Kaza bazen ‘geliyorum’ der…

Yaşlar gidip de baştaki saçlar ağarmaya başlayınca kadınların ‘mecburî’ saç boyatma dertleri de başlıyor.
3 haftada ya da ayda bir kuaförün önüne oturulup bir güzel ‘dip boya’ yaptırılıyor.
Bırakalım da beyazlasın denmiyor.
‘Bakımlı kadın’ olacağız ya….
Yine böyle bir kuaför ziyareti için evden çıkıp, FSM Camisi’nin önünden Ataevler’e doğru indim ve Gazi Caddesi’ne girdim.
Pardon giremedim…
Yaz başından beri bir türlü bitmek bilmeyen çalışmalardan dolayı ulaşımın zar zor sağlanmaya çalışıldığı, cadde sakinlerinin toza toprağa gark olduğu o yol bu kez toptan kapatılmış.
Karşıdan gelen yol çift şeritli olsun diye de yolun ortasına hepimizin çok sevdiği(!) kavuniçi direkler zımbalanmış ve yol ‘bölünmüş yol’ olmuş.
Bölünmüş yolun bize ayrılan tarafından söylene söylene giderek kuaförüme ulaşıyorum ve kendimi Neslihan’ın ellerine bırakıyorum.
Neslihan saçımı didik didik edip boyayı saç diplerime sürerken ben de karşımdaki aynadan gayrı ihtiyarı caddeyi izliyorum.
Aklımda binbir düşünce, biraz dalgın, biraz kayıtsız, çokça da ‘biran önce bitse de gitsem’….
Orta refüjde sırtı bize dönük, karşıya geçmeye çalışan 55-60 yaşlarında bir kadın görüyorum. Belli ki evinden çıkmış, karşıdaki marketten birşeyler alacak.
Sıradan bir kadın ve dikkat çekmeyen sıradan bir görüntü.
Kadın; önceden tek yönlü, şimdiyse çift yönlü olan yolun normal  istikametinden gelen araçları kontrol ediyor. Karşıdan gelen araç geçince de doğal olarak kendisini yola bırakıyor.
Ve o anda müthiş bir gürültü ve ani bir fren sesiyle birlikte kadın ters yüz oluyor.
Kadının sol tarafından gelen bir araç kadına hızla çarpıyor. Daha doğrusu kadın aracın sağ kapısına çarpıyor ve savrularak yere düşüyor.
Ve ben hem sürücü, hem de yaya olarak belki de en korktuğum bir şeyi canlı canlı izliyorum.
Ki defalarca uykuyla uyanıklık arasındaki rüyalarımda birisine çarpmış ve korku içinde uyanmışımdır.
Belki de o yüzden ani bir çığlık atıp Eyvah çarptı diyorum.
Neslihan olanların farkında değil, saçıma son boyaları sürüyor.
O da benim çığlığımdan korkuyor.
Bir anda esnaf, yoldan geçenler ve araç içinden fırlayanlar kadının başına koşuyorlar.
Şimdi esas film bundan sonra başlıyor;
Kadın kalkmaya çalışıyor ve oradaki herkes elbirliğiyle kadını kaldırıyor.
Hemen plastik bir sandalye getirip kadını olduğu yerde oturtmaya çalışıyorlar. Olmuyor tabii yolun ortasında. Kadını karşı kaldırıma kadar yürütüp orada oturtuyorlar sandalyeye.
Kımıldatmayın demek için çok geç.
Her şey saniyelerle oluyor.
Oğlu olduğunu düşündüğüm bir genç deli gibi koşarak geliyor annesinin başına. Haber uçmuş ihtimal.
Sonra polis ve sonra da ambulans geliyor. Ölçümler yapılıyor, sorular soruluyor, bilgiler alınıyor.
Yol zaten kendi içinde yeterince tıkanıkken bu durumda trafik iyice arapsaçına dönüyor.
Sonunda polis de, kadını alarak hastaneye götüren ambulans da, kaza yapan araç da gidiyor ve hareketlilik sona eriyor.
Kalabalık dağılınca evlerinin balkonlarından ya da sokakta olayı izleyenler (sürülen boyayla saçı kafasına yapışmış, üzerinde naylon bir önlükle kapı önünde dolanan ben dahil) kaza hakkında birkaç saat sürecek yorumlarını yapmak için içerilere giriyor.
****
Hayatında ilk kez böyle bir kazaya şahit olan biri olarak bana, ‘Sana göre suç kimdeydi?’ diye soracak olursanız, suçun büyüğü bir türlü tamamlanmamış olan yol ve onun getirdiği aksaklıklar silsilesindeydi derim.
Bu şartlardaki bir yolda araç sürerken de, yola yaya olarak çıkarken de azamî dikkatli olmak lâzım tabi.
Normal şartlardaki yollarda bile patır patır kazalar olduğunu düşünürsek…
****
Yine bir kaza sonrasındaki yardımlaşmayı ilk kez gören biri olarak bana, ‘Yapılanlar doğru muydu?’ diye soracak olursanız; öyle bir darbenin ardından kazazedenin yürütülmesi ne kelime, hiç kıpırdatılmaması lâzımdı derim.
Oradakilerin pek çoğu da bunu biliyor belki ama o panik anında kimse bildiklerini hatırlamıyor.
Çünkü temelden eğitilmediğimiz için insan ilk öğrendiği karga tulumba yöntemini uyguluyor.
Ve maalesef ki kazalardan sonraki ölümlerin pek çoğu da o ‘kurtarmalar’ esnasında oluyor…
Ben’ce siz siz olun, kimseyi Kazma kürek kurtar’MA’!yın…
Ve belediye olarak sizler de ‘yapacağız’ diye dağıttığınız yolları dağınık bırakmayın, toplayın…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.