Kanunsuzlar…!

Hukuk, bireyin, toplumun ve devletin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen ve bin yılların mücadele birikimiyle kazanılmış haklar ve kurallar demetidir. Yazılı ya da sözlü olabilir.

Bir ülkede demokrasinin varlığı çağdaş, evrensel hukuk kurallarının işlerliği ile belirlenir.

Kanun ise iktidarı elinde bulunduran gücün önceden ilan ettiği yazılı kurallardır. Kanunların evrensel ve çağdaş hukuka uygun olup olmadığı o ülkedeki rejimin demokrasi ile diktatörlük arasındaki yerini belirler. Yazılı kanunların yürürlükte olmaması ise diktatörlükten de farklı bir şeydir.  

Bireyler arasında kanunların işlerliği toplumsal barışı ilgilendiren bir konu iken devlet-birey, devlet-toplum ilişkilerinde kanunların yürümemesi, bırakın diktatörlüğü diktatörlük ötesi bir baskı rejiminin yürürlükte olduğuna işaret eder.

Uzun sözün kısası yönetenlerin önceden uyacaklarını taahhüt ettiklerini ilan ettikleri yazılı kuralları hiçe saymaları devletin kanunsuzluğudur. Bu durum bireylerin kanunsuz tutumlarından çok daha vahim bir durumdur ki, bırakın demokrasiyi diktatörlük kavramı ile açıklanması zor bir durumdur.

Çağımızın en baskıcı rejimi sayılan faşizmin bile önceden belirlenmiş kuralları vardır. Bu duruma ilk çağlardaki tiranlar döneminde rastlıyoruz.

AKP'nin 11 yıldır süren iktidarında böyle bir dönem yaşıyoruz.

AKP döneminde bırakın yasaların iktidar tarafından çiğnenmesini, Anayasa'nın çiğnenmesine defalarca tanık olduk.

Son olarak yargının, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen tutukluluk süreleri ile ilgili kararına direnmesini gördük. Yine değerli bilim adamı Prof. Dr. Rennan Pekünlü'nün Anayasa Mahkemesi kararını uyguladığı için 2 yıl 1 aylık hapis cezasına çarptırıldığını gördük.

Bu satırların yazıldığı dakikalarda İstanbul Valiliğinin yine tamamen kanunlara aykırı olarak seyahat özgürlüğünü kısıtladığını, mahkemelerin aleniliğini hiçe saydığını, gizli oturum kararının ancak duruşma sırasında verilebileceği halde duruşmaların izlen-mesinin valilikçe yasaklanmasını  yaşıyoruz. Bir vali kendini yasaların da, mahkemenin de üstünde görebilmektedir. Yine bu kanunsuz kararı uygulamak için onlarca eve baskın düzenlenip gözaltılar başlatılmıştır.

Bu kanunsuzluk çerçevesinde belediye başkanlarının yetkileri ellerinden alınmakta, köylünün suyuna, toprağına, işçinin işyerine el konmakta, özelleştirme kararlarını iptal eden yargı kararlarına uyulmayabileceğine ilişkin yasalar çıkarılmakta, mühendislerin, doktorların, eczacıların meslek özgürlükleri ellerinden alınmaktadır.

Yine tam da bu günlerde bu ülkenin Başbakanının adını taşıyan bir üniversite için alınacak eleman duyurusu yapan resmi ilanda alınacak elemanın adı “sehven” ilanla birlikte gazetede yayınlanabilmektedir.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 6 yıl önce gözaltına alındığı sırada kendisini izleyen basın mensuplarına dönerek iktidar için “kanunsuzlar” diyerek seslenmektedir. Perinçek'in ne demek istediği şimdi daha net anlaşılmaktadır.

Gerçekten de bu durum diktatörlük ötesi bir uygulamadır.

RTE “bana diktatör” diyorlar şikayetinde bulunmaktadır. Şikayetinde haklıdır. İktidarın  uygulamalarını açıklamak için diktatör sözcüğü anlamını yitirmektedir.

Diktatör olmadığını vurgulamak için her fırsatta seçim sandığından söz etmektedirler. Seçim sandığı bunların elinde illüzyonist Mandrake'nin sihirli sandığıdır. Önceden ayarlanmış sandığın içinden kuşlar, tavşanlar, rengaren mendiller çıkmaktadır. Mandrake'nin sandığından hiçbir zaman önceden belirlenenin dışında bir şey çıkmamaktadır.

Gösteriyi seyredenler çılgınca alkışlamakta ancak yapılanların gerçek olmadığına baştan inanmaktadır.

Zaten halkımız Mandrakelere “gözbağcı” demektedir. Sirk çadırının dışına çıkıldığında hayatın gerçekleriyle yüz yüze kalınmaktadır.

Kanunsuzları gizlemek için Mandrake'nin gözbağcılık becerisi yetmez…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.