İtibarsızlaştırma

İtibarsızlaştırma, psikolojik savaşın en önemli aşamalarından biridir.
Günlük yaşamımızda kişiler ya da guruplar arasındaki mücadelelerde de kullanılsa da, esas olarak büyük güçler arasındaki mücadelelerde kullanılan bir yöntemdir.
Bu alanda büyük istihbarat örgütleri bütçeler ayırır. Kadrolar kurup eğitimler verir. Teknik donanımlara sahip olunur. Bu operasyonda kullanmak üzere basın ve yayın organları üzerinde denetim sağlanır. Bu işin teorisi geliştirilir. Kitaplar yazılır.
İtibarsızlaştırma operasyonu ne kadar itibarlı kurum ya da kişi üzerinde yapılırsa kamuoyundaki etkisi o kadar büyük olur. Büyük insan kitleleri bir kez “vay canına, neler olmuş da haberimiz yokmuş” dedikten sonra artık yolsuzlukların, hırsızlıkların rüşvetin önemi kalmaz. İnsanlar bu tür rezaletlere “küçük işler” gözüyle bakar.
AKP iktidarı döneminde bu yöntem özellikle TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) üzerinde uygulandı. “Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekle” suçlanan ve bu suçunu kanıtlamak için silahlı terör örgütünün 2 numarasının tanıklığına başvurulan zamanın Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, itibarsızlaştırma operasyonları başladığında basının karşısına çıkmış ve olayın adını koymuştu: “Asimetrik Psikolojik Harekat”…
Bu kirli savaş yöntemi uygulandığı her ülkede hedefine ulaşmıştır. En ilginç örneklerden birini ülkemizdeki Amerikancıların “akıl hocası” Samuel Huntington vermektedir. Huntington “Asker ve Devlet” adlı “eserinde” (Türkçe çevirisinin 128 ve 129. sayfalarında) Hitler dönemine ilişkin şu olayı anlatmaktadır:
Hitler’in saldırıya geçmeye hazırlandığı 1938 yılının Şubat ayında Blomberg Genelkurmay Başkanı, Fritsch ise Kara Kuvvetleri Komutanıdır. Her ikisi de 1937 Kasım ayında yapılan komutanlar toplantısında Hitler’in saldırı planlarına karşı çıkarlar. Artık Hitler, Gestapo şekleri Göring ve Himmler’in hedefindedirler. Blomberg 1938 yılının Ocak ayında Führer’in de izniyle kendi toplumsal seviyesinden daha düşük olduğu iddia edilen bir kadınla evlenir. Bu evlilikten 2 hafta sonra Göring, Hitler’e Bayan Blomberg’in bir “fahişe” olduğuna ilişkin polis belgelerini sunar. Bu olay Blomberg’in sonu olur.
Blomberg’in ekarte edilmesinden sonra yerine en kuvvetli aday Kara Kuvvetleri Komutanı Fritsch’tir. Ancak Göring ve Himmler Fritsch’in “homoseksüel” olduğuna ilişkin bazı kanıtlar ileri sürer. Fritsch görevden alınır. Soruşturma başlar. Ancak bir kez itibarsızlaştırılmış ve alt kadrosu kendine sahip çıkmamıştır. Komplo ile mücadele etmek yerine işi mahkemenin vereceği karara bırakmışlardır.
Sonuçta Fritsch özel bir mahkemede temize çıkar. Ancak bu arada işini ve itibarını yitirmiştir. Mahkeme sonrasında eski alayının onursal albaylığına atanmış, ancak artık bezgin ve kırgın bir adamdır. Savaş başlamadan önce Doğu Prusya’daki alayına katılmış ve defterine şu satırları yazmıştır. “Artık benim için, Herr Hitler’in Almanya’sında savaşta ve barışta, bir yer yoktur. Ben alayıma sadece bir hedef olarak eşlik edeceğim, çünkü evimde kalamam.”
22 Eylül 1939’da Varşova yakınlarında Polonyalılara ait bir makineli tüfeğin açtığı ateşin üzerine yürümüş ve savaş alanında ölmüştür.
Huntington’un değerlendirmesi şöyledir: “Fritsch, totaliter bir devlette nasıl bir politikacı gibi davranması gerektiğini bilememiştir. Ama bir asker gibi muharebe meydanında nasıl ölmesi gerektiğinden haberdardır. Onunla beraber Alman subay kadrosunun meslek ruhu ve ahlaki bütünlüğü de ölmüştür.”
İtibarsızlaştırılan onurlu askerler gözünü kırpmadan ölüme yürüyebilmektedir.
Olayı, “Ergenekon” mağduru Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ve “balyoz” mağduru Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un birlikte yazdıkları “Asker ve Siyaset” adlı kitabında aktarıyor.
Bu olay bize “Amirallere suikast”, “askeri casusluk”, “fuhuş”, “sauna çetesi” gibi pek çok davayı ve ardından gelen onur intiharlarını anımsatmıyor mu? ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.