Karşılıklı İmtiyazlı Ortaklık

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Avrupa Birliği’nin genişleme sürecinde tam üyeliğe kabul edilmiş olan Devletler’den hiçbirine Türk Devleti’ne yapılmakta olan haksızlık yapılmadı.
Neden?
Bu sorunun yanıtını AB gerçeğinde aramak gerekir.
AB, özünde, kapitalist-hristiyan ekonomi birliğidir.
Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirirken bu gerçeği dikkate almak gerekir.
Söz konusu gerçeğin en son kanıtı, Bulgaristan’ın Varna şehrinde yapılmış olan Türkiye-AB Zirvesi öncesi Alman yayın organı Deutsche Welle’nin analizinde yer alan şu tespitidir:
“AB ise Ankara ile ilişkileri üyelik ve katılım müzakereleri ekseninden yavaş yavaş kopartıp ‘karşılıklı çıkar’ olarak adlandırdığı yeni bir yörüngeye yerleştiriyor, bunu bir gelenek haline getirip, fiilen yeni bir ilişki türü yaratıyor.”
Buna karşılık Ankara’nın Zirve’den beklentisinin; “güven tesisi için AB’nin daha yapıcı tutum sergilemesi, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, vize serbestisinin sağlanması ve Suriyelilere yönelik mali yardımın hızlandırılması, terörle mücadeleye yönelik somut adımlar olduğu söyleniyor.
Zirve’den elle tutulur somut bir sonuç çıkmadı. Tarafların diyalogun devam ettirilmesi yönündeki niyeti yine de olumlu bir gelişme.
Ne yapılmalı?
Bu soruyu yanıtlamadan önce şunu anımsayalım:
– Atatürk’ün ölümünden sonra halkçı devletçilik politikası devam ettirilseydi,
– Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, güçlü ekonomisi olan eğitimli Türk milleti hem İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kalırdı, hem de Savaş sonrası coğrafi konumu itibariyle tarafsızlığını koruyarak ekonomisini daha da güçlendirir, eğitim düzeyini daha da yükseltirdi.
Türk Devrimi’ne hıyanetin bedeli çok ağır oluyor.
Bu tarihsel gerçeği anımsadıktan sonra şimdi ne yapılmalı sorusunun yanıtına geçelim.
Önce şu gerçeği görelim. Milyonlarca yurttaşı ile Türkiye zaten AB içinde.
Deutsche Welle’nin analizinde dile getirilen ‘karşılıklı çıkar’ düşüncesi, aslında Türkiye’nin bundan böyle ne yapması gerektiğine ışık tutuyor.
Türkiye’nin yapması gereken şudur: Karşılıklı imtiyazlı ortaklık.
Bu ne demektir?
Bu şu demektir: AB-Türkiye ilişkilerini silbaştan ele alıp ‘karşılıklı çıkar’ ilkesinden hareketle, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın sıkça kullandığı “kazan-kazan” anlayışıyla karşılıklı imtiyazlar temelinde Türkiye-AB ilişkilerini yeniden düzenlemek.
Türkiye’nin, AB gibi, karşılıklı imtiyazlı ortaklık politikası ile fiilen yeni bir ilişki türü yaratması için Türk Devrimi’nin dış politikasına dönmesi olmazsa olmaz koşuldur.
Aksi takdirde, bugüne kadar olduğu gibi, AB kapısında bekletilmeyi içine sindirmek gerekir.
Necip Türk milletine bundan sonra da bu onursuzluğu reva görenler, millet ve tarih önünde vebal altında kalırlar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.