Kadınların Giyimlerini Dinler Değil, İklimler Düzenler

İnsanların giyim kuşamlarında kullanılan malzemeyi teknolojik gelişmişlik belirliyor. Giyimin şeklini kültürler, son yüz yıllarda moda akınları belirliyor. Giyimin şeklinin açık ya da kapalı olmasını ise iklimler belirlerken, baskıcı toplumlarda yönetenler, dinsel baskının olduğu yerlerde ise din adamları belirliyor. Bu baskı pek çok toplumda kadınlar üzerinde daha belirgin olarak ortaya çıkıyor.
Dinsel baskının, özellikle kadınlar üzerinde bütün ağırlığı ile hissedildiği ülkelerde, iklim koşullarına meydan okuyan aykırı giyimler o toplumlarda kadın özgürlüğü üzerinde insanları acı acı gülümsetiyor.
Son zamanlarda kadınların en çok baskı gördüğü Suudi Arabistan’da bir takım hakların veriliyor görüntüsü yeni bir heyecan yarattı. Kadınlara önce otomobil kullanma özgürlüğü, daha sonra spor karşılaşmalarına gitme özgürlüğü ve dans etmemek kaydı ile müzik dinleme özgürlüğünün verileceği haberleri duyuldu. Geçtiğimiz hafta ise kadınların siyah çarşaf konusunda belirli bir özgürlüğe kavuşacağı haberleri duyuldu.
Suudi Arabistan gibi aşırı sıcak bir ülkede erkeklerin sere serpe beyaz entarilerle dolaşmasına karşılık, kadınların sıcak ve güneşli iklimlerde en sıcak tutan ve her tarafı kapalı kara çarşafla gezmek zorunda kalması, kadınların “özgürlükleri” konusunda bilgi veriyor. İslamiyet’in ilk çıktığı dönemlerdeki kadın giyiminin şekli hakkında şimdilerde kimse konuşmuyor. Ya da konuşturulmuyor.
Okumayı ve araştırmayı sevmediğimiz için de bu konudaki bilgiler kitap sayfaları arasında saklı kalıyor. Oysa dini baskıların çok daha fazla, verilen cezaların çok daha ağır, çoğunlukla ölüm olduğu yüz yıllar öncesinde bile, kadınlar hurafelere göre değil, iklim koşullarına göre giyiniyorlardı. Sıcak ülkelerde çıplak denecek ölçüde giyinen kadınlar, Kuzey ülkelerinde çıplak gezemeyeceği kadar hayata uygun giyiniyorlardı.
Yaklaşık 700 yıl önce yaşamış ünlü İslam gezgini İbn Batuta’nın Seyahatnamesinde bu konuda çok ilginç anılar görüyoruz. Batuta, uzun süre kaldığı Hindistan’dan bir İslam ülkesi olan Maldiv adalarına geçer. Delhi’de hüküm Süren Muhammed hanın elçisi olduğu için çok iyi karşılanır ve Maldiv’de kadılık görevine getirilir. Bu sırada kadınların giyimi konusu ile de ilgilenir. Tesadüf o dönemde başta bir kadın hükümdar bulunmaktadır. Kadınlar giysi olarak sadece belden aşağı peştamal kuşanırlar. Başkaca bir şey giymezler. İbn Batuta, olayı şöyle anlatıyor:
“Buranın kadınları başlarını örtmezler. Onlara hükümdarlık eden kadın da örtmez. Onlar saçlarını güzelce tarayıp bir tarafta toplarlar. Çoğu sadece göbekten aşağısını peştamalla örterek vücudunun diğer kısımlarını açıkta bırakır. Çarşı ve diğer mekanlarda böyle gezerler. Maldiv’de bana kadılık görevi verildiği zaman bu adeti kaldırmaya, kadınlara elbise giydirmeye çok çalıştım. Ama başaramadım. Fakat hiçbir kadını, bedeni iyice kapalı olmadığı sürece huzuruma kabul etmez, davasına bakmazdım. Ne yapayım, bundan ötesine gücüm yetmedi! Bazı kadınlar, göbekten aşağı giyilen peştamalla beraber kolları kısa ve geniş olan bir tür gömlek de giyinirler. Giysileri Dihli (Delhi) halkının giydiklerine benzeyen cariyelerim vardı orada. Onlar başlarını da örtmekteydiler ama böyle giyinmeye alışık olmadıkları için örtü onları süsleyeceğine çirkinleştiriyordu!”
İnsanların dini yasaklara uymadıkları zaman en ağır cezalara çarptırıldıkları dönemlerde bile kadınlar iklim koşullarına uygun giyinirlerken, sonraki yüzyıllarda baskı şiddetini artırarak bu günlere gelindi. Bu giyim tarzı kadınların sağlığını da bozdu. Ülkemizde türban baskısının artmasından sonra kadınların ve genç kızların türban altına koydukları plastik malzeme yüzünden ciddi cilt hastalıklarına yakalandıkları gizlense de türbanlıları bu ciddi hastalıktan kurtaramıyor.
Kadınlarımız özgür olduklarında, toplumun genel ahlak kurallarını da dikkate alarak, iklim koşullarına uygun ve sağlıklı şekilde giyineceklerini Cumhuriyetimizin kılık kıyafet devrimi kanıtlamıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.