Gerçek Değer: Atatürk

“Gerçek değer, gelmesi boşluk dolduran değil, gitmesi boşluk yaratandır” diyor şair Özdemir Asaf…
Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılmasının üzerinden tam 80 yıl geçmesine rağmen yerinin doldurulması bir yana her geçen gün boşluğunu daha fazla hissediyoruz.
O’nun yerine onlarcası gelmesine rağmen, yerine gelenlerin hepsinin toplamı bile o boşluğu dolduramadı. Çünkü O, sadece bir beden değil, gerçek bir önder, aydınlanma ışığı, kültür insanı, kadınları özgürleştiren, çocukları geleceğe hazırlayan, gençlerini geleceğin bekçisi olarak gören, emperyalizme korku salan, ezilen ulusların umut kaynağı, Türk ulusunun başını yerden kaldıran, yenilgiye uğrattığı düşmanlarının bile saygı gösterdiği ölümsüz bir kahramandı.
O’nun bize verdiklerinin gerçek değerini kıymetini bilemeyip kaybettikten sonra anlayabildik.
Bizim öğretmenlerimiz bizlere O’nu sevmeyi, ama çok sevmeyi öğrettiler. Yaptıklarını ise öğretmeye gerek görmediler. Zira yaptıklarını zaten yaşıyor, başı dik bir ülkenin çocukları olmanın onurunu taşıyorduk. Çok uzak olmayan günlerde onun eserlerini yok etmeye, daha da ötesinde sahsına saldırmaya cesaret edebileceklerine asla ihtimal vermeyen bir aymazlık içindeydik.
Bize armağan ettiği cumhuriyetle ilgili olarak: “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Diyordu. Ancak bizlere armağan ettiği cumhuriyeti bekleyen tehlikeler konusunda Büyük Nutkunun sonundaki Gençliğe Hitabesinde çok açık uyarılar yapmış, 1933 yılında söylediği Bursa Nutkunda çok daha kesin ifadelerle bizleri uyarmıştı.
Atatürk’e ve eseri Cumhuriyete saldırlar gün gelmiş, O’nun yerini alanlar, Cumhuriyeti korumaya yemin edenler tarafından yapılmıştı. Devletin sorumlu makamlarında bulunanlar pervasızca saldırılarda bulunuyor, TV ekranlarına çıkartılan kızlarımız Atatürk’ten nefret ettiklerini söyleyebiliyorlardı. “İki sarhoş” söylemleri “keşke Yunanlılar kazansaydı” gibi söylemlerde karşılık buluyor, tepki gördüklerinde “meczup” savunması ve tanısı anında yetişiyordu.
Atatürk’e saldırı dönemi şampiyonu 12 Eylülcü “bizim oğlanlar” Atatürk adını dillerinden düşürmüyor, O’nun gibi giyiniyor, O’nun gibi fotoğraf çektiriyor, ancak demokrasiye ve Cumhuriyete en ağır saldırıları yapmakla yetinmeyip kişisel vasiyetini bile çiğniyorlardı.
Atatürk’e saldırıların bu noktalara gelebilmiş olması üzücü olmakla birlikte O’nun ne kadar büyük, erişilmez ve yeri doldurulamaz olduğunun da göstergesidir.
Aramızdan bedensel olarak ayrılışının 80. Yılında Atatürk’ü saygı ve özlemle anıyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.