Jön-Türk Devrimi 110 Yaşında

Çoğunlukla II. Meşrutiyet olarak andığımız Jön-Türk Devriminin 110. yılındayız. Sultan iradesi yanında bir meclis sisteminin kabul edildiği 1876 Anayasasının da 142. yılındayız. Cumhuriyet rejimleri öncesi bir tür geçiş yönetimi olan monarşik idarelere “meşrutiyet” yani şartlı rejim denmesi bizin demokrasi deneyimimize özgü bir dönemdir. Meclisin varlığını sürdürebilmesi ise Sultanın izin şartına bağlıdır. Nitekim Anayasa koyup meclis oluşturmaya söz vermesi karşılığı Osmanlı tahtına oturan II: Abdülhamit verdiği sözü kısa sürede unutarak 1877-78 Osmanlı Rus savaşını bahane ederek Anayasayı rafa kaldırıp meclisi dağıtmıştır.
II. Abdülhamit, Anayasanın rafa kaldırılmasından sonra ülkeyi 30 yıl demir yumrukla yönetmiştir. 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyetin ilan edilip meclisin yeniden çalışmaya başlaması ise Jön-Türk hareketinin Makedonya dağlarına çıkarak bayrak açması sayesinde olmuş, Sultan II. Abdülhamit Jön-Türklere boyun eğmiştir. II. Meşrutiyetin üzerinden tam 9 ay geçtikten sonra ise 31 Mart ayaklanıcılarını destekleyen II: Abdülhamit tahttan indirilmiş böylece Meşrutiyet rejiminin şartı fiilen ortadan kalkmış, Jön-Türkler büyük bir devrim başlatmışlardır.
Jön-Türkler daha I. Meşrutiyet ilan edilmeden ikiye ayrılmış, Prens Sabahattin ve bazı saray mensuplarınca oluşturulup daha sonra Ahrar Partisi adını alacak olan kesim liberaller olarak tanınmış, Ademi Merkeziyetçilik adı altında federasyonlaşmayı öngörüyor, dolayısıyla azınlıkların desteğini arıyorlardı. Jön-Türklerin ana kolunu ise Mithat Paşa, Namık Kemal gibi devrimciler oluşturuyordu. Nitekim Meşrutiyet rejimine esas olarak onların çabası ile ulaşıldı. Bu kesimin sonraki temsilcileri İttihat Terakki Cemiyeti olarak ortaya çıktı ve II. Meşrutiyeti kuranlar da bunlardı. İttihat ve Terakki sözcüğü ilericilerin birliği anlamına geliyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyetini Osmanlı Sultanları sevmediği gibi Ahrar Partisi de hiçbir zaman sevmedi. Bugün ülkemizdeki iki ana siyasi akım Ahrarcıların takipçileri ile İttihat Terakkicilerin takipçilerinden gelmektedir. Şüphesiz İttihat ve Terakki Cemiyeti ilk kez girilen demokrasi deneyiminde önemli hatalar yapmıştır. Ancak günümüz Ahrarcıları, yani Osmanlı hayranları günümüzdeki siyasal rakiplerini her fırsatta İttihat Terakki’ci olmakla suçlamaktadırlar.
Osmanlı Devletinin paylaşılmasını hedefleyen Birinci Paylaşım Savaşına Enver Paşa’nın katılmasını eleştirirler. Ancak aynı Enver Paşa’nın Doğu sınırında Sakarya Savaşı sonucunu bekleyerek Mustafa Kemal Paşa’nın olası yenilgisi üzerinden ikbal aramasını ya da Enver Paşa’nın Orta Asya steplerine Turan rüyaları ile girişini eleştirdiklerini hiç görmeyiz.
Yine İttihat Terakki Cemiyetinin Kapitülasyonlara son verişini, yabancı mallara karşı Türk mallarını koruyan gümrük tarifeleri koymalarını da anmazlar. Avusturya’nın Bosna Hersek’i ilhakı sonrası Avusturya mallarına uygulanan boykotu, Avusturya’dan gelen fesleri giymeyi reddederek onun yerine kalpak giymeye başlamalarını da görmeyip Fesli Kadir’in peşine takılırlar.
Örneğin şu tedbirleri alacak cesarette babayiğit bir ekonomi bakanı günümüzde bile yoktur:
“Gerekli hammaddelerin varlığı nedeniyle ülkemizde kolayca imal edilebilecek ürünlerin korunması, dolayısıyla bu tür ithal mallarına ağır gümrük vergileri konulması, ülkede üretimlerinin geliştirilmesi mümkün olan mamul maddelerde yerli sanayicinin yabancı rekabetiyle baş edebilmesi amacıyla vergilendirilmesi, pamuk ipliği ithalatına yüzde 30 vergi getirilmesi, tarımın genel olarak korunması, konserve ve sebzelere yüzde 100 gümrük vergisi konması, kamu alımlarında yüzde 10 pahalı olsa bile yerli ürünün tercih edilmesi.”
Günümüz Ahrarcıları bunlardan hiç söz etmedikleri gibi bugün gümrük duvarlarını sıfırlayarak yerli sanayinin, tarımın ve hayvancılığın çökmesine yol açmışlar, var olan sanayi kuruluşları ile stratejik tesisleri yabancılara teslim etmişlerdir. Ahrarcılar o gün de Ademi Merkeziyetçilik adı altında federasyonculuğu savunuyorlardı. Bu gün de öyle yapıyorlar.
Günümüz Ahrarcılarının Demokrasi, özgürlük gibi sözcükleri dillerinden düşürmedikleri gibi, Ahrar sözcüğünün hürriyet anlamına geldiğini, ancak batının egemenliği ile saltanatın sürmesini savunduklarını da unutmamalıyız.
İttihat ve Terakki Cemiyetinin önemli hataları da olmuştur. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önderi Mustafa Kemal Paşa, İttihat Terakki Cemiyetinin bu hatalarını tespit ederek kendisi ile İttihat Terakkiciler arasına kesin bir sınır çekmiş, Enver Paşa’nın maceracı tutumu nedeniyle yurda girişine izin vermemiş, kazanabileceği kadroları yanına çekmeyi başarabilmiştir. İzmir Suikastı girişiminden sonra da İttihat Terakki Cemiyeti’nin kalan unsurlarını tamamen tasfiye etmiştir.
1908 Devrimi demokrasimizin gelişiminde tarihi bir adımdır ve bu devrimden Türk halkının ve siyasetçisinin öğreneceği çok fazla deney vardır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.