Komutan!

Günlerdir ekranlarda Ali Türkşen ve Semih Çetin’i izleyince,
Daha sonra dönüp geçmişlerini ve yaşadıklarını bir kez daha inceleyince,
Kısacası gerçek askerleri görünce, askeriyenin içinde yuvalanan hainlerin askeriyenin saygınlığını bitiremeyeceğini anladık değil mi?
Adeta beyinleri yıkanmış insanların palazlanmaları esnasında kendilerinden olmayanları nasıl saf dışı ettiklerini gördük.
Askeri okullarda yetişmelerine engel oldukları vatan sevdalısı çocuklara ettikleri eziyetler bir yana, bir de yetişmişlere ettikleri ezaları al baştan dinledik.
İade-i itibar bile istemiyordu bu onurlu askerler, “Çünkü biz itibarımızı hiçbir zaman kaybetmedik” diyorlardı.

Ali Türkşen bu süreçte maruz kaldığı tüm haksızlıklara rağmen o kadar güzel düşünüyor ki;
“Hakkımı helâl ediyorum” diyor ve insanlığa zirve yaptırıyor.
“3,5 senede yaşadıklarımın hepsini çöpe attım, hepsini unuttum” diyor.
“Bu olayda gördüm ki, kötülüğün de bir seviyesi varmış” diyor.
“Bugün yaşadıklarımız karşısında bizim yaşadıklarımız çok küçük kaldı” diyor.
“İnsanları kendi halkına bomba atar hale getirdiniz” diyor.
“Bu kadar büyük kötülüğü benim aklım almıyor” diyor.
Ve tüm samimiyetiyle “Onlar için üzülüyorum” diyor.

Sonra da diyor ki;
“Neden çoluğumuzla çocuğumuzla sakince yaşayamayalım ki?”
Sonra hainlere sesleniyor: “Bu kadrolaşma ile kötülükler için hazırlanıyormuşsunuz. Ne gereği vardı ki?”

Benim için esas olan şu düşüncedir.
“Neden çoluğumuzla çocuğumuzla sakince yaşayamayalım ki?”
Bu söylemi romantik ve sıradan bulabilirsiniz.
Evet katılıyorum, romantik ve sıradan…
İşimiz olsun çalışalım, aşımız olsun aç kalmayalım.
Yöneticileri biz seçelim, ülkeyi seçtiklerimiz layıkıyla yönetsin, gidip gelip işlerine karışmayalım.
Asker askerliğini yapsın, çiftçi çiftçiliğini.
İsteyen okusun, isteyen esnaf olsun. Yeter ki herkes kendi ayakları üzerinde dursun.
İşçisiyle, işvereniyle, memuruyla, sanatçısıyla, sporcusuyla yaşayalım huzur içinde…

Siz bu güç ile ne yapmak isterdiniz?
Ülkeyi ele geçirelim, ülkenin hayrına bir iş işlemeyelim, her gece dünyanın başka bir yerinde vur patlasın çal oynasın geçsin, her gün en üst seviyede heyecanlı, en üst seviyede düşüncesiz, eğlenceli ve tembel olalım, yenmeyecek kadar çok yemeğimiz, giymeyecek kadar çok kıyafetimiz olsun, ev ev üstüne, arabalar sıra sıra, mücevherat sandık sandık, kadınlar, erkekler, tüm dünya senin kölen, kainat, evren falan falan falan…
Belki fazlası vardır, bilmiyorum.
Çünkü gerçekten BİLMİYORUM!
Çünkü hayal bile edemiyorum…
Böyle bir güç benim elimde olmuş olsaydı eğer yapacağım tek şey; bu gücü, huzur ve adaleti sağlamak için kullanmak olurdu.
İnsanlara eziyet etmek için değil…

Ya siz gücü ele geçirseydiniz ne yapacaktınız?
Ülke bizim, güç bizim, her şey bizim diyerek vatandaşa etmediğinizi mi bırakmayacaktınız?
Daha işin başında bile kendi kardeşlerinizin üzerine Allah yarattı demeden sıktınız. Ya bir de başarsaydınız kim bilir neler yapacaktınız.
Yanlış yaptınız.
Halkınıza karşı kalkıştınız.
Üstelik iyilik için değil kötülük için kalkıştınız.
Yıllardır bu kötülük için çalıştınız, yıllardır masum insanların ahını aldınız, yıllardır insanları kandırdınız.
****
Hook (Kanca) filminde, artık bir yetişkin olan ve uçamayan Peter Pan ancak güzel bir düşünce yakalaması ile tekrar uçabilmişti.
Şimdi güzel düşünceyi yakalama zamanıdır.
Şimdi arınma ve temizlenme zamanıdır.
Şimdi birlik olma zamanıdır.
Şimdi sıradan ve sakin yaşama zamanıdır…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.