KİNLE YOĞRULMUŞ BEYİNLER !!! İNTİKAM ATEŞİYLE YANAN GÖNÜLLER!!!

“İSTİKLAL HARBİ”, “BAĞIMSIZLIK SAVAŞI”, “KURTULUŞ SAVAŞI”, ” MİLLİ MÜCADELE” dilimizdeki zengin söylenişi halkımızın içselleştirdiğinin en güzel göstergesidir.

Son yıllarda önce içten içe süren; sonra açığa vurulan bir hesaplaşma izlenimi yaratan söz ve

davranışlar gözlemleniyor. Bu 1919 ve 1922 yıllarını kapsıyor. Sonra 1923- 1938 arasına yöneliyor.O dönemin öncülerine karşı takınılan tavır, ürkütücü boyutlara vardı. Bilinenleri bıkmadan, usanmadan bir kere daha yineliyorum.

* 19 Mayıs 1919 Samsun’a başlayan Kurtuluş yolculuğu,

” ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI

* 23 Nisan 1920 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Tarihimizde ilk defa “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ULUSUNDUR” Diyen ulusal meclisimiz açıldı.

* 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI, Yurdumuzun düşmandan arındırılması.

* 29 Ekim 1923 CUMHURİYET BAYRAMI İçte “ULUS EGEMENLİĞİNİN ” dışta ise; “ULUSAL

BAĞIMSIZLIĞIN” BAYRAMI olarak kutlanmasıdır.

Bir topluluğu “ULUS” yapan en önemli üç unsurdan ikisi, “ortak geçmiş” ve “ortak vatandır.”

Ulusal Bayramlar her ikisinin de en önemli ve vazgeçilmez unsurudur. Böylesi günler tüm bağımsız devletlerde “KUTLU” gün kabul edilmiştir. Coşkuyla kutlanır. Her yaştan yurttaşlar “YURTTAŞ” olma bilincini ve duygusunu yaşarlar. Ulusal birliğin ve bütünlüğün önemi kavranır. Kaderde, tasada

ve kıvançta birlik olmanın önemi içselleştirilir. Bu bayramlardan vazgeçmek ki, ALLAH KORUSUN bu

değerleri yitirmek demektir.

Bu bayramların kutlanmasının yasaklanması ya da kısıtlanması ulusal bütünlüğe karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Genel Görünüme Bakıldığında:

Ulusal Bayramların ve Onların Kahramanlarının yerine tarihten olay ve kahraman seçme çok

net biçimde ortaya çıktı. Kendilerince “REJİM” değiştirmenin ustaca yürütülmesidir.Bunu bir zeka ürünü sanıyorlar ama ” şark kurnazlığı” düzeyini bile geçemiyorlar.

Cumhuriyete, karşı Osmanlı hayranlığı, ATATÜRK’E, karşı Padişah ve Sultan idolü arama ve

yaratma girişimi artık gizlenmiyor. Selçuklu ve Osmanlı( bir kere daha yazıyorum. Devletin adı 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı değil ” Devlet-i Aliye” dir). ” OĞUZ” ların Kınık ve Kayı Boy’larıdır. Cumhuriyeti kurarken hepsini yok edip başka “Boy'” lar getirmediğimize göre Anadolu ve Balkanlarda yaşayanlar çok büyük oranda “OĞUZ” boylarıdır. Kısaca devletin adı değil onu oluşturan kültüre baktığımızda bu “GEÇMİŞ” ve “VATAN” ortaktır. Yani aynı kültürel zeminden geliyoruz. Bu

ortaktır. Yani aynı kültürel zeminden geliyoruz. Bu ayrımı kim yaparsa yapsın ulus bilinci eksiktir. Ya da kötü niyetlidir.

Ancak unuttukları ya da hiç kavrayamadıkları bir olguya toslayacaklar. Tarım İmparatorluğu’nun değer ve koşulları doğal olarak tarihte kaldı. Tarımdan, endüstriye geçiş sadece üretim biçimini değil; üretim ilişkilerini ve sosyal yapıyı da etkiler ve değiştirir.

Tebadan , müritten — Bireye Tarım topluluğundan — Endüstri Toplumuna Camia, cemaaten — sivil topluma Ümmetten — ulusa Monarşiden – ULUS EGEMENLİĞİNE Yöneten — yönetilen ayrımının yerini yönetilenlerin yönetici olabilme bilinci yerleşiyor( kendileri böyle geldiler ama bilincine varamamışlar). Cumhuriyet kendi kültürünü yarattı. Bir sonraki evre “HUKUK DEVLETİ” bu süreç te gelişiyor.

GAZİ, DİYOR Kİ,

“…. Muaallimler cumhuriyet sizden; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”

Bu nesiller yetişti, yetişiyor ve yetişecektir.

Umut kırıcı olarak görünen kişi ve olayların gürültüsü büyük. Yoksa küçük bir kitledir. Egemenden aldıkları güçle pervasızlar. Egemen iletişim kanallarına sahip onun için sesleri duyuluyor. Halk tabiridir; ‘boş teneke daha çok ses verir’. Mezarlıkta çalınan ıslık cesaretten değildir.

Bilimin, sevginin ve hoşgörünün ve de ATATÜRK DEVRİMİNİN ışığı ile aydınlanmış; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür arkadaşlar “ÇAĞDAŞ UYGARLIK” altın tepside sunulmaz. Emek ister. Hem de çoookk çok emek ister. Türk Ulusuna bunu sunan büyük “ÖNDERİN” nasıl yetiştiğine bir bakın yeter.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.