“Keşke babam da görebilseydi”

“Toplumda kadın olmak zaten yeterince zor, hele bir de obez kadın olmak daha zor”
Ethel Mulinas böyle söyleyince kilolu bir insanın yaşayabileceği bazı zorluklar aktı geçti önümden.
Kişisel bakım, tuvalete gitmek, merdiven çıkmak, bırak merdiveni kaldırıma adım atmak, ayakkabı bağlamak, giyinmek, soyunmak ve dahası…
Bu gibi fiziki hareketlerin zorluğu bir yana; bir de görsel olarak “şişman kadın” olmak.
Mulinas’ın dediği gibi şişman erkek ve şişman kadın aynı algılanmıyor malum.
Topluma göre erkeğin güzeli çirkini olmaz, lakin her kadın HER DEM GÜZEL OLMAK ZORUNDA! (mı acaba?)
Magazinsel dayatmalara göre ise, güzel olmak için her kadın öncelikle ZAYIF OLMAK ZORUNDA! (mı acaba?)
Bu dayatmaların kadının üzerinde nasıl bir baskı yarattığını tahmin edersiniz…

Dayatılan güzellik ölçülerine uygun olmadıklarını bilen kişiler bu durumlarını şirinliklerinin ardına saklarlar. Etrafta kendileriyle barışık bir profili çizerken ve çevrelerinde yüksek bir özgüven sergilerken verdikleri mesaj şudur:
“Şişmanım, zayıflayamıyorum ama siz bana bu konuyla ilgili hiçbir olumsuz söz söylemeyin!”

166 kilodan 80 kiloya düşen Ethel Mulinas, verdiği 86 kilonun ardından “Şimdi eskisi kadar özgüvenli değilim” derken tam da bunları söylüyordu işte.
Oysa kilo verdikten sonra kişinin özgüveninin yerine geldiği düşünülür hep değil mi?
O neşe, o şirinlik, o enerji, o aldırmazlık, o sahte özgüven numaraları insanın kendisini koruması için farkında olmadan geliştirdiği kalkanlarmış demek.
“Siz demeyin, ben biliyorum” demekmiş… “Lütfen kilolarımı yüzüme çarpıp beni incitmeyin” demekmiş…
****
Yeşim Tekstil tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında,  ‘Kelebeğin Dünyası’na konuk edilen tiyatro sanatçısı Ethel Mulinas, Yeşim Tekstil Kurumsal İletişim Müdürü Dilek Cesur ile ettiği sohbette kiloları ile yaptığı yolculuğu anlatıyordu.
“Yolculuğum” onun tek kişilik oyununun adıydı ve ‘obez kadın’dan ‘obez olmayan kadın’a nasıl dönüştüğünün öyküsüydü.

Bu öykünün kilo alma bölümü çok erken yaşlarda başlıyordu. Önce ilk aşk acısı ile tetiklenen, sonrasında annesinin ve daha sonra da babasının hastalığı sırasında yaşadığı üzüntüler ile devam eden kilo almalar, (20’şer, 50’şer olarak almak, 30’ar 40’ar olarak vermek gibi), bedenini epey hırpalamıştı. Emniyet kemerlerinin almadığı, koltuklara sığmayan, uçaklarda nereye oturması gerektiği hesaplanan bir kiloydu taşıdığı.
Bu kiloyla birlikte tansiyon ve şeker de bonus olarak gelip yerleşmişti bedenine.
Sağlığı ciddi derecede tehdit altındaydı kısacası. Gidilen bu yol yol değildi ve artık U dönüş yapmanın zamanı gelmişti.
Ve son çare:
“Tüp mide ameliyatı!”
YAPABİLİR MİSİN? 
EVET, YAPABİLİRİM! KENDİMİ BAŞTAN YARATABİLİRİM!
Bunu yapabilmekten fazlası nedir diye soracak olursanız, ameliyattan çıkar çıkmaz kağıt kalem isteyerek bu yoldaki yolculuğunu anlatan öyküyü henüz daha yoğun bakımda iken yazmaya başlaması…
****
Hayatında iki esaslı kararı olmuş Ethel Mulinas’ın. Birisi, ekonomi okuyup üzerine MBA yapıp, sonra da oyuncu olmaya karar vererek 28 yaşında yeniden öğrenci olması, birisi de bu ameliyat.
Şimdi düzenli yürüyüşlerini ihmal etmiyor. Yediğine içtiğine dikkat ediyor. Aynada kendisini görmekten, istediği kıyafeti giyebilmekten, yani hafifliğinden çok memnun.
En çok da bunları anlatarak insanlara örnek olup, umut vermekten…

“Keşke babam da görebilseydi”
Babasının ince kadınlara olan hassasiyeti ve hazin anılar ile “Keşke babam da görebilseydi bu halimi” diyor sohbetin bir yerinde. İçim buruluyor.
Belki şimdi, şu halini görseydi, zamanında kızının yerine kızının ince kız arkadaşını dansa kaldırdığı gibi değil, bugünkü kendi ince kızı Ethel’i kaldırırdı dansa. Ethel sıkıca sarılırdı babasına ve bir kelebek gibi dans ederdi kollarında…
Belki görüyordur Ethel. Kim bilir…

Bu keyifli sohbetin sonunda klasikleşen çekimimizi de yazının burasına yerleştirelim ve şimdi keşkelerden gerçeklere dönelim; eskilerin dediği gibi bir dirhem et bin ayıp örtse de dirhemler arttıkça insan yerinden kalkamaz hale geliyor. Nihayetinde iskeletteki kemik sayısı her insanda aynı. (Erişkin bir insanda 206 imiş) Bir iskelet 50 kilo et taşırken aynı iskelet 150 kilo et taşıyor. Elbette ki o iskeletin gördüğü zarar diğerine nazaran kat be kat fazla oluyor.
Bunu en iyi çocuk doğurmuş kadınlar bilir. Hamilelik döneminde içimizde taşıdığımız ve gittikçe büyüyen bebek ile ne eğilip doğrulmamız, ne oturup kalkmamız, ne de yatıp uyumamız eskisi gibi değildir artık. Artık hiçbir şeyi “hop” diye yapamıyoruzdur. Karnımızdaki bebek belimizi, irileşmiş göğüsler sırtımızı, tümden aldığımız kilolar da o kiloları taşımakta zorlanan bacaklarımızı ağrıtır.
Bir de bütün bir ömrü böyle geçirmeyi düşünün…

İstiyorum ama veremiyorum
Eğer ki fazla kilolarınız biyolojik bir aksaklıktan dolayı değilse, öncelikle bu kadar kilolu yaşamak istemediğinizi söyleyin kendinize.
Beyin verilen emirlere itaat eder. Yeter ki emri vermeyi bilin.
Siz de onu sağlıklı beslenme ve spor ile destekleyin.
Yemek için yaşamayın, yaşamak için yiyin.
Sağlıklı beslenirken şikâyet etmeyin, spora gelirken ruhunuzu da getirin.
Kilo vereceğim, incecik olacağım diye de kendinize işkence etmeyin.
Unutmayın, hayatın özü denge ve denge kaçıp sağlık bozulursa inceliğin de, güzelliğin de bir anlamı kalmaz.

Ve sevgi;
Ne şişman olunca daha az, ne de zayıf olunca daha çok seviliyor insan.
Sevginin kantarı yürekleri başka ölçülerle tartıyor…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.