Kökünden Sökülmüş Ağaçlar

Bir kayıp kuşak hikâyesidir mübadele.
Öyle bir hikâye ki, nesilden nesle, coğrafyadan coğrafyaya anlatılır durur.
Mübadil olan birinci nesil göçer, ikinci nesil anar, üçüncü nesil ise köklerini arar.
Tıpkı bizim bugün yaptığımız gibi…

Lozan’da imzalanan Zorunlu Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi’nin 97. yılında Nilüfer’de düzenlenen Mübadele Söyleşileri’nde, “Türkiye ve Yunanistan’dan Yaklaşımlar” konusu masaya yatırıldı ve Türkiye’ye gelenler ile Türkiye’den gidenlerin, hasretin, acının, gözyaşının öyküleri konuşuldu.

Etnomüzikoloji Derneği’nden Özlem Doğuş Varlı ve Ersen Varlı’nın seslendirdikleri Mübadele Müzikleri ile başlayan ve iki oturum halinde devam eden programın açılış konuşmasını Rotary 2440. Bölge Federasyonu Mübadiller Komite Başkanı Serdar Durusüt yaptı. Mübadelenin tek taraflı değil, her iki tarafın da isteğiyle olduğunu; mübadelede Yunanistan’a gidenlerin de, Türkiye’ye gelenlerin de büyük zorluklar yaşadığını söyledi.

Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem de yaptığı konuşmada kendisinin de mübadil torunu olduğunu, mübadele ile Anadolu’da yaşayan bir milyondan fazla Rum-Ortodoks ile Yunanistan’da yaşayan 500 bin civarındaki Türk-Müslümanın doğdukları toprakları terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi. “Bugün Rumeli’den göç etmiş Türkler için Rumeli’deki şehirler ne anlam ifade ediyorsa, ‘Küçük Asya’ göçmeni bir Rum için Anadolu’daki şehirler aynı hisleri uyandırıyor.” dedi.

Programın ilk oturumunda, İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Damla Demirözü, Bilgi Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ayhan Aktar ve Mersin Üniversitesi’nde Fahriye Emgili sunumlarını “Türkiye ve Yunanistan’da Mübadele Tecrübesi ve Tarihi” üzerine yaptılar.

İkinci oturumun konuşmacıları Bursa Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ali Korkut, Nilüfer Belediyesi’nden tarihçi Eirini Kalogeropoulou Yalçın,Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilciliği‘nden Cumhur Aksan, Koleksiyoner Cüneyt Pekman ve Etnomüzikoloji Derneği‘nden Mehmet Söylemez idi.

Nilüfer Belediyesi’nden tarihçi Eirini Kalogeropoulou Yalçın, Bursa’da Mübadele Tarihi Üzerine Sivil Toplum ve Yerel Yönetim Çalışmaları’nı, özellikle de Görükle Mübadele Evi‘ni, Etnomüzikoloji Derneği’nden Mehmet Söylemez Yunanistan ve mübadiller üzerine yaptığı araştırmaları ve izlenimlerini, Cüneyt Pekman anılarını, Ali Korkut ve Cumhur Aksan dernek ve vakıflarının kuruluş amaçlarını ve çalışmalarını anlattı.

Söyleşiye Gaziantep’ten katılan Mehmet Söylemez, “Kayıp Vatan Türküleri: Nea Kesaria’da Anadolu Belleği” isimli çalışması hakkında sunum yaptı. Yunanistan’da yaptığı çalışma sonucunda 86 eser toparlayıp kaydettiğini belirten Söylemez, “Bu anlamda Yunanistan’da çok ciddi bellek var.” dedi. 
Yunanistan’a göçenlerin kendisini nasıl kucakladığını, anılarını ve kayıtlarını nasıl paylaştıklarını anlatırken bir yandan da video görüntüler izletti. 
O kadar aynıydık ki, görmeniz lazımdı…

Zorunlu Göç: Mübadele
Tüm konuşmalardan anladığımız şuydu ki;
Dünyanın en pahalı işi savaştı. Öyle pahalıydı ki hem de, bedeller ödemekle bitmiyordu.
Mübadele ise yüzlerce yıllık ağaçları kökünden söküp bir bilinmeze atmaktı.
Mübadele gönüllü değil, zorunlu göç idi.
Mübadele, evini barkını, tarlanı tapanı, ölmüş atalarını bırakıp bilmediğin topraklara savrulmaktı.
Gitmeyi hiç düşünmezken, hiç hazır olmadığın bir anda, kendi rızan ile değil mecburen, gözün gönlün arkada kalarak, bedenini yollara vurmaktı.
Her iki taraf da ötekileştirilerek vatan bildiği topraklardan kovuluyor, vatan diye gösterilen yeni topraklara yeniden nasıl kök salacaklarının hesabını yapıyordu.
Bazıları yeni topraklarına ulaşamadılar. Yolculuğa dayanamayarak yollarda öldüler, denize gömüldüler. Yeni ülkesine varabilenler de ha deyince kendilerine barınacak yer bulamadılar. 
Anası babası ölmüş yemek bekleşen kimsesiz çocuklar, asılan listelerde kaybettiği yakınının adını arayanlar, tepeleme insan dolu vapurlar, karantina, açlık ve sefalet görüntüleri, iskan, imar, geçim mücadelesi insanların mübadelede ne kadar büyük zorluklarla baş etmeye çalıştığının delilidir.

Sadece Türkiye’de verilmedi tabi bu mücadele. Türkiye’den gidenler yersizlikten dolayı bir dönem Atina Operası’ndaki localara yerleştirilirler mesela. Onlara Türkosporos, yani Türk dölü denir. Anadolu’da sosyalizm gibi bir derdi olmayan bu insanlar Yunanistan’a gidince sosyalizme meylederler. 

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ayhan Aktar “Yunan Nüfus Mübadelesi ve Diplomasi” başlıklı sunumunu Kayserili Ortodoks Papa Neofitos’un destanından şu dizeler ile bitirmişti. 
“İsmet Paşa Venizelos geldiler,
Trampa yapmaya karar verdiler,
Acap bunu bi ferde mi sordular
Dünya kurulalı görülmemiştir.
Türkiyadan kaldırdılar bizleri
Kan ağlayor hepimizin gözleri”
Görüldüğü üzere köklerinden sökülmek 600 yıllık ulu ağacın tüm dallarına, tüm köklerine çok ağır gelmişti.
Sonrasında ise halk, gelenlerin gidenlerden ne farkı var diye sormuştu…

Neden?
1922’de Yunan Ordusu’nun Anadolu’dan mağlup ayrılmasının ardından artık Anadolu’da can ve mal güvenliğini kaybettiğini düşünen 1 milyon 69 bin 957 Anadolulu Rumun Yunanistan’a göç etmesiyle, göçmenleri boş arazi ve evlere yerleştirme sorununun baş gösterdiği Yunanistan’da, Anadolu’dan gelen göçmenler Müslümanları evlerinden çıkarmaya ve onların evlerine yerleşmeye başlamıştı. Rum göçmenlerin barınması için gerekli arazi ve evlerin bir kısmı Müslümanların Türkiye’ye gitmesiyle sağlanacaktı. Hem Yunanistan’daki hem de Türkiye’deki azınlıkların sorunlarının daha da artması üzerine Lozan şehrinde barış anlaşmasının hazırlığı için görüşmelerin başladığı dönemde, 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında mübadeleyi öngören sözleşme imzalandı. (Wikipedia)

1923 Mübadele Anlaşması
30 Ocak 1923’de Lozan’da imzalanan ve “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının” zorunlu mübadelesini öngören antlaşma, Yunan ve Türk toplumlarını sosyal, iktisadi, siyasi, kültürel, demografik; hemen hemen her açıdan etkiledi. (Lisan olarak Türkçe konuşanlar dahil bütün Ortodokslar Türkiye’den Yunanistan’a; buna karşılık yine lisanına bakılmaksızın Müslüman olan bütün halklar Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilir. Hal böyle iken Katolik ve Protestan Rumlar yerlerinde kalır.)

Sözleşmede Neler Var?
Sözleşme 19 maddeden oluşuyordu. Sözleşme gereği 1 Mayıs 1923 tarihi itibarıyla Türkiye topraklarındaki Rum/Ortodoks nüfus ile Yunanistan topraklarındaki Türk/Müslüman nüfus arasında zorunlu göç uygulaması şarta bağlanmış oluyordu.
Mübadeleye tabi tutulmayacak olanlar sözleşmenin 2. maddesinde belirtildiği üzere Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları idi.
3. madde ile 18 Ekim 1912 tarihinden itibaren yerlerinden göç etmiş olanlar da mübadele kapsamına alınıyordu.
6. ve 7. maddelere göre göçe tabi tutulanlara her iki hükümet de gereken kolaylığı gösterecek, mübadil kişi terk ettiği ülkenin vatandaşlığından çıkacak, yeni geldiği ülkenin vatandaşlığını alacaktı.
5. maddeye göre mübadillerin mülkiyet haklarına hiçbir zarar verilmeyecekti. 
8. maddeye göre ise mübadiller her çeşit taşınır mallarını hiçbir vergiye tabi olmadan yanlarında getirebileceklerdi.
9. maddeye göre mübadillerin geldikleri yerde bırakmış oldukları mallar Karma Komisyon tarafından tasfiye edilecekti. Bu madde 18 Ekim 1912’den sonra yerlerinden ayrılanları da kapsayacaktı.
11, 12 ve 13. maddeler sözleşmenin uygulamasını üstlenecek karma komisyonun kurulması ile ilgiliydi. Karma Komisyonun sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen bir ay içinde kurulması öngörülüyordu.
14. maddede göçmenlere yeni geldikleri ülkede geride bıraktıkları mallara eş değer nitelikte ve değerde mal verileceği belirtilmişti.

15.-18. maddeler ise tarafların Karma Komisyona karşı yükümlülükleri, mübadelenin gerçekleşmesi sırasında sağlanacak kolaylıklar, mübadeleye tabi olacak kişilere duyuru yapılması, sözleşmenin yürürlüğünün emniyete alınması için her iki hükümetin yapacağı yasal değişiklikler yer almıştır. (Wikipedia)

Bursa’da Göç
1927 tarihli Salnâme’ye göre Bursa Vilayeti’ne yerleştirilen mübadil göçmenlerin sayısı 33.215’ti. 7.082 aileden oluşan bu göçmenlere 5.315 ev, 719 dükkân, 15.221 dönüm toprak, 4.445 dönüm bağ, 33.885 dönüm zeytinlik dağıtıldı. Bu kapsamda, 14.117 kişi Bursa merkezi ve köylerine, geri kalan 19.098 kişi ise Orhangazi, Mustafakemalpaşa, Mudanya, Karacabey, Gemlik ve bunlara bağlı köylere iskân edildi. Bu dönemde Bursa’daki toplam göçmen sayısı mülteciler, yangınzedeler ve kırsal kesimden gelenlerle birlikte 40.708’i buldu. (http://bursagocmuzesi.com/mubadele-gocmenleri/)

Kâr – Zarar Hesabı
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre, mübadele kararının sonucu olarak 1923 ile 1927 yılları arasında Yunanistan’dan Türkiye’ye yaklaşık 500 bin (463.549) Müslüman gelmiş ve çoğunluğu Ekim 1923’te kurulan Mübadele İskan ve İmar Vekaleti tarafından önceden belirlenmiş olan köy ve şehirlere yerleştirilmişti.
Mübadele sonucunda Türkiye’den Yunanistan’a 1 milyon 200 bin Rum Ortodoks gitti.
Mübadele Türkiye için ekonomik açıdan zarar, siyasi açıdan kâr; Yunanistan için ise ekonomik açıdan kâr, siyasi açıdan zarar oldu. Türkiye’den Yunanistan’a gidenler meslek sahibiydiler ve orada bunu sürdürdüler. Ancak Türkiye’ye gelenler mesleklerine göre doğru şekilde yerleştirilmedikleri için uzun süre sıkıntı yaşadılar ve uyum zorlukları çektiler.

Hatta, Yunanistan’da yaşayan Müslüman cemaatin temsilcileri mübadele öncesi İstanbul’a, Pera Palas’a gelerek mübadele işinin başında olan Dr. Nansen’den “Bizi yerimizden yurdumuzdan etmeyin.” talebinde bulunurlar.

Dr. Nansen kimdir?
Türk ordusunun İzmir’e doğru ilerlemesi sonrası Türkiye’den göç eden Rumların durumunu incelemek için Birleşmiş Milletler tarafından Norveçli Kâşif Dr. Nansen görevlendirilir. Kutup Kâşifi olarak tanınan Dr. Nansen‘ın, Lozan görüşmeleri sürecinde “siyasi niteliği olmayan, yatıştırıcı olan ve büyük katkı sunabilecek” bir kişi olarak nitelendirilir. İki taraf arasında mübadele fikrini öne süren Dr. Nansen, mübadelenin iki ülke insanına da, bölge barışına da önemli katkısı olacağını savunur. 

Tarihte Mübadele
Tarihte Mübadele göçlerine örnek olarak Romanya ile Bulgaristan ve Hindistan ile Pakistan arasındaki göçler verilebilir.
Cemal Tunçdemir “Hindistan ve Pakistan’ın ibretlik yolculuğu” başlıklı yazısında der ki: “Pakistan ve Hindistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmelerinden hemen sonra her iki ülkede Müslümanlar, Hindular ve Sihler arasında çıkan isyan ve çatışmalarda yüz binlerce kişi öldürüldü. Çok kısa bir sürede 12 milyondan fazla kişi karşılıklı göç etti, ki bu göç insanlık tarihinin en kitlesel göçü olarak kayıtlara geçti.”

Vatana İade Değil, Sürgüne Gönderme
Türkiye – Yunanistan nüfus mübadelesi hakkındaki eleştiriler genel olarak iki husus üzerinde toplanır. Birincisi, mübadelenin mecburi olmasıdır. Onca savaş ve kötü muamelelere rağmen doğup büyüdükleri, resmi vatandaşı oldukları ülkenin topraklarda kalan insanların, temel bir insan hakkı olan “yerleşme ve seyahat hürriyeti” aksine devletler arası bir anlaşma üzerine zorla yerlerinden edilerek dilleri ve kültürleri yabancı topraklara gönderilmesinin bir “vatana iade” değil, “iki sürgüne gönderme” olduğu iddia edilir. İkinci eleştiri hususu “milliyet” kıstasının “dini aidiyet” üzerinden anlaşılmasıdır. 

Tez Zamanda “Tez” Lâzım
Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilcisi Cumhur Aksan, Uludağ Üniversitesi’nde mübadele üzerine bir tez çalışması olmadığını söyledi. Böyle bir çalışma yoksa eğer, bu da Bursa Uludağ Üniversitesi’ne buradan açık bir mesaj olsun.

Mübadele Olmasaydı
Mübadele olmasaydı ve herkes yerli yerinde kalsaydı her şey nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyor insan. Mübadeleyi konu alan İki Yaka Büyük Aşk filminin gala gecesinde Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün o günkü şartların mübadeleyi gerektirdiğini belirterek, “Eğer mübadele olmasaydı hem Türkiye hem de Yunanistan şu anda olduğundan çok daha güçlü bir ülke olacaktı. İkisi de hata yapmıştır.” der. 
Yaşamadan bilinmiyor işte.
Sadece yaşanınca biliniyor…
Ve artık biliniyor ki;
İnsanlar sığır gibi satın alınamaz, mübadele edilemez.
Doğduğu yerde ölmek isteyen insanların kökleri yerinden sökülemez. 

Hepimiz, kökünden sökülmüş ağaçların yeni dikildiği yerde yeniden kök salmış ve yeniden yeşermiş dallarıyız.
Köklerimiz ve dallarımız burada olsa dahi, aklımızın bir yanı, ruhumuz, kalbimiz orada.
Git deseler gitmeyiz.
Çağırsalar gelmeyiz.
Mübadiller mübadele henüz tazeyken bile dön deseler geri dönmezlerdi.
Çünkü artık onların hepsi buraya gelmişti.

Okumakla Bitmez, Yazmakla Bitmez, Anlatmakla Bitmez
Bitmez ama uzun da olsa, kısa da olsa yaşananları okumak, yazmak ve anlatmak lâzım. Lâzım ki “Küçük Asya felaketi” ve bu felakette yaşanan “insan ziyanlığı” unutulmasın.
Ben de daha o kadar çok şey yazabilirim ve o kadar çok şey anlatabilirim ki mübadele hakkında ama yazının da bir yerde nihayetlenmesi lazım. 

Bu yazıyı yazarken hem konferanstaki sunumlardan hem de internet üzerinde okuduğum pek çok yazıdan faydalandım. 
Son söz: Tıklanabilir olan renklendirilmiş sözcüklerin içinde o anda hangi bağlantıdan faydalandıysam o bağlantı mevcut. Daha derin bir okuma yapmak isterseniz renkli sözcüğe tıklayarak açılan bağlantıya gidebilirsiniz.

3 Şubat 2020 / C.E.Y.

Kapak fotoğrafı:
Yazım için kapak fotoğrafı ararken Dilşad Atasoy’un “KÖKLER” resim sergisinden bir çalışmasına rastladım ve kendisinden izin alarak yazıma kapak fotoğrafı yaptım.

Göç ve mübadele ilgili yazılarım:
İşte benim köklerim
Göçün izleri geçmişte mi kalır, geleceğe mi uzanır?
Görükle Mübadele Evi’nde birkaç saat
Her mübadele bir yaradır, izi kalır – İlber Ortaylı

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.