olarak kullanmakla eşdeğerdir. Tıpkı Sıffin savaşında mızrakların ucuna Kuran sayfalarının asılması gibi.

Bu yönetmeliği bir de öğrenci psikolojisi içinde, her fırsatta derslerden kaytarmanın bir eğlence haline dönüştüğü okullarda yaptığınızda, kutsal inançları oyuncak haline getirirsiniz. Ders disiplini, öğretmen otoritesi, ibadet silahı karşısında bütün değerini yitirir.

İbadeti silah haline getirmenin, disiplinin en katı kurallarla uygulandığı askerlik mesleğini bile oyuncak haline getirdiğini yaşayarak görenlerdenim.

Askerlik görevini 12 Eylül rejiminin en sert haliyle hüküm sürdüğü bir sırada Yedeksubay olarak yaptım. Polatlı’daki Yedeksubay Okulunda her gece  5-6 kişi yataklarından kaldırılarak gözaltına alınıyor, sıkıyönetime teslim ediliyordu. Güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlanan en hafifinden er talimgahına gönderiliyordu. Rütbe takıldıktan sonra sakıncalı görülenler sakıncalı birliklerine gönderiliyor, normal kura çekenler daha sonra da sakıncalı bitliklerine sürgün ediliyordu. (Ben de bu durumu yaşadım.) Terhis olduktan sonra bile güvenlik soruşturmasının peşini bırakmadığı arkadaşlarımız oluyordu.

Yedeksubay Okulunda her şey çok katı kurallar ile yürüyordu. Yatağınızın düzgün yapılmaması, dolabınızın istenen plana uygun yerleştirilmemiş olması, botunuzun yeterli ölçüde parlatılmaması, kalabalık lavabolar önünde sakal tıraşını düzgün yapamamış olmanız, en azından hafta sonu izninizin kalkması ile sonuçlanıyordu.

İşte bu koşullar altında, daha askerliğin ilk sabahında çok küçük bir gurubun yemekhanede birkaç gazete kağıdını yere sererek namaz kılmaya başlaması ile disiplinin nasıl delindiğini hayretle gördük. Namaz kılanların sayısı her sabah artıyor, yemekhanenin boşaltılması gereken saatte kimse namaz kılanlara dokunamıyor ve namazlar bir türlü bitmiyordu.

Bu tablo kısa sürede eğitim alanına da yansıdı. Ağustos ayının kızgın güneşi altında kışla alanından oldukça uzaktaki eğitim alanında, 10 dakika süren istirahatın bitmesine çok kısa süre kala bir kaç kişi tarafından başlatılan ve hangi vaktin namazı olduğu bilinmeyen bu ibadet bitmek bilmiyor ve her geçen gün genişliyordu. Askerlik gibi bir meslek ibadet uğruna feda ediliyor, bu arada kutsal olduğu söylenen değerler oyuncak oluyordu.

İçimizde hakimler, savcılar, kaymakamlar, hekimler, mühendisler, öğretim üyeleri vardı ve kocaman adamlar, sıkı disiplini inanç silahı ile vuruyorlardı.

Şimdi aynı oyun anaokulları dahil tüm eğitim kurumlarına yayılarak kutsal değerlerle oynanacak, yerine göre silah haline getirilecek, hem de öğretmenler ve öğrenciler mescide gidenler ve gitmeyenler olarak bölünecek. Artık çoğu imam okulu kökenli okul yöneticileri öğretmenlerin sicillerini mescide devam durumuna göre doldururken, bazı öğretmenler de ne yazık ki öğrencilerinin notlarını mescide devam durumuna göre verecekler.

 

Bu tehlikeli yoldan fazla ilerlemeden dönülmelidir. Aksi takdirde birkaç yıl sonra, öğretmenleri ve öğrencileri bölen, okullardaki mescitleri kapatmaya kimsenin cesareti ve gücü yetmeyecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.