Hayvandan korkma, hayvan sevmeyen insandan kork!

Evinizi kedi-köpek gibi evcil hayvanlarla paylaşmasını sevenlerden misiniz?
Yoksa hayvanlardan zerre kadar hazzetmeyenlerden mi?
Pek çoğumuz hayvan severiz aslında.
Mesela besin zincirimizdeki hayvanları hayvanseverlik konusuna girmeye gerek duymadan afiyetle miğdelerimize indiririz. Kaburga dolması, tandır, piliç çevirme, ciğer tava, köfte, bilumum sakatat, envai çeşit kebaplar ve tabii ki derya kuzusu balıklar daha adlarını anarken ağzımızı sulandırır.
Aman pirzola kuzu olsun derken, o kalem pirzolalar için minicik kuzuların boğazlandığı aklımıza gelmez. Tavuklar sanki bir fabrikada yolunmuş halde üretilmişlerdir. Balık tezgâhında sıra sıra yatan balıkların taze olup olmadığını anlamak için ölü gözlerinin ferine dikkatle bakarız.
Genelde tüketilmek üzre üretilen bu hayvanları marketlerin et reyonlarında paketlenmiş halde gördüğümüzden olsa gerek, capcanlı hallerini hiç düşünmeyiz.
Lâkin konu zinhar yemediğimiz kedi-köpek tayfasının katledilmesine gelince orada dururuz.
İnsana bu kadar yakın ve duyarlı olan bu hayvanlara her türlü işkenceyi yapmak, canlı canlı çöp arabalarına atmak, zehirli iğnelerle ya da yiyeceklerle acılar içinde can vermelerini sağlamak hangi anlayışın ürünüdür deriz.
Onları sokaklardan toplayıp barınaklara tıkmakla ya da mezralara atıp açlık ve susuzluktan birbirlerini yemelerini beklemekle olmamış ki, şimdi de çoğalmalarına engel olamadıkları bu hayvanları toptan yok etmek istiyorlar.
Tam temizlik yani..!
Gaz odalarına mı atacaklar acaba? Fırınlarda mı yakacaklar yoksa? Belki sabun da yaparlar çıkan yağlarından. Belki de çöp öğütme makinelerine atıp ezip yok ederler. Ya da belki asit kuyularında eritirler.
İşte hayvanseverlik denilen kavram burada ortaya çıkıyor.
İnsana zararı olmayan hayvanlara zarar verilmesini engellemek ve onların hayatlarını kolaylaştırmak hayvanseverliğin özüdür.
Mahalleli evine almasa da o mahallenin ferdi olan hayvanlar vardır hani. Ki o hayvan, o sokakları ve o insanları o kadar benimsemiştir ki artık orası onun evidir.
Beslenmek dışında bir talepleri olmayan, zararsız hayvanlardır onlar.
İnsanlarla yaşamaya alışmışlardır. Hisleri ve bağlılıkları güçlüdür. Elinizi uzatıp başlarını, hele hele de boyunlarını okşadığınız anda nasıl uysallaştıklarını görürsünüz.
Sokakta yaşıyor diye bir canlıya başıboş demek ve ona her türlü melaneti reva görmek hiçbir canlıdan zerre kadar hazzetmeyenlerin işidir.
Onlarlardan ürken insanların onlara olan yaklaşımları ise trajikomiktir.
Hayvancık henüz ne olduğunu dahi anlamamışken çığlıklar atarak kendisinden kaçan kişiye ne yaptım ki ben şimdi dercesine şaşkınlıkla bakakalır.
Hayvandan korkan bilmez ki bir hayvan kendisini tehlikede hissetmediği sürece kolay kolay kimseye saldırmaz.
Ve en büyük tehlike de içinde can sevgisi taşımayan insandır.
Doğanın dengesini bozup ayarını kaçıran da işte yine o insandır.
Şimdi bu durumda kim kimden korkmalıdır?
İnsan mı hayvandan, yoksa hayvan mı insandan?
Ben’ce siz yurt dışından marka hayvanlar ithal edip sokaktakileri katledeceğinize, sokakta doğmuş hayvanları sahiplenmeyi özendirin.
Onlara yuva bulun.
Aç susuz kalmasınlar. Soğuktan donmasınlar.
Unutmayın ki insanlık; öldürmekle değil yaşatmakla ölçülür…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.