İki bayram bir arada

Ah ah nerede o eski bayramlar!
Yazıya bu cümleyle başlamak iyi olmadı mı?
Tamam. Hemen değiştirelim.
Başucumuzdaki kırmızı pabuçların heyecanıyla uyuyakaldığımız, bayram namazına giden babamızı Paskalya Çöreği ya da cevizli lokumlarla takviye edilmiş kahvaltıya beklediğimiz, el öpmeye gideceğimiz evlerin mendil mi yoksa para mı vereceğini bildiğimiz…
Yok. Bu da olmadı değil mi?
Artık kimse bu cümleleri duymak istemiyor galiba.
Bu tarz anıları anlatmaya hevesli olanlar da zaten annelerinin babalarının hayatta olduğu çocukluk günlerini özlüyorlar kanımca. Değişen nesillerle birlikte gelen her neslin kendi çağına uygun şekilde bir kutlama yarattığını kabullenemiyorlar.
Çadır tiyatrolarından radyo programlarına ve daha sonra televizyon programlarına derken bayram kutlamalarının otellerde yapıldığı otel tatillerine geldik dayandık.
Bazen maaile gidilen bu tatiller bayram telaşesinden yorulan ve bıkan büyüklerin de işine geliyor.
Bayramda kendilerini bekleyen büyüklerine aldırmadan tatil beldelerine koşturanlar ise, kendilerini bekleyen anne babalarını hüzünlü bir yalnızlıkla baş başa bıraktıklarının farkına varmıyorlar.
Varsalar da aldırmıyorlar…
****
Ah ah nerede o 40-50 yıl sonraki bayramlar diyelim bakalım biz bir de.
Bayram tatillerinde yollara dökülerek kazalar geçiren kişilerin öyküleri ilerideki nesiller tarafından şaşkınlıkla dinlenir belki. O yıllarda ya tatiller ortadan kalkmış olur ya da kazalar en alt seviyelere düşmüş olur.
Bayram kutlamaları neye benzer ya da olur mu onu da tahmin etmek epey zor.
Kurban kesmek için verilen trajikomik mücadeleler nostaljik videolar haline gelerek o zamanın çocukları tarafından üzüntüyle karışık bir kızgınlıkla izlenir belki de. Caddelerde hayvan kovalamak, canlı canlı hayvan kesmek de ne demek diyerek izlerler o görüntüleri.
Bayramlık alışverişler, el öpmeye gitmeler, bayram şekerleri, bayram tatlıları hep hikâye olur.
Nesillerin değişmesiyle birlikte zaman içinde yaşanabilecek değişimler bunlar.
Bir de bir gecede değişen ya da değiştirilen bayramlarımız var ki, bu bayramların kutlanmasından pek hazzetmeyenler tarafından üstleri bir çırpıda çiziliveriyor.
Ne gerek var bu kutlamalara deniliyor.
19 Mayıs’tı, 23 Nisan’dı, 29 Ekim’di…
“Unutun artık bunları. Bayraklarınızı da saklayın bir taraflara. Evlerinizin balkonlarına da asmayın. Mazallah vatan haini olarak tutuklanırsınız yoksa” korkusu salınıyor.
****
Bence; çocuklar ve gençler eski bayramların nasıl kutlandığını anlatan yaşlılardan sıkılsalar da bayramların ne olduğunu ve neden kutlandığını bilmek zorundalar.
Dedelerinin ninelerinin devrinde yapılan kutlamaların aynısını yapmasalar da vatanlarına ve imanlarına olan bağlılıklarıyla bu kutlamaları sürdürmeliler..
Dinî bayramları kutlamaya nasıl devam etmelilerse, dinî  bayramların özgürce kutlanabilmesinin sebebi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma evrelerinin izlerini taşıyan millî bayramları da aynı coşkuyla kutlamaya devam etmeliler.
Bir ülkeyi ülke yapan o ülkede yaşayanların dinî ve millî duygularıysa eğer, bu duyguların birini bir diğerinden mahrum bırakmak ülkenin ruhunun yok edilmesine atılan büyük bir adımdır.
Ruhu olmayan bir ülkeden de ne devlet olur, ne millet, ne de vatan…
Sözün özü;
Hepimizin Kurban Bayramı ve Cumhuriyet Bayramı can-ı gönülden Kutlu Olsun…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.